Balçova Kaplıcaları

Balçova Kaplıcaları, Türkiye’nin en büyük ve en modern tesislerinden biri, belki de birincisi, Balçova’da, Çeşme yolu üzerinde, eskinin ünlü İnciraltı plajlarına giden yolun tam karşısına düşen da.ğın eteğindeki bir dere yatağındadır. Balçova Kaplıcaları diye bilinen bu kaplıcaların tarihi ve ünü çok eskilere gitmektedir. Strabon ve daha birçok tarihçi ve gezgin, bıraktıkları eserlerde Agamemnon Kaplıcalan’ndan söz etmişlerdir.

Tarihi kaynaklara göre; romatizma ve siyatikten aşırı derecede rahatsız olan zamanın Akad’lar kralı, derdine deva bulmak amacıyla bazı kişileri görevlendirir. Bunlar arasından Agamemnon adındaki komutan, İzmir’Symra’yakınlarında bir kaplıca kaynağı olduğunu ve burada banyo yapıldığı zaman romatizma ve siyatikten kaynaklanan rahatsızlıkların sona erdiğini söyler. Kral, kaplıcada tedavi olmayı kabul eder ve banyo almaya başlar. Kısa bir süre sonra da şikâyetçi olduğu tüm hastalıklarından kurtulur. Sağlığına tekrar kavuşmasına yardımcı olan ve kendisine şifalı suları öneren Agamemnon’a ödül olarak hem kızını, hem de kaplıcayı verir. Agamemnon bu kaplıcayı ölünceye kadar çalıştırır. Ancak öldükten sonra kaplıca yavaş yavaş unutulur ve bir süre sonra da harap olur yıkılır. 1763 yılında Elfons Meil adındaki bir Fransız, tarihi kaynaklar üzerinden hareket ederek kaplıcayı yeniden ortaya çıkarır ve kaplıca üzerinde yeni tesislerin kurulmasına, o zamanın yöneticilerini ikna etmek suretiyle ön ayak olur. Yakın tarihlere kadar kaplıca üzerinde beş katlı konaklama tesislerinin bulunduğu, birçok yerli ve yabancı romatizmalı, siyatikli hastanın burada tedavi edildiği, günümüze dek ulaşan belgelerden anlaşılmaktadır. Ancak, tarihi kayıtların günbe gün çoğalması ve farklı geçmişlerin ortaya dökülmesi, bu geçmişler üzerinde yeni yorumların yapılmasına ve kaplıcanın bilinen tarihinden çok daha farklı öykülerin ortaya atılmasına neden olmuştur. Örneğin; M.Ö.310290 yıllarına dayandırılan yeni bir belgede, “…Akad’ların başkomutanı Agamemnon, bu kaplıcalara Truva Savaşı dönüşü İzmir’e geldiğinde uğramış, çamur banyosu ve şifalı sular kendisini ve askerlerini iyileştirince, sonradan adıyla anılacak ilk tesisleri yaptırmıştır.” denilmektedir.

Balçova ilçesinde 1980’li yıllarda yapılan sondaj çalışmaları, 100 metre derinlikte, 124°C sıcaklıkta su ve su buharının bulunduğunu haber vermiştir. 1983 yılı başından itibaren 150 metre derinliğe kadar inilmiş ve açılan 14 kuyudan gerçek rezervi tespit etmek mümkün olabilmiştir. Bu rezervin 70100.000 konutun ısıtılmasını sağlayacak büyüklükte olduğu görülmüştür.

Deniz seviyesinden 25 metre yükseklikte olan Balçova yöresinin çam ağaçlarıyla örtülü olması, hastaların bol bol temiz hava solumalarına ve olağanüstü bir panaromaya bakarak hoşça vakit geçirmelerine yardımcı olan etkenlerdir.

Madeni az ‘oligometalik’ sular sınıfında incelenen Agamemnon Kaplıcalarımın suyu; sodyum bikarbonatlı, klorürlü ve kalsiyumludur. Temperatürü 62°C, radyoaktivitesi 0.28 eman, pH değeri 6.45’tir. Bu suların iki özelliği dikkati çeker ki, birincisi hafif bikarbonat ve tuz içermeleri, ikincisi termalitelerinin yüksek olmasıdır. Bu bileşimiyle sodyum bikarbonatlı, yani alkalik bikarbonatlı sular grubuna da girmektedir. Total mineralizasyonu, bileşimine tuz karışmasına rağmen 1 gramı ancak geçmektedir. (1.369 gr/lt) Şu halde, oligometalik maden sularının özelliklerine göre de değerlendirilmesi gerekecektir ki, doğrusu da budur.

