Kızılsinler Kaplıcası

Kızılsinler Kaplıcası, Eskişehir yolu üzerinde, il merkezine 27 kilometre uzaklıkta, Sabuncupınar beldesine bağlı, eski adı Kızılsinler olan Ilıca köyünde bulunmaktadır. ‘Ilıcaköy Kaplıcası’ ya da ‘Harlek Kaplıcası’ diye de anılmaktadır. Eskişehir-Kütahya karayoluna 4 kilometre mesafededir. Kaplıca alanının denizden yüksekliği 1050 metreolup, çevresi ormanlıktır. Bir vadinin iki yanına dağılmış evler ve villalarla kaplı tipik bir termal köy görünümündedir.

Kızılsinler Kaplıca’nın da kendine has bir öyküsü vardır. Bu öykü, her ne kadar Bursa-Çekirge Kaplıcalan’nın öyküsüyle benzerlik gösteriyorsa da, yine de tekrar tekrar anlatılacak güzellikte, destansı bir öyküdür.

“Evvel zaman içinde, insanların kaya kovuklarında, inlerde oturduğu bir çağda, şimdilerde hamam olan mağara bir koca ninenin evi, ‘Boyalık’ denilen yer de samanlığı imiş. Ninenin sarı saçlı, çakır gözlü, bal tenli bir kızı varmış. Kızın vücudu kadar, içi de temiz ve güzelmiş. Eliyle büyüttüğü sarı ineğe bütün sevgisiyle bağlanan kız, akşam sabah yemini, suyunu kendi eliyle verirmiş. Bir gece ineğine saman almak için samanlığa girmiş. Burada kulağına birtakım uğultular gelmiş. Çok derinden gelen bu sesleri hiçbir sese benzetememiş. Kulak vermiş, ses kendine hitabediyormuş:

Güzel kız, melek kız! Geliyorum, geliyorum! Ama. söyle bana; harlayarak mı geleyim, gürleyerek mi?

O ana kadar korku nedir bilmeyen ceylan yapılı dağların kızı, ilk kez bu gizemli ses karşısında irkilmiş, ilk kez bu sesle ürpermiş, sarsılmış. Hemen nineciğine koşmuş. Heyecanını onun sıcak koynunda söndürdükten sonra, her şeyi olduğu gibi anlatmış.

Nine ile sarı kız bir hayli düşünmüşler, ne bu diye? Dağ anası mı, orman ejderhası mı? İn mi, cin mi? Haydut mu, yoksa kıza gönül vermiş bir sevdalı mı? Ya harlamasına, gürlemesine ne demeli? Bunu bir türlü çözememişler ve kimselerç diyememişler. Her iyi ve kötü gün gibi, o günün de sabahı olmuş. Gündüz gözüyle köşeyi bucağı aramışlar, taramışlar, ama hiç kimseyi bulamamışlar.

Ertesi gece, her nedense, vakti geldiğinde kızla ninesi yerinde duramamış, samanlığa koşmuşlar. Bu sefer ses daha açık ve belirgin geliyormuş. Nine girdiğinde susan, kızla yalnız kaldığında beliren ve benliklerini sarsan o sese karşı yine hiçbir şey diyememişler. Üçüncü gün kız kararlıymış. Gaipten gelen sesin sahibi her kimse, neyse çıksın meydana istiyormuş.

O gece, karanlıkların derinliğinden süzülen ses tekrar ortaya çıkmış. Uğultular güçlenmiş ve sanki kayalar birden bire dile gelmiş. Ses;

Güzel kız, sarı kız! Geliyorum, geliyorum… izin ver! demiş.

Kızın şiddetle çarpan göğsünden yanıt olarak küçük bir çığlık yükselmiş. Dayanamayıp; İn misin, cin misin? Ne isen gel de göreyim! diye bağırmış.

Ses tekrar sormuş:

Harlayarak mı geleyim, gürleyerek mi?

Kız da, tüm cesaretini toplayarak karşılık vermiş:

Harlayarak gel, ey mübarek!

Bu duyulan son ses olmuş. Oyuklardan, deliklerden fışkıran sular her tarafı kaplamış. Samanlığa dolan sıcak sular, kısa sürede bu ay parçası kızı sarıp götürmüşler.

Koca nine ile sarı inek ne olmuş bilinmez! Fakat, o günden beri hamama giren ince, duygulu ve temiz içli kızlar, hamamın loşluğu içinde harlayarak akan suların aynasında, sarı saçlı, altın telli, melek çehreli bir kızın gülümsediğini görürler, akan suyun sesine karışan şakıyan sesini duyarlar ve onun sıcaklığında sarı kızın gönül ateşini bulurlar…”

Kızılsinler Kaplıcası’nda da, bileşimleri birbirine oldukça benzeyen çok sayıda sıcak ve soğuk su kaynağı bulunmaktadır. Temperatürleri 2543°Carasında değişen bu kaynaklardan bazıları kaplıca, bazıları da içme olarak kullanılmaktadır.

Mağaranın içindeki bir kayadan çıkan en önemli kaynaklardan biri Harlek adıyla bilinmekte ve bir havuzda toplanmaktadır. Bu su, Erkekler Hamamfnın tamamını, Kadınlar Hamamı’nın da yarısını beslemektedir. Önemli bir diğer kaynak ise Haslas Kaynağı’dır. Bu kaynak, açık yüzme havuzunu besler. Üçüncü önemli kaynak ise, Göz Suyu’dur. Diğer küçük kaynaklar, dere yatağının karşı tarafında yer alan otel ve motellerin banyolarını beslemekte kullanılmaktadır.

Yaz kış sürekli kür uygulamalarının yapılabildiği ender kaplıcalardan biri olan Kızılsinler Kaplıcası’nın suyu; madeni az, yani oligometalik ılıca ve içmeler grubuna dahil, bileşiminde kalsiyum bikarbonat, sülfat ve magnezyum bulunan bir sudur. Az miktarda da iyot ve bromür içerirler. Kaynakların sıcaklıkları 25.2-43°Carasında değişmektedir. Radyoaktiviteleri 0.32-1.82 eman, pH değerleri ise 6.64-6.87 arasındadır. Toplam debileri 41 İt/sn.dir.

Banyo tedavisinden; her çeşit romatizmalılar, nevralji ve nevritliler çok faydalanırlar. Açık havada yapılacak banyoIar; çocuk felçleri, hemipleji ve kırık-çıkıklardan sonra bacakların güçlenmesine çok iyi gelir. Cilt ve kadın hastalıklarına önerilen bir sudur. Kadınlar Hamamı içinde bulunan Göz Suyu’nun da, göz hastalıklarının tedavisinde yararlı olduğu bilinmektedir. Yine aynı hamamda yer alan çeşmenin suyu müshil etkisi göstermektedir.

Daha önce de söylediğimiz gibi, bu bölgede çıkan bütün maden sularının bileşimleri aşağı yukarı birbirinin aynıdır. Bir litredeki total mineralizasyon miktarı 800 miligramı geçmemektedir. Taşıdıkları hâkim anyon bikarbonattır. Buna göre, tüm bu suları, toprak alkali, bikarbonatlı, oligometalik sular grubuna dahil etmek gerekir. Ayrıca, az miktarda sülfat anyonu içerenleri de vardır. Her iki kaynağın suyu, Göz Suyu kaynağından farklı olarak 43°C termalite gösterirler. Sofra suyu özelliğini taşıyan bu sular, genellikle alkalik sofra sularında olduğu gibi, karaciğer ve safra yolları üzerinde, özellikle sülfat içermeleri nedeniyle de böbrekler üzerinde hafif bir etki oluştururlar. Keza, metabolizma hastalıklarında, kan düzeyinde birikmiş bazı maddelerin temi denmesinde bir lavaj suyu olarak değerlendirilebilirler. Sıcaklığı yüksek olan sularla yapılan uygulamalar, bilhassa ağrılı sendromların tedavisinde endikasyon kazanır.

Kaplıcada, tedavi tesisi olarak; günlük su ihtiyacı 480 metreküp olan üstü açık bir yüzme havuzu, Kadınlar Hamamı ile Erkekler Hamamı’nda birer havuz bulunur. Yardımcı tesis sıkıntısı çekilmez. Konaklama için ise, çok sayıda otel, motel, pansiyon ve kamp yeri mevcuttur. Toplam yatak kapasitesinin 1500’ü bulduğu kaplıca alanındaki en önemli tesis, Kütahya Belediyesi’ne ait olan iki yıldızlı Harlek Termal Otel’dir. 75 odada 168 yatakla hizmet veren tesisin, ayrıca 30 adet Bungalow tipi evi de mevcuttur. Tepe üzerinde, çam ormanları arasında bulunan otelin çevresinde trekking parkurları ve piknik alanları yer alır. Otelde; termal yüzme havuzu, havuzlu Türk hamamı, sauna, sağlık kabini vs. gibi üniteler bulunmaktadır.

Yoncalı Kaplıcaları ve Çamur Banyosu

Yoncalı Kaplıcaları ve Çamur Banyosu, Kütahya’nın 16 kilometre kuzeybatısında, Tavşanlı yolu üzerindeki Yoncalı köyündedir. Deniz seviyesinden 1010 metre yükseklikteki kaplıca alanı, yaklaşık 500 dönümlük bir araziye yayılmıştır. Burası, Kirazlı çam ormanları ile Demirören ve Sarıören meşe ormanlarıyla kaplı, Kiraz Dağı’nın eteklerine kadar uzanan olağanüstü güzellikte bir dinlenme yeridir. Dr. Rıza Reman ‘Balneoloji’ adlı eserinde Yoncalı Kaplıcaları’ndan söz ederken, Hierokles, Busching, Hassel, Harles gibi araştırmacı gezginlerin bu kaplıcalardan övgüyle söz ettiklerini yazar. Dr. Reman, aynı eserinde; “1884 tarihli Hüdavendigâr Vilayeti Salnamesi’nde, Yoncalı tabir olunan ılıca hamamının banisinin hükümdarı sâlifeden Keykubat olduğu, meşhur ve mütevatidir kaydının bulunduğunu” söylemektedir. H. K. Erdem’den aktardığı bir başka ifadeye göre; “Yoncalı Kaplıcalan’nın Selçuklu hükümdarlarından Alaeddin Keykubat zamanında inşa edildiği, halen kullanılan iki genel havuzun Selçuklu dönemi eseri olduğu ve zaman zaman tamir gördükleri bilinmektedir” der. Her kaplıcanın kendine özel bir efsanesi olduğu gibi, Yoncalı Kaplıcalan’nın da çok yaygın bir efsanesi vardır:

“Selçuklu döneminde Kütahya’da, Sultan Alaeddin Keykubat’ın perdedârı Ramazan Bey’in kızı Gülümser Hatun, çok kötü bir cilt hastalığına tutulur. Devrin hekimleri bütün gayretlerine rağmen bu iğrenç ve bulaşıcı hastalığı tedavi edemezler. Kızın sağlığından ümit kesilir ve bulaşma korkusu nedeniyle ıssız ve sakin bir yere bırakılması düşünülür. Gülümser Hatun, beraberinde birkaç yardımcısıyla birlikte’, bugün ‘Yoncalı’ diye bilinen bölgeye getirilir. Çadırlar kurulur ve kız orada kendi kaderine terk edilir.

Cildinde oluşan yaralardan büyük üzüntü duyan Gülümser Hatun ve beraberindekiler, bir gün, oralarda dolaşan tüyleri dökük, etleri yara içinde bir cılız tilki görürler. Tilki, düzenli olarak her gün ikindi serinliğinde, çadırın yanından geçerek bir yere gider ve döner. Merak edip ilgilenirler. Gün geçtikçe tilkinin yaralarının kapandığını ve tüylerinin yeniden çıktığını sezinleyen Gülümser Hatun, bir gün gizlice tilkiyi takip eder. Bir de bakar ki, çayırlığın arkasında bir bataklık var ve tilki bir batağa girip yuvarlanıyor. Sonra, ikinci bir bataklığa giriyor ve son olarak da bir başka suda yıkanıp durulanıyor. Kızın canyoldaşları, onun da çamur banyosu yapmasını teklif ederler. Gülümser Hatun da bu doğrultuda bataklığa girip çıkar, ardından sıcak suda yıkanır. Günden güne iyileşir, eski sağlığına ve güzelliğine kavuşmaya başlar.

Bir gün, tam banyodan çıktığı sırada, civardan geçen bir çoban onu görür. Yüksek sesle; ‘İn misin, cin misin… yoksa peri kızı mısın?’ diye sorar. Kız bundan çok memnun olur. Karşılıklı olarak birbirlerini severler ve hep beraber geri dönüp babasının huzuruna çıkarlar. Babası çobana; ‘Dile benden ne dilersin?’ diye sorar. Çoban birkaç kez onun sağlığını dilerse de, sonunda Gülümser Hatun’ın ısrarlı bakışlarının etkisi altında kalarak kızına talip olduğunu söyler. Hemen düğün dernek kurulur, kızla çoban evlendirilir. Yoncah’nın şifalı sularından memnun kalan baba da, şükran ve memnuniyetinin bir ifadesi olarak o mevkide bir hamam ve bir camii yaptırır. (1233) Bugün dahi bu camii ve hamam, şifa umuduyla gelen hastalara hizmet vermektedir.”

Yoncalı Kaplıcalan’nı besleyen kaynaklar çoktur. Bileşimleri birbirine benzemekle beraber, beş ana grup halinde toplanmışlardır:

a) Göklıurna kaynakları: Bu kaynaklar, üç ayrı kaplıcanın bulunduğu bir gruba hitab eder. Temperatürleri 3943°C, pH değerleri 6.52-7.08 arasında değişmektedir. Bikarbonatlı, sülfatlı, kalsiyumlu ve karbondioksitli sulardır. Toplam debileri 8 İt/sn. civarındadır.

(aa) Erkekler Hamamı: Radyoaktivitesi 7 emandır.

(ab) Arslanağzı Hamamı: Radyoaktivitesi 10 emandır. Kayaların içine oyulmuş doğal bir kaplıcadır.43°C’deki sıcak su, arslanağızı tarzındaki bir oluktan hamamın içine döküldüğü için bu adı almıştır.

(ac) Kadınlar Hamamı: Radyoaktivitesi 7 emandır.

b) Namazgah Kaynağı: Son zamanlarda debisi azalan bu kaynağın suyu ayrı bir havuzda toplanmaktadır.

c) Çamur Suyu Kaynakları: Bu bölgede bulunan üç kaynağın ikisi tamamen bataklık halindedir. Üçüncü kaynağın debisi ise yüksek olup, etrafı çitle çevrilerek ayrı bir bölüm haline getirilmiş, çevresine dinlenme kabinleri ile duşlar yapılmıştır.

Bu kaynakların radyoaktivitesi 19 emandır. Bileşiminde yüksek oranda kükürt bulunmakta, temperatürü ise 3032°Carasında değişmektedir. ‘Moor’ türü çamurun en güzel örneğini burada bulmak mümkündür.

d) Çelikli Fokurdak Kaynakları: Bikarbonat, sülfat, kalsiyum ve magnezyum içeren kaynaklardır. Radyoaktiviteleri 21 eman civarındadır. Vali Kaplıcası’ndaki havuzu besleyen bu kaynaklar, aynı kaptajda toplanmış, radyoaktif ve çelikli sulardır.

e) Düldül Kaynakları: Bikarbonat, sülfat ve kalsiyum içeren bu kaynaklar, oligometalik maden sularının sahip olduğu özellikleri gösterirler. Ortalama radyoaktif değerleri 15 emandır. Toplam debi miktarı 16 İt/sn.dir.

(ea) Küp Kaynağı Erkek Hamamı: Radyoaktivitesi 7 emandır.

(eb) Dübecik İncirli Hamamı: Debisi 5 İt/sn.dir. Radyoaktivitesi 18 emandır.

(ec) Dübecik Gelinyatan Hamamı: Radyoaktivitesi 15 emandır.

(ed) Dübecik Altıntaş Hamamı: Radyoaktivitesi 15 emandır.

Yoncalı bölgesinde bulunan tüm kaynak sularının bileşimleri hemen hemen birbirinin aynıdır. Bunlar, toprak kalevili, acı, bikarbonatlı sulardır. Toplam mineralizasyonları litrede 800 miligram civarında olup, oligometalik suların özelliklerini gösterirler. Az miktarda karbondioksit, bazılarında yine az miktarda florür bulunmaktadır. Endikasyon özellikleri birbirlerine yakın değerlerdedir. Ancak, burada sular, orga nik menşeli ve asırlardan beri birikegelmiş artıklarla karıştığından, yöreye has bir özellikte, bambaşka bir uygulama olanağı ve zenginlik kazandıran çamurlara sahiptir. Organik,etkinliği bilinen maden sularının bu etkinliklerini bir kat daha fazlalaştıran çamur banyolarının yapılacağı ideal bir ortamı oluştururlar.40°Ccivarındaki termalite, doğal yöntemlerle çamur banyosu yapılmasının yanı sıra, ağrılı organ ve eklemler üzerinde lokal uygulamalara da imkân vermektedir.

Banyo ve çamur tedavisi; her çeşit romatizma, siyatik, deri ve kadın hastalıkları, gıda metabolizması bozukluğundan ileri gelen gut ve şişmanlık hallerinde yararlı olur. Suların ve çamurun radyoaktiviteleri yüksek olduğundan, nevraljiIi hastalara çok iyi gelir. Nevrit ve polinevritlerde, çocuk felçlerinde, kırıkçıkık sekellerinde, hareket sistemi aksaklıklarında çok iyi sonuçlar alınır.

Yoncalı Kaplıcalarında bulunan Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi’nde; başta ortopedi ve fizik tedavi olmak üzere beş farklı branşta uzmanlaşmış doktor kadrosuyla, fizyoterapist ve diğer yardımcı personel görev yapmaktadır. Merkezde ayrıca; Türk hamamı, jakuzzi, jimnastik salonu vs. gibi yardımcı üniteler de mevcuttur. Kür merkezine tedavi amacıyla gelen hastalar, önce uzman hekim kontrolundan geçirilmekte, hastalığın tanısı konmakta ve sonra hekim ve fizyoterapist işbirliğiyle özel bir tedavi programı hazırlanmaktadır. Söz konusu kaynaklardan42°Csıcaklıkta çıkan termal suyun bikarbonat iyonunca çok zengin olması ve kalsiyum ve magnezyum iyonlarını da içermesi, Behçet hastalığı ve paget gibi hastalıkların tedavisini de mümkün kılmaktadır.

Kaplıca bölgesinin belediye hizmet sınırı içine alınmış bulunması, klasik koşullarda sürdürülen termal hizmetin görünümünü birden bire değiştirmiş ve Yoncalı Kaplıcalan’nın daha modern bir görünüm kazanmasına neden olmuştur. Bu gün, toplam yatak kapasitesi 1000’i aşmakta, çok sayıda otel ve motel, konaklama ihtiyacını karşılamaya yeterli olmaktadır. Bu tesislerden en önemlisi; dört yıldızlı TÜTAV Termal Otel ve Tedavi Merkezi’dir. Otel; 53 odada 184 yatak ve 8 süitle hizmet vermekte, fiziktedavi, masaj, bitki ve çamur banyoları vs. gibi birçok üniteyi bünyesinde bulundurmaktadır.

Çiftehan Kaplıcaları

Niğde ili Ulukışla ilçesine yaklaşık olarak 22 kilometre uzaklıkta bulunan Çiftehan bucağındaki Çiftehan Kaplıcaları, Niğde’nin en önemli şifalı su kaynağı olarak bilinmektedir. Kaplıca alanının denizden 1020 metre yükseklikte olduğu bu bölge, tarihin çok eski dönemlerinden bu yana ününü korumuş ve tedavi olmak isteyenlerin istilasına uğramıştır.

Yapılan arkeolojik araştırmalara göre; burası Etiler zamanından beri önemli bir yerleşme merkezi olarak kullanıla gelmiştir. Kazılarda Eti, Frig, Roma devirlerine ait seramik kalıntılarına rastlanmıştır. Örneğin; eski havuzun temel bölümleri Roma dönemine atittir. Bugün hâlâ kullanılan havuzlu banyolar, Selçuklular tarafından yaptırılmıştır. Havuzlu banyo, Selçuklu mimarisinin özgün örneklerinden birisi olarak dikkati çeker. Kadın ve erkeklere ait iki bölümden oluşan ve çiftehamam tarzında inşa edilen binanın her iki kısmı birer kubbe ile örtülüdür. Selçuklular tarafından yoğun olarak işletilen ve günümüze dek ulaşan kaplıcaların en başta gelenlerindendir. Bugünkü kaplıca binaları ise, 1974 yılında Nihat Güner ve Fuat Kınıkoğlu’nun ortaklaşa çalışmaları sonucu yapılmıştır.

Çiftehan Kaplıcaları, madeni az ılıca ve içmeler grubunda değerlendirilmiş olup, suyu sodyum sülfat, klorür, kalsiyum ve radonludur. Çiftehan’da çok sayıda kaynak bulunmakta, bunların arasında fiziksel özellikler açısından farklılıklar gösteren 6 kaynak dikkati çekmektedir.

Bunlardan Çeşme Kaynağı’nın temperatürü 22°C, radyoaktivitesi 11.23 emandır. Suyu, oligometalik acı bir sudur, bileşimi diğerleriyle benzer özellikler gösterir. Ancak içerdiği tuz miktarı daha azdır. Suyun içine az miktarda karbondioksit katıldığı takdirde sofra suyu olarak değerlendirilebilecek bir sudur. Bu şekliyle kullanıldığında diüretik etki gösterir.

Çelikli Kaynak, Mahmut Suyu, Kükürtlü Kaynak, Çamaşırlık Kaynağı ve Çiftehan Boru Suyu olarak adlandırılan diğer kaynakların temperatürleri 2253°C, pH değerleri 7.37.9, radyo aktiviteleri 1.111.23 eman arasında değişmektedir. Bileşimleri hemen hemen birbirinin aynıdır. Bunlar, litrede 2 gram civarında total mineralizasyon içeren acı sulardır. ‘Acı Su’ deyimi, bilindiği gibi toprak alkali sülfatlı sulara verilen bir isimdir. Yüzeye çıkarken geçtiği tabakalardan az miktarda tuz yüklenmiş olduğundan, Çiftehan suları tuzlu acı sular alt grubuna da girer. Termaliteleri yüksektir. Gazları yoktur. Bu içerikleriyle, halkın da alışageldiği şekilde, öncelikle dış uygulamalarda değerlendirilme yoluna gidilmelidir. Bu uygulamalar, özellikle lokomotör sistemin ağrılı hastalıklarına iyi gelir.

Burada bir konuya değinmekte yarar vardır: Romatizma denildiği zaman halk daima homojen bir hastalığın varlığını düşünür. Aslında, romatizma adı altında çok sayıda sendrom grubu bulunmaktadır. Bunların ortak özellikleri, evolüsyonlarının başlangıcında, ortasında veya sonunda, lokomotör sistemin ağrı ve tutukluklarıyla ilgili tabloda yer almalarıdır. Kürler, romatizmal sendromların akut devrelerinde kontrendikedir. Genellikle halkın ‘Sarı su’ diye adlandırdığı, eklemlerde sıvı toplanması vakalarında kaplıca tavsiye edilmez. Aktif dönem geçirildikten sonra, ayrıca ileri yaşlarda görülen çeşitli nedenlere bağlı artroz denilen eklem kireçlenmesi veya dejeneratif romatizmalarda, bazı bel fıtıklarında, buna bağlı siyatik ağrılarında, kalça eklemi kireçlenmelerinde bu kürlerden fayda sağlanır. Bu arada spaztik kolitler, karın içinde spazmdan doğan ve lezyona bağlı olmayan ağrılı sendromlar endikasyon yönünden dikkate alınabilir. Bu suların, böbrek taşlarının düşmesi esnasında üreter üzerinde spazmodik etkisi beklenir. Soğutularak içme kürleri şeklinde kullanılması da önerilebilir. Bu kürlerde sular, karaciğer ve safra kesesi üzerinde hafif bir etki oluşturabilirler. İçme kürlerinin bu tesiriyle, banyo uygulamalarının sedatif etkisi birleştirildiğinde, safra kesesi taşları, karaciğer iltihap sekelleri, kolesistektomi belirtileri endikasyon kazanırlar.

Banyo tedavisi; romatizma, kadın hastalıkları, nevralji, nevrit, polinevrit ve deri hastalıklarına iyi gelir. Sudaki bro t mür nedeniyle teskin edici bir etkisi vardır. İçme tedavisi ise; böbrek ve metabolizma bozukluğundan ileri gelen şişmanlık ve gut gibi hastalıklara önerilir. İçildiğinde laksatif etki eder. Özellikle, cilt hastalıkları üzerinde yaptığı olumlu etki, Mısır Kraliçesi Kleopatra’nın bu kaplıcalara kadar gelerek yıkandığı ve güzelliğini ona borçlu olduğu söylencesinin çıkarılmasına neden olmuştur. Bunun doğru olup olmadığı her ne kadar tartışılacak bir konu olsa da, kaplıca sularının şifalı olduğu, tedavi görenlerin vücutlarının güçlendiği, zindelik kazandığı bir gerçektir.

11 Özel İdaresi tarafından işletilen Çiftehan Kaplıcalarında; ikisi tarihi olmak üzere beş adet genel tedavi havuzu, elli üç adet özel banyo ve çok sayıda sıra banyo bulunur. Kaplıcanın Fizik Tedavi Ünitesi, bu konuda gereksinimi olan hastalara her türlü tıbbi yardımı sağlar. Konaklama, 1500 yataklı tesiste yapılabilmekte ise de, ancak bu rakam bile ihtiyacı karşılayamamaktadır. 13 ayrı motel, 169 tek kişilik oda ve 75 prefabrik ev yapımı yine yeterli olmamış, son olarak iki yıldızlı Otel Çiftehan devreye sokulmuştur. Termal hizmetin de verildiği otel, 50 odada 100 yataklıdır

Çimil Ilıcası

Rize ili Merkez ilçesine yaklaşık 10 kilometre uzaklıkta bulunan Çimil Yaylasında bulunan Çimil Ilıcası’nın hem içmesi, hem de banyosu vardır. Banyo tedavisi; romatizma, bel ağrıları ve eklem tutukluklarına iyi gelir, mide ağrılarını giderir. İçme tedavisinin ise; idrar yolları hastalıkları ile kabızlığı giderici olumlu etkisi vardır.Ilıcaya gelenler, buradaki kısıtlı sayıdaki konaklama tesislerinin yetersiz kalması halinde, İkizdere’deki otellerde ya da köy evlerinde konaklarlar.

Balıklı Çermik

Sivas ili Kangal ilçe merkezine yaklaşık 13 km. mesafede bulunan Kavak Deresi vadisinde yer alan Balıklı Çermik deniz seviyesinden 1500 metre yüksekliktedir.

Kaplıcanın bulunduğu alan, 1917 yılında sazlık ve sulak bir bölgeymiş. Ayağında yara olan bir çobanın tesadüfen tedavi olmasından sonra, yöre halkı açtığı ilkel çukurlardan yararlanmaya başlamış. Kaplıcaya ‘Yılanlı Çermik’ denilmesi bu tarihlere rastlar. Daha sonra suda, nereden geldiği bilinmeyen küçük balıklar görülmeye başlanmış. Balıklar, çukurlara girenlerin vücudundaki yara kabuklarını, sivilce başlarını koparır, bu şekilde temizlenen yaralar da, suyun şifalı etkisinin de tesiriyle çok çabuk iyileşirmiş. Suyun hızlı bir şekilde tanınmasına neden olan etkenlerin başında geldiğinden, balıklar kaplıcanın sembolü olmuş ve yöre bu kez ‘Balıklı Çermik’ diye anılmaya başlanmış. Halk, 35-36°C sıcaklıkta yaşayan, gri-bej renkli, 2-10 cm. boyundaki binlerce balığın kutsallığına inanır ve onlara dokunmazlar.

Sodyum bikarbonatlı, kalsiyumlu ve magnezyumlu olan kaplıcanın suyu, oligometalik ılıca ve içmeler grubunda değerlendirilmiştir. Temperatürü 35-36.5°C, pH değeri 7.3, radyoaktivitesi 1.8 emandır. Kaynaklar, güney doğrultusunda sıralanmış olup beş ayrı yerden çıkmaktadır. Benzer özellikler gösteren bu kaynakların debisi yüksektir. (130 İt/sn) ve günde 5760 kişinin yararlanabileceği bir potansiyele sahiptir.

Banyo tedavisi; ruhsal yorgunluklara, kalp hastalıklarına, deri hastalıklarına, her türlü romatizmal hastalıklara, nevralji, nevrit, hemipleji, parapleji gibi sinir hastalıklarına, kırık-çıkık sekellerine, travmatik eklem ve kas hastalıklarına, banyo ve lavaj uygulaması suretiyle kadın hastalıklarına ve bazı cilt hastalıklarına önerilmektedir. İçme tedavisi; böbreklerde kum ve taş oluşumunda, tekrarlayan durumlarda etkili olur.

Kaplıcanın en önemli özelliği ise, artık dünyaca ‘Doktor Balıklar’ namı altında ün yapan bu balıklardan, tıbben olmasa bile, tıbba yardımcı bir unsur olarak yararlanılmasıdır. ‘Cyprinide=Sazangiller’ familyasına dahil ‘Cyprinion Macrostamus=Beni Balığı’ ile, Kayabalığı türlerinden ‘Garra rufa=Yağlı Balık’ cinsi bu balıklar; delici, emici ve pansumancı olmak üzere üç gruba ayrılırlar. Tahriş olmuş durumdaki veya herhangi bir enfeksiyon sonucu oluşmuş cilt dokusundaki yaraları, egzema, cerahatli sivilceler ve sedef hastalığı oluşumlarını iyileştirmekte yardımcı olurlar. Kaplıcada, havuza giren kişilerin etrafında toplanan ince ve kahverengi-gri-bej renkli balıklar, derhal faaliyete geçer ve vücut çevresinde dolaşmaya başlayarak hastalık belirtisi olan yerleri temizlemeye girişirler. Dişleri olmayan bu balıklar,36°C sıcaklıktaki suyun yumuşatmış olduğu kabarmış yara kabuklarını kopararak, cildi pürüzsüz hale gelinceye kadar temizlerler. Cilt üzerinde belirgin bir yara izi kalmaz. Tedaviden olumlu sonuç alınabilmesi için, bir günde belirli aralıklarla havuza giren ve kaplıcanın şifalı suyundan sabahları aç karnına 3-5 bardak içen hastalar, 21 gün süreyle bu tedavilerini sürdürecek olurlarsa, % 98 oranında amaçlarına ulaşmış olurlar. Diğer taraftan, yerden kaynayan su içindeki küçük kabarcıkların ve balıkların vücut üzerine yaptıkları ufak darbelerin etkisiyle, vücutta bir gevşeme ve dinlenme hali görülür. Bu tedavi tamamen yan etkisiz olup, kesinlikle herhangi bir ilaca gereksinim duyulmamaktadır. Suyun içeriğinde, cilt hastalıklarının tedavisinde etkili olduğu bilinen selenyum maddesinin bulunması, sedef hastalığı gibi psikolojik kökenli olan ve telkine çok yatkın bulunan hastalıklarda başarılı sonuçların alınmasına neden olmaktadır.

Sedef hastalığı, nedeni kesin olarak bilinmeyen bir hastalıktır. Tıp dilinde ‘Psoriasis’ olarak bilinir. Kalıtsal ve sinirsel kökenlidir. Daha çok baş derisinde, diz ve dirseklerde, tırnaklarda meydana gelen düzensiz kırmızı lekeler halinde kendini gösterir. Lekeler gümüş renginde ve pul pul olup, deri seviyesinin üstündedir. Kaşıntı yapmazlar, israil’de bulunan Lut Gölü’ndeki benzer özelliklere haiz tedavi tesislerinden sonra, Balıklı Çermik’in devreye sokulması, modern tıbbın bugüne kadar kesin çözüm bulamadığı bu tür hastalıklar için ayrıca bir ümit kaynağı olmaktadır. Bir kere, kaplıcaya girmekle sağlanan etkilenme önemli ölçüde psikolojiktir. Kişiler, şöhretini bildikleri bir yere bu şekildeki bir etkilenmeye hazır halde girerler. Buradaki sıcak, sakin ve rahat ortamda stresten uzak kalırlar. Ayrıca, aynı soruna sahip kişilerce oluşturulan dertleşme ortamının da, doğal bir grup tedavi seansı şeklinde cereyan ettiğini de söylemek mümkündür.

Sağlık turizminde dünya çapında önemli bir konuma yükselen Balıklı Çermik’teki ilk modern tesisleşme çalışması 1950’li yıllarda başlamış ve aradan geçen süre zarfında tesisleşme daha da ileri götürülerek, bugün yılın on iki ayında yurtiçi ve yurtdışından gelen hastalara hizmet veren dünyanın sayılı kaplıcalarından biri haline gelmiştir.

Kaplıcada; biri kapalı, biri yarı açık, diğer ikisi tam açık dört adet tedavi havuzu ile bir adet olimpik ölçülerde yüzme havuzu vardır. Kapalı olan havuz sadece yaralı ve hastalara, açık havuzlardan biri erkeklere, diğer ikisi ise kadınlara ayrılmıştır. Olimpik havuz ise herkese açıktır. Konaklama; 150odada 300 yatakla hizmet veren Balıklı Kaplıca Oteli’nde yapılmaktadır. Bunun dışında, birtakım motel ve pansiyon türü yerler de vardır. Ancak, sezon süresince yatak sayısı yeterli olmadığından, 1000 civarında çadır da kurulmakta, yine kaplıca sınırları içinde Avrupai nitelikte kamp ve karavan turizmine göre düzenlenmiş özel bir alan da bulunmaktadır.

Reşadiye Kaplıcası

Tokat ili Reşadiye ilçesinin 1 kilometre batısında kalan Reşadiye Kaplıcası aynı zamanda ‘Çermik’ ya da ‘Reşadiye Ilıcası’ olarak da bilinir. Günlük 7400 kişinin banyo gereneksinimini karşılayabilecek potansiyele sahiptir. Sodyum ve kalsiyum açısından zengin bir sudur. Kaynaktan çıktığı an ki sıcaklığı 48 derece olan bu su, egzersiz ve rehabilitasyon havuzlarındaki sıcaklığı 27-28 derecedir. Banyo tedavisi; romatizma, dolaşım sistemi hastalıkları, kırık ve çıkıkların tedavisi, kireçlenme, eklem ve ortopedik rahatsızlıklar, kadın hastalıkları, sinir ve cilt hastalıkları için önerilir. Ağrılı hastalıklara iyi gelir. Romatizmal ve ortopedik rahatsızlıklarda, ameliyat sonrası rehabilitasyon ve tedavilerde yararlıdır.

Bu değerli suyun şifalı özelliklerinden yararlanmak için, banyo uygulamalarının yanı sıra, içme kürleri de tavsiye edilmektedir. Reşadiye İçmeleri’ndeki suyun, değişik solunum ve dolaşım yolları hastalıkları üzerinde olumlu etkileri görülür.

Reşadiye kaplıca ve içmeleri, modern bir komplekstir. Sosyal ve yardımcı tesisleri her türlü ihtiyacı karşılayacak düzeydedir. Termal hizmetin en iyisinin verildiği Reşadiye Kaplıca Sitesi, konaklamak için de uygun bir yerdir. Kaplıca yakınında, eylül ayının son haftasında, iki gün süreyle ‘Altın Koç Festivali’ düzenlenmektedir.

KaraAli Kaplıcaları

Urfa il merkezine yaklaşık 40 kilometre uzaklıkta bulunan KaraAli köyünde hizmet vermekte olan KaraAli Kaplıcaları 41-49 derece arasında değişen ve 150.000 metreküp/saat sıcak su kapasitesine sahiptir. Aynı zamanda barınma olanakları açısından üst düzeyde bir Kaplıca olan KaraAli Kaplıcaları masaj salonu, Türk hamamı, Sauna, Çocuk Havuzu, Yarı olimpik yüzme havuzu, bay-bayan kaplıca havuzları bulunmaktadır.

Nörolojik hastalıklar, kadın-doğum hastalıkları, böbrek ve idrar yolları hastalıkları, metabolizma hastalıkları, kalp-dolaşım sistemi hastalıkları, kas-iskelet sistemi hastalıkları, cilt hastalıkları, solunum sistemi hastalıklarına iyi geldiği bilinmektedir.

 

Cavlak Kaplıcası

Yozgat ili şehir merkezinin güneyinde, bulunan Bahariye köyündeki Cavlak Kaplıcaları aynı zamanda yöre halkı içerisinde “Bahariye Kaplıcaları” olarak ta bilinir.

Denizden yüksekliği 1054 metre olan Cavlak Kaplıcaları romatizma, kalp ve kan dolaşımı, sinirsel hastalıklar, eklem ve kireçlenme, beslenme bozukluklarına karşı olumlu etkisi olduğu görülmüştür. Bikarbonatlı, klorürlü, sodyumlu, kalsiyumlu, karbondioksitli ve radyoaktif özelliğe sahip olan bu termal suyun pH’ı 6.8 değerinde ve toplam mineral oranı 1989 mg/lt ‘dir. Aynı zamanda suyun sıcaklığı ortalama olarak 39 ºC’dir.