Haymana Kaplıcası

Haymana Kaplıcası, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular ve Osmanlılar döneminde işletilmiş tarihi değeri haiz kaplıcalarımızdandır. İlçenin eski adının ‘Yabanhamamı’ olması ve 19’uncu yüzyılda şifalı sularının bir bölümünün bazı bağlantılarla Ankara’ya nakli için çalışmalar yapılması, buraya verilen önemin büyüklüğünün bir göstergesidir.

Haymana Kaplıcası’nın suyu, madeni az sular grubuna dahildir. Kalsiyum, sodyum, magnezyum, bikarbonat ve karbondioksit içerir. Temperatürü 46°C, radyoaktivitesi 1.55 eman, pH değeri ise 7.6’dır. Toplam debi miktarı 4.8 İt/sn.dir.

Bütün bir yıl boyunca açık bulunan kaplıcanın, suyunun içilmesi pek tavsiye edilmese de, içimi halinde belirli bir diüretik etki gösterir. 10001500 gramlık kaplıca suyu, aç karnına içildiğinde, bir saat içinde bol miktarda idrar söktürür. Bu yolla, idrar yolu iltihaplarında, küçük taş ve kumların dökümü arzulandığında, içme tedavisi iyi gelir. Su bikarbonatlı olduğu için içimi de kolaydır.

Banyo tedavisi ise; her çeşit romatizmalılar, nevralji, nevrit, polinevrit, artritliler için şifa kaynağıdır. Kadın hastalıklarından; aneksit, perimetrit, parametrit, amenore, dismenore ve âdet hali bozuklukları için tedavi edici özelliklere sahiptir.

Kırıkçıkıklardan sonraki eklem bozukluklarında, hemiplejilerde ve çocuk felçlerinde de kaplıca suyundan istifade edilir. Bazı allerjik hastalıkların Haymana kaplıcalarında, sona erdiği çok görülmüştür. Dermatozlular, bronşiyal astımlılar ve hatta bazdovlular, 21 günün sonunda sağlıklarına kavuşmuşlardır.

Haymana, aslında gerçek bir kaplıca beldesidir. Uluslararası Şifalı Su Kaynakları Araştırma Merkezi’nin 30 ülkede yaptığı araştırmalar sonucu; Haymana Kaplıcası’nın nitelik bakımından Fransa’nın ünlü Vichy kaplıcalarının ardından ikinci sırayı aldığı bildirilmiştir. Suyu, kalevi ve toprak kalevili, bikarbonatlı, karbondioksiti sular grubuna girer. İçildiğinde 1 gramın altında içerdiği total mineralizasyonu ile daha çok oligometalik suların diüretik etkisini gösterir. İçerdiği karbondioksit ile içme kürleri yapıldığında; mide, karaciğer ve pankreas üzerinde çok hafif bir etki oluşturabileceği düşünülebilir, içme suyu olarak şişelendirilerek değerlendirme yoluna gidilmesi önerilmiştir. Kaplıca tedavisinde daha ziyade karbondioksitin etkisi önemini korur. Hipertansiyonlu hastalarda tansiyonu düşürücü bir etki oluşturur. Kan dolaşımını genişlettiğinden, kanın atardamarlar yoluyla drenajını kolay, laştırır. Sol kalp üzerinde olumlu bir etkilemeyle onu korur. Solunum hareketlerinde derinleşme ve rahatlama meydana getirir. Bronşiyal astım vakalarında müsekkin tesiri gösterir. Akciğer daralması sendromlarında ve periferik dolaşımı ilgilendiren kardiyovasküler sistem hastalıklarında, damar sertliklerinde, kan dolaşımından oluşan tıkanıklık durumlarında yararlı bir sudur.

Haymana Kaplıcası’nın kaynakları çok zengin olup, saniyede 4 litre su vermektedir. Bu özelliğiyle günde 1000 kişinin yıkanmasına yetecek kapasitededir. Kaplıcanın suyu, havuzlarda toplandığı zaman, ayrıca soğuk su ilavesine gerek kalmadan banyo alınabilir. Uzmanlar, bu niteliğinden dolayı tedavide çok iyi sonuçlar alındığını ifade etmektedirler.

1972 yılında hizmete soktuğu yeni kaplıca binasıyla ilk atılımı yapan Haymana Belediyesi, daha sonra bu hizmetlerini daha da ileriye götürerek ilçeyi modern bir tesise kavuşturmuştur. Bunu, özel işletmelerin ve kişisel girişimcilerin yatırımları izlemiştir. Belediye’ye ait kaplıca tesislerinde; tedavi amacına yönelik bölümlerin yanı sıra, bir de Fizik Tedavi Merkezi bulunmaktadır. Uzman doktorların görev yaptığı bu merkezde, hastaların sağlık sorunları büyük bir titizlikle incelenmekte ve yapılan öneriler doğrultusunda kaplıcalardan yararlanmaları sağlanmaktadır.

Haymana, konaklama sıkıntısının yaşanmadığı ender ilçelerimizden biridir. Hemen her taraf otel, motel ve pansiyonlarla doludur. Kaplıcalara yönelik akın, ilçenin daha modern otel ve pansiyonlara kavuşmasını sağlamıştır. Özellikle yaz aylarında yükselen yoğunluk, yatak kapasitesini 5000’in üzerine çıkarmaktadır. Konaklamanın yeterli olmadığı durumlarda, kaplıcanın arkasındaki geniş araziye çadır kurmak da mümkündür. Ziyaretçilerin her türlü gereksinimi ilçe merkezinden sıkıntısız karşılanmaktadır.

Konaklama konusundaki önerilere gelince; 60 odada 120 yatak kapasitesine sahip Termal Otel, Belediye Parkımın hemen yanı başında bulunmaktadır. Tek yıldızlı Cimcime Otel, 34 odada 68 yatakla hizmet vermekte ve Turizm Bakanlığı belgeli Reyhan Pansiyon ise 15 odasında 27 yatakla üçüncü sırada yer almaktadır.

Haymana’nın, direkt Ankara ile irtibatının dışında, Polatlı bağlantılı Eskişehir yönüne ve Kulu bağlantılı olarak da Konya yönüne çıkışı vardır. Düzenli ve sürekli ulaşım imkânlarından en üst derecede yararlanmak mümkündür.

Şeytan Mağarası Şifalı Suyu

Şeytan Mağarası Şifalı Suyu, Kemer ilçesinin Adrasan Koyu’nda bulunan Suluada’dadır. Günübirlik motor turlarıyla ulaşılması mümkün olan adaya yolculuk 1 saat kadar sürmektedir. Adadaki Şeytan Mağarası’nın içinden kaynayan bu suya ‘Yalancı Kaynak’ da denmektedir. Aç karnına içildiğinde, suyunun böbrek taşlarını düşürücü özelliği olduğu, olaya bizzat şahit olan yöre halkı tarafından söylenmektedir.

Barutlu Maden Suyu ve İçmesi

Barutlu Maden Suyu ve İçmesi, Tefenni yakınlarındadır. Eskidenberi ‘Sıtma Suyu’ diye anılmaktadır. Tuzlu soğuk sular grubuna dahil oligometalik bir sudur. Mide, bağırsak, karaciğer ve safra kesesi rahatsızlıklarının yanı sıra, böbrek taşlarını ve idrar yollarında oluşan kum taşlarını düşürmesiyle ünlenmiştir. Ayrıca, solunum yolları, kalp-damar ve romatizmal hastalıkların tedavisinde yararlanılmaktadır.

Çan Kaplıcası

Çan Kaplıcası, ilçe merkezinin 1 kilometre güneyinde, Çanpazar mevkiindedir. Deniz seviyesinden yüksekliği 80 metredir.

Sodyum sülfatlı sular grubunda incelenen suyun temperatürü 46°C, radyoaktivitesi 15 eman, pH değeri 6.8’dir. Debisi yüksektir. Saatte 6000 metreküp su çıkar. Banyo tedavisi; mafsal romatizması başta olmak üzere, her türlü romatizma ve ağrılı hastalıklara, nevrit, nevralji ve kadın hastalıklarına önerilir. İçme olarak kullanıldığında ise; yumuşak bir etki yaratır. Az miktarda kalsiyum iyonunun bulunması diüretik tesir yapar. Karaciğer, safra kesesi hastalıklarında, bağırsakların görev bozukluklarında, böbrek ve idrar yollarındaki iltihapların giderilmesi ve taşların düşürülmesinde yararlıdır.

Kaplıcada; yedi adet özel banyo ile on iki adet sıra banyo vardır. Ulaşımı kolay olan kaplıcada turistik bir de otel (Ilıca Oteli) bulunmakta, yeterli olmaması durumunda, ilçedeki diğer otellerden (Ceyhan Oteli ile Yanık Motel) yararlanılmaktadır. İlçe merkezine yakınlığı nedeniyle sosyal gereksinim sıkıntısı çekilmez.

Pamukkale Ilıcası

Denizli’ye 22 kilometre uzaklıkta bulunan Pamukkale’ye gelince; burası travertenleri (pamuktaşları) ile yeryüzünde eşi bulunmayan bir doğa harikasıdır. İşte, bu travertenlerin az gerisinde bir ılıca vardır. Bu ılıcanın topraktan fışkıran ve bir göl meydana getiren karbondioksit gazlı, sıcak ve kireçli suyu, derin kanallar içinden akarak ovaya dökülür. Binlerce yıldan beri devam eden bu akış sonunda, sıcak ve kireçli su, kaynaktan uzaklaştıkça soğur ve katılaşır. Katılaşınca da, tabakalar ve basamaklar halinde travertenleri, yani pamuktaşlarını oluşturur. Bugün hayranlıkla seyredilen Pamukkale travertenleri işte böyle meydana gelmiştir. Uzaktan bakınca pamuk yığınlarını andıran beyaz pamuktaşlarının çevresinde, modern turistik tesislerin yükselmesi gecikmemiştir. Dünyanın dört bir köşesinden gelen turistler, hem doğa harikası pamuktaşlarını seyrederler, hem de aynı bölgede yer alan İyonların ‘Kutsal şehri’ Hierapolis ören yerini dolaşırlar. Unesco’nun ‘Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunması Sözleşmesi’ne göre, dünyanın olağandışı evrensel değerlerinin uluslararası boyutta korunmaları ve bunların ilerki nesillere bozulmadan aktarılmaları için hazırlanan listede, Pamukkale’ye, hem ünlü traverten havuzları, hem termal kaynaklar ve hem de antik Hierapolis kentinin arkeolojik değeri nedeniyle yer verilmesi boşuna değildir.

Travertenleri meydana getiren bu sular, aynı zamanda, Türkiye’nin en önemli termal merkezlerinden biri sayılan Pamukkale Hıcası’na da kaynaklık ederler. Üç ayrı noktadan çıkan bu kaynaklar, çok sayıda termal tesisin havuz ve banyolarından geçtikten sonra ovaya doğru yönelir. Uçurum şeklindeki yamaçtan aşağı çağlayarak akarken, suyun içindeki karbondioksit birden uçar ve kalsiyum bikarbonatın karbonat haline dönüşerek çökelmesinden, beyaz renkli söz konusu taşlar oluşur. Karbondioksitin fazla çıkması nedeniyle, ılıca alanının üstünde pek fazla kuş görülmez. Hatta, bazen uçan kuşların bile gazdan etkilenerek yere düştükleri yöre halkı tarafından anlatılmaktadır. Kaplıca sularının aktığı yerlerde ise, en mahir bir elin dahi güç işleyebileceği ince nakışlarla süslenmiş kademeli teraslarda dünyanın eşine az rastlanır bir manzarası meydana gelir.

Kaplıcanın tarihi çok eskilere dayanır. Yakınında yer alan tarihi Hierapolis kenti, M.Ö. 34000 yıl önce kurulmuş çok eski bir kenttir. Çürüksu Ovası’ndan 100 metre kadar yükseklikte bulunan, kuzeyi Büyük Çökelez Dağı ‘Çaldağı’ ile kapalı bir düzlük üzerindedir. Hierapolis’in burada kurulmasının nedeni, dünyaca ünlü şifalı suyun varlığıdır. Makedonya egemenliği sırasında bugünkü şehrin çekirdeğinin atılmış olduğu, daha sonraları Bergama Kralı II. Eumenes tarafından M.Ö.190 yılında kentleştiği ve şehre Mysia Kralı Telefos’un karısı güzel Hiera’ya izafeten Hierapolis dendiği bilinmektedir. ‘Kutsal Şehir’ anlamına gelen bu kent, M.Ö.60 yılında, ünlü Roma İmparatoru Neron zamanında bir yer sarsıntısı sonucu tamamen yıkılmıştır. O zamanki şehirde 15 adet termal hamam bulunmaktaydı. Ayrıca, Pamukkale’nin şifalı suyunun çevresinde dini ayinlerin yapıldığı, şenliklerin düzenlendiği, termal suyun hastalıkların tedavisinde kulanıldığı, büyük devlet adamları ile imparatorların tedavi görmek amacıyla Hierapolis’e geldikleri, tedavilerin bizzat din adamları tarafından yönlendirildiği, mevcut tarihi bilgi ve belgelerde aktarılmaktadır.

Aktarılan bir başka konu da, kente ait dilden dile, gönülden gönüle yayılan bir söylencedir. Söylenceye göre; yoksul bir ailenin çirkin mi çirkin bir kızı varmış. Gelinlik çağa geldiği, akranları evlenip çoluk çocuğa karıştığı halde garip kızın bir isteyeni çıkmamış. Buna üzülen kız alıp başını kırlara doğru yürümüş. Pamukkale’ye geldiğinde ölmeye karar vermiş. Kendini yüksek kayalardan aşağı atıvermiş. Bir su birikintisinin içine düşmüş ve orada kalakalmış. Denizli Beyi’nin yiğit oğlu da o sırada avdan dönüyormuş. Suların içinde birinin öylece yatıp durduğunu görünce koşup başına varmış. Kızı çevirip yüzüne bakınca, yüreği o anda daralmış, kıza vurulmuş. Genç kızın yüzü anlatılmaz güzellikteymiş. Yarasını beresini iyileştiren bey oğlu, daha sonra şifalı suyun bir çırpıda güzelleştirdiği yoksul kızla evlenmiş…

Pamukkale Ilıcası, kalsiyum bikarbonatlı sular grubuna dahil olup, suları oluşturan her üç kaynak da ayrıca sülfat ve karbondioksit içermektedir.

I. Kaynak; tiyatro yıkıntısının yakınındadır. Temperatürü 33.5°C, radyoaktivitesi 15.37 eman, pH değeri 6.02’dir.

II. Kaynak; mağaranın ağzındadır. Temperatürü 35°C, radyoaktivitesi 13.81 eman, pH değeri 5.83’dür.

III. Kaynak; Büyük Kilise yıkıntısının yanındadır. Temperatürü 33°C, radyoaktivitesi 14.81 eman, pH değeri 5.85’dir.

Kaynaklar açık arazide olup, üzerlerinde kaplıca türü hiçbir tesis yoktur. Toplam debileri 330400 İt/sn.dir. 6000 kişinin yararlandığı bu sularda, kişi başına günde 600 litre su düşmektedir.

Pamukkale’nin suyu, içimi hoş ve lezzetli bir sudur. Ilık olarak içilirse, özellikle hiperstenik ve spazmlı midelere iyi gelir. Suyun litresinde 1.5 gram kalsiyum bikarbonat ve 0.75 gram kalsiyum sülfat vardır. Bu nedenle çok değerli diüretik bir içmedir. Kanında ürik asit ve üre miktarı fazla olanlarda, böbreklerin kum ve taşlarında, idrar yolunun hafif iltihaplarında, banyo ile birlikte yapılacak içme tedavisinden çok iyi sonuçlar alınır. Bilindiği gibi, mide ve bağırsak bozukluğu başlığı altında toplanan rahatsızlıklarda, şifalı suların kullanımları şu şekilde bir sınıflandırmaya tabi tutulmuştur:

• Mide asidinin fazlalaşması sonucu görülen yanma, ekşime ve kramplı ağrılarda; sodalı sular içme olarak tavsiye edilir. Şişkinlik, gaz, başağrısı, baş dönmesi, salya ve tükürük artışı şeklinde kendini belli eden mide tembelliklerinde de sodalı suların içilmesi önerilir.

• Safra salgısının azlığı ile ortaya çıkan ishal, bazı gıdalara karşı hassas midelerin sebep olduğu ishal, tokluk ishali ve spazmlı kolitlerde; tuzlu sodalı sular ve radyoaktiviten az mineralli sular tavsiye edilir.

• Bağırsak genişlemesi sonucu ortaya çıkan kabızlıklarda; sodalı magnezyumlu sular iyi netice vermektedir.

• Mide ve bağırsak ameliyatlarının sonunda görülen hazımsızlık ve takibeden ağrılarda; radyoaktif ve az mineralli sular kullanılır. Az mineralli sular, aç karnına günde üç defa ikişer bardak, çok mineralli sular ise, günde dört defa ikişer bardak içilmelidir. Pamukkale’nin suyu, gazı kaçırılmadan soğutulursa güzel bir sofra suyu olur.

Banyo tedavisinde ise; banyoya girildikten birkaç dakika sonra bütün vücut gaz tanecikleriyle örtülür. Su ılık olduğu halde, karbondioksit gazının damar genişletici etkisiyle, banyo esnasında ve çıkıldıktan sonra vücut kırmızı bir renk alır. Bu nedenle fazla sıcağa dayanamayan nevraljili ve romatizmalı hastalarda, ılık banyo yapılması durumunda, sıcak su banyolarından alınan etkinin aynısı sağlanmış olur. Ilıca suyunda karbondioksitle birlikte radon ve diğer ender gazların da bulunması, ağrıların dindirilmesinde ve dinginliğin sağlanmasında çok önemli rol oynar.

Pamukkale Ilıcası’nm asıl iyi geldiği hastalıklar kalp ve damar hastalıklarıdır ki, içindeki serbest karbondioksitin uçması ve miktarının litrede 0.500.40 grama kadar inmesiyle tansiyon düşürücü etki elde edilir. Eğer su, kaynaktan geldiği gibi kullanılırsa, aksine düşük tansiyonların yükseldiği gözlenir. Banyo ile birlikte deri altına yapılacak gaz enjekteleri, anderteritler ile Reynu hastalığında büyük yarar sağlar.

Pamukkale sularıyla yapılacak banyo, özellikle kalp hastalıklarının tedavisinde önemli yer tutar. Miyokarditlerde, hiposistoli dönemi kalp yetmezliğinde, kontrol altında yürütülecek tedaviden pek çok fayda sağlanır. Kalp nevrozları ve aritmlerin, bu sularla yapılacak banyolarla kısa zamanda düzeldiği görülür.

Kronik bronşitli ve anfizemli hastalarda ortaya çıkan kalp rahatsızlıklarında, banyo ve serpintilemeden çok faydalanılır. Bilhassa, kalpte arıza bırakmış Buyyo romatizması için tavsiye edilecek ideal bir ılıcadır.

Total mineralizasyonu litrede 2.36 gram olan bu sular, daha önce de söylediğimiz gibi, toprak alkali bikarbonatlı sular grubuna girmektedir. Suyun ikinci derecede önemli anyonunun sülfat olduğu dikkati çeker. Suyun içme kürleri halinde değerlendirilmesi durumunda, sindirim sistemi üzerinde, özellikle de mide, bağırsak, karaciğer ve safra yollan üzerin de olumlu etki gösterecektir. Bileşiminde bulunan boı miktardaki karbondioksit, bir taraftan içimi kolaylaştırıcı, diğer taraftan peristalizmi arttırıcı, sindirimi hızlandırıcı bir rol oynar. Bu nitelikleri göz önünde tutulacak olursa, bilhassa hipostenik dispepsiler ve karaciğerin fonksiyonel bozukluklarında, safra pigmentlerinin stazlarında, safra kesesi ve yollarının kronik iltihaplanyla safra taşlarında ortaya çıkan sindirim bozukluklarında kullanılmalıdır. Bu sulardan, yedek alkali miktarını düzenlemesi nedeniyle, şişmanlık, diyabet ve gut gibi metabolizma hastalıklarında etkin bir yardımcı unsur olarak yararlanılabileceği de unutulmamalıdır. Ilıca suyunun, bu amaçlar doğrultusunda şişelenerek sofra suyu olarak da kullanılması mümkündür.

Banyo şeklindeki uygulamalarda ise, başlıca iki endikasyon öne çıkar. Bunlardan birincisi, dolaşım sistemine ait hastalıklardır. Karbondioksitli banyolara giren kişilerde vazodilatasyon görülür. Bunun sonucu olarak da kan basıncı düşer, kalbin çalışması rahatlar. Bilhassa sol kalp üzerinde koruyucu tesiri etkindir. Sağ kalbin çalışmasında bir artış yaşanırken, bir yandan da karbondioksitin yardımıyla solunum sistemi üzerinde de olumlu ve sedatif bir etki elde edilir. Şu halde, ilk planda kalp, beyin ve büyük atardamarlarda, başta iskemik sendromlar olmak üzere, damar sertliği, tansiyon değişimi ve bazı bronşiyal astım vakalarında bu sular geniş bir uygulama alanına sahiptir. İkinci endikasyon grubu olarak, osteoartroz sınıfına giren ve bilhassa alt ekstremitelerde yerleşme gösteren romatizmal sendromlar dikkate alınır. Buna, akut devresini geçirmiş stabilize durumdaki artritis sendromları da eklenebilir. Özellikle, akut eklem romatizması geçirmiş olanlarda, sürekli kontrol altında bulundurulmak şartıyla yararlanılabilir. Aslında çok geniş uygulama alanı olan bu suların, ilkin doğru bir teşhisi gerektireceği ve banyo kürleri sırasında ortaya bazı beklenmedik reaksiyonların çıkabileceği göz önüne alınırsa, deneyimli bir doktorun kontrolünde uygulanması doğru olacaktır.

Pamukkale Ilıcası, yakın zamana kadar bir adet genel tedavi havuzu ile buna bağlı bulunan moteller ve sayısı otuz civarında olan özel banyolardan ibaretti. Ancak, son yıllarda suların iyi kullanılmaması, bu doğa harikası için tehlike çanlarının çalmasına neden olmuş ve bazı önlemlerin alınmasını gerektirmiştir, ilkin suyun kullanımı kısıtlanmış ve halka açık havuz ile özel banyolar kaldırılmıştır. Ardından, travertenler bölgesinde bulunan konaklama tesisleri kapatılmış ve termal hizmet veren otellerin hemen hepsi 5 kilometre uzaklıktaki Karahayıt köyüne alınmıştır. Bugün için tek açık tesis, günübirlik yararlanılan antik havuzdur.

Pamukkale’nin sularını ve doğal güzelliğini korumak amacıyla yapılan bu kısıtlamalar, sonunda meyvesini vermiş ve Anadolu’nun bu ‘telli duvaklı gelini’ eski güzelliğine kavuşmuştur. Konaklama tesislerine su dağılımının düzene sokulması çalışmaları sırasında, bu önlemlerden etkilenmemiş birkaç tesis kalmıştır ki, bunlardan en önemlisi Özel İdare Pamukkale Moteli’dir. 55 oda ve 5 süitte hizmet veren bu tesis, antik şehir kalıntılarının doldurduğu termal havuzuyla tanınmaktadır. Gelen yerli ve yabancı turistler, eski şehrin devasa sütunları arasında termal sudan yararlanmakta ve bu da hoş bir manzara yaratmaktadır.

Geçmiş dönemde her biri termal sudan yararlanmış olan sayısız otel, motel ve pansiyonlar, şimdilerde sudan yoksun bir şekilde sadece konaklama hizmeti vermekle yetinmektedirler. Bunlar arasında, üç yıldızlı Tusan Otel; 47 odada 94 yatak kapasitesiyle, Traverten Hotel; 57 odada 120 yatak kapasitesiyle ve Koçak Hotel; 94 odada 190 yatak kapasitesiyle ilk sıralarda yer almaktadır. Diğer konaklama tesisleri hakkında bilgi almak, Pamukkale ve Karahayıt ılıcalarının termal özelliklerinden yararlanmak isteyenler, Pamukkale Turizm Danışma Bürosu’na başvurup istedikleri bilgiyi alabilirler.

Ankaris Şifalı Suyu

Diyarbakır ilinde bulunan Ankaris Şifalı Suyu halk tarafından rağbet gören bir şifalı su kaynağıdır. Ankaris içmesi, sarılık hastalığına ve karaciğere iyi gelmekte, böbrek taşlarının düşürülmesine yardımcı olmaktadır.

Taşdelen Suyu

Taşdelen Suyu, İstanbul ilinde Beykoz-Şile yolu bölgesinde bulunan bir şifalı kaynak suyudur.

Taşdelen Suyu’nun sağlığa ne kadar yararlı olduğu gerçeğine gelince; suda bulunan serbest karbon, kaynaktan çıkıncaya kadar bir karışıma uğramadığından suda kalmakta ye bu da sindirimi kolaylaştırdığı gibi, böbreklerdeki kum ve taşların erimesini de sağlamaktadır. Bu özelliğinin halk arasında bilindiği ve çıktığı arazideki taşları erittiği içindir ki, suya Taşdelen adı verilmiştir. Nitekim, suların toplandığı dehlizin ağzına konulan 5 santim kalınlığındaki mermer blok üç yıl içinde erimekte ve her üç yılda bir yenilenmektedir.

Kumdöken Suyu

Kumdöken Suyu, İstanbul ilinde Beykoz-Anadolu Kavağı bölgesinde bulunan bir şifalı kaynak suyudur. Kumdöken suyunun böbrek hastalıklarına iyi geldiği bilinmektedir.

Acıçeşme Suyu

Samatya’daki Acıçeşme Suyu, acı olmakla beraber yoğun ilgi gören sulardandır. Kum dökmekten ve ağrı çekmekten şikâyetçi olanlar, bu sudan yarım bardak içtiklerinde kendilerine gelirler. Bizanslılardan intikal eden kayıtlara göre, bu su göz hastalıklarna da iyi gelmektedir.

Tuzla İçmeleri

Tuzla İçmeleri, Bizans döneminden bu yana İstanbul halkı tarafından kulanılan çok değerli şifalı su kaynaklarımızdan biridir.

Kaynak itibariyle aslında Kocaeli’nin Gebze ilçesi sınırları içinde bulunmasına rağmen, İstanbul’un banliyösü konumunda olması ve Pendik ilçesinin Tuzla beldesi hizmetlerinden yararlanması, onun İstanbul ili şifalı suları kapsamında değerlendirilmesini gerektirmiştir. Tuzla’ya 7 kilometre uzaklıkta, sakin, huzurlu ve doğal bir ortamda olup, bölge aynı zamanda bir mesire yeri olarak kullanılmaktadır.
Tuzla İçmeleri ile ilgili olarak, ünlü gezgin Evliya Çelebi, Seyahatnamesi’ne şu notları düşmüştür: “Her sene temmuz ayında, kiraz mevsiminde, İstanbul’un değişik beldelerinden buraya binlerce adam gelip çadır kurarak sazlı sözlü, helva sohbetli âlemler yaparlar ki, bu âlemler kırk gün kırk gece devam eder. Öyle tüfek ve fişek gösterileri olur ki, dille tarif edilemez. Mide, bağırsak rahatsızlığından şikâyetçi olanlar, burada üç gece kalıp içme suyundan içerler…'”

Evliya Çelebi, o zamanlar tanık olduğu içme tedavisin’ den ise şu şekilde söz eder; “.. içen^kimse, önce üç gün asla tuzlu ve tinli bir şey yemeyip dördüncü günün sabahı ve akşamı birer fincan su içer ama kendisini de sıcak tutar. Üç gün bu şekilde vücudunu disipline eder. Takibeden üç gün süreyle de üç nöbet sudan alıp, ardından tuzsuz piliç suyu içer. 15 gün bu tarz davrandığında, alttan üstten yarar görür. Sonra, buradan gemilere binilerek karşıdaki Yalova ılıcalarına giderek banyoya girer. Tüm vücudu sağlık ve zindelik kazanır…”

Sodyum klorüriü, bikarbonattı, sülfatlı ve sodyum klorürlü, sülfatlı, bikarbonatlı sular grubunda incelenen Tuzla lçmeleri’nde iki içmece vardır:

a) Tuzla Büyük İçmece: Klorüriü, sodyum ve magnezyumlu bir sudur. Temperatürü 20°C, pH değeri 6.84, radyoaktivitesi 5.61 emandır. Suyunun litresinde 4 gramdan fazla klorür ve 0.75 gram sodyum ve magnezyum sülfat vardır.

Kalsiyum iyonu da fazla miktarda bulunur. Bikarbonat tuz oranı, sülfat oranıyla eşit değerdedir. İçimi hoştur. Günde 15-20 bardak su içenler vardır.

b) Tuzla Küçük İçmece: Klorüriü, sodyum, kalsiyum ve magnezyumlu bir sudur. Temperatürü 19°C, pH değeri 6.80, radyoaktivitesi 5.97 emandır. Suyu diğerinden daha az tuzludur. Litrede 3 gram kadar sodyum klorür içerir.

Buraya gelenlerin çoğu, üç günlük bir içme tedavisiyle sadece müshil etkisinden yararlanacaklarını düşünürler. Oysaki, Tuzla içmelerindeki tedavi ikiüç gün içinde kalıcı bir sonuç vermez. En aşağı üç hafta süreyle, ara vermeksizin, hafif mülayimlik verecek miktarda su içilmesi gerekir. İçme tedavisi, sabahakşam aç karnına ve yarımşar saat arayla 23 bardak içilmek suretiyle yapılmalıdır. Karaciğer yetersizliği, safra yolları iltihapları, safranın küçük kum ve taşlan, en çok yarar gören hastalıklardır.

Bağırsakların görev bozukluklarında ve kronik anteritlerde çok iyi sonuçlar alınır. Kalsiyumun fazla olması nedeniyle hafif diüretik etki görülür. Suların 3234°C’ye kadar ısıtılarak kullanılması halinde, mide, ince ve kalın bağırsaklarda iltihabı önleyici etki yaratılır. Mide ve bağırsak salgılarını ve hareketlerini düzenler. Bu nedenle kronik iltihaplarda, karaciğer fonksiyonlarını ve metabolizma faaliyetlerini düzenlemede, gut ve şişmanlıkta, şeker hastalarının kan yağlarının ve bağırsak tembelliklerinin giderilmesinde içme kürlerinden çok yararlanılır.

Küçük İçme, hafif sodyum klorürlü bir sudur. Mineralizasyonu az olduğu için organizmadan geçerken fazla miktarda su yüklenmez. Bu nedenle mide ve bağırsak sistemi üzerinde etkisi az olur. Buna karşılık, vücuttan az miktarda madensel tuz çeker ve böbrek yoluyla dışarı atar. O halde, idrar söktürücü diüretik bir sudur. Bu su, idrar söktürmede ve bir kısım taşların dışarı atılmasında kullanılır. Ancak, yaşlı kişilerde prostat hipertrofisi varsa, bu sular ani tıkanıklıklar yaparak idrar retansiyonuna neden olabileceğinden dikkatli olunmalıdır.

Büyük İçme ise, sodyum klorürlü ve oldukça dikkati çeken miktarda magnezyum içeren, mineralizasyonu diğerine nazaran daha fazla olan bir sudur. İçinde çok miktarda tuz olduğu için, alındığından itibaren organizmaya etki eder. Kısa sürede ulaştığı midebağırsak yolundan su çeker. Bilindiği gibi tuzlu sular, öncelikle mide, bağırsak ve hemen bunun yanı sıra salgılama faaliyetleri üzerine etki ederler. Genellikle, geçtikleri sindirim yolundaki kas sistemine tesir ederek bunların hareketini arttırırlar. Diğer taraftan, salgı işlemini uyararak bağırsak boşluğunda salgılama faaliyetinin başlamasına neden olurlar. Yoğun tuzlu sular, içerdikleri magnezyumun da etkilemesiyle müshil etkisi yaparlar. Hipertonik gastritlerde, değişik nedenlerden ileri gelen kontraksiyonlarda, bağırsak parazitlerinde ve pankreasla safra kesesi rahatsızlıklarında rahatlıkla kullanılabilirler.

İnhalasyon kürleri; serbest veya cihazla yapılan soluma kürleri ya da gargara, sprey gibi uygumalarla, üst solunum yollan, burun, boğaz ve bronşlar üzerinde etkili olur. Kronik ve allerjik iltihaplarda, rinit, faranjit, bronşit ve sinüzit tedavilerinde kullanılır.

Mineralli sular, 3738°C’ye kadar ısıtılmakla banyo veya 2830°C’ye kadar ısıtılmak suretiyle de egzersiz havuzlarında kullanılabilir. Bu durumda, kronik iltihaplı eklem romatizmaları, dejeneratif romatizmalar ve yumuşak doku romatizmalarında etkilidir. Ortopedik ameliyat sonrasında, ayrıca jinekolojik iltihabi hastalıklarda yararlı olur.

Sprey uygulamasında ise; nötral yapıdaki suyun uyarıcı etkisinin de yardımıyla, sağlıklı bir cilt yapısına katkıda bulunması kaçınılmazdır.

İçmelerin bulunduğu alanda pek çok otel, motel ve kamp yerleri mevcut olup, ayrıca her türlü sosyal tesisi bünyesinde barındırmaktadır. Şifalı sudan uzun süre yararlanmak isteyenler, Kaplıca Konaklama Merkezimde kalabilirler. Burada kalanlar, Kaplıca Kür Kliniği’ndeki sağlık hizmetlerinden ve fizik tedavi uygulamalarından ücretsiz yararlanabilmektedirler. Her türlü ulaşımın sağlandığı kaplıca alanı, hafta sonlarını ve tatil günlerini değerlendirmek isteyen kişilerin önemli uğrak yerlerinden biri haline gelmiştir.