Banyo ve çamur tedavisinden; romatizma, nevralji, nevrit, polinevrit ve kadın hastalıklarıyla seboreik dermatozlar yararlanırlar. İçme olarak kullanıldığında ise; mide, bağırsak, karaciğer ve safra kesesiyle ilgili sistemlerin salgısını az da olsa uyaracak bir etki gösterir. Bileşiminde çok az miktarda bulunan serbest karbondioksitin içime yardımcı olacağı düşünülmemelidir. İçme suyu olarak kullanılmak istendiğinde, yapay olarak karbondioksit gazının bileşime katılması yoluna gidilmelidir. Suyun bileşimindeki tuzların az miktarda bulunması nedeniyle sofra suyu olarak değerlendirilebilecek bir sudur. Fakat, sıcaklık derecesinin yüksekliği göz önüne alınacak olursa, banyo olarak değerlendirilmesinin daha doğru olacağı sonucuna varılır. Banyo uygulamalarında, sedatif ve rezolutif etkisinden yararlanılır. Özellikle, lokomotör siste, min. ağrılı hastalıklarında ağrı dindirmek ve sertleşen hareketleri yumuşatmak gayesiyle kullanılabilir. Yine, havuz içinde grup halinde yapılacak olan uygulamalarda debisinin.fazla olması (26 İt/sn) dikkate alınmalı ve bu yönüyle de değerlendirilmelidir.

Balçova Termal Tesisleri: Termal hizmetin yanı sıra, gerek Deve Dağı ile Kaya Tepesi’nin yamaçlarında, gerekse Ilıca Deresi boyunca uzanan yemyeşil ormanlık arazide yürüyüş ve bakir doğa içinde farklı geziler yapmak olanağını da sağlar. Tesis, gerek tedavi kapasitesi, gerek uygulanan programlar bakımından Türkiye’de ilk sırada yer alır. Genellikle tedavi amacına yönelik kullanılan tesiste, geniş kadrolu bir sağlık ekibi, Fizik Tedavi Merkezi’nin farklı ünitelerinde görev yapar. Bu ünitelerde uygulanan tedavi tür ve yöntemleri şunlardır:

a) Balneoterapi: Mineralli ve sıcak su banyolarıyla yapılan tedaviler,

b) Elektroterapi: Alçak, orta ve yüksek frekanslı akımlarla ve ultrason cihazlarıyla yapılan tedaviler,

c) Aktinoterapi: IR. ve UV. ile görünür ışın kümeleriyle yapılan tedaviler,

d) Kineziterapi: Bireysel veya grup halinde, su içi egzersizleri tarzında yapılan tedaviler,

e>Masaj: Genel ya da lokal, elle yapılan masaj tekniklerinin uygulandığı tedavileri kapsamaktadır. Bunların yanı sıra hastalar, hidroterapi, su altı masajları, basınçlı duş, parafin banyoları, jakuzzi, rehabilitasyon, acil yardım ve erken teşhis gibi hizmetlerden de yaralanırlar.

Bu uygulamalar yardımıyla; romatoid artrit, akut eklem’ romatizması, psoriatik artrit, sjogren ve Behçet hastalığı, yumuşak doku romatizması, artroz gibi romatizmal hastalıkların her türü, ortopedik ve nörolojik rahatsızlıklar için rehabilitasyon, ürojenital problemler, sırt ağrıları, safra kesesi rahatsızlıkları, bel ve boyun kireçlenmeleri, iltihabi eklem hastalıkları, gut, çocukluk yaşı romatizmaları, baş ağrıları giderilmekte, şişmanlar için sağlıklı zayıflama programları uygulanmakta, erken teşhise yönelik araştırmalar yapılmaktadır. Tesiste, sübjektif ve objektif muayene kriterleriyle konulan tanılar sonucu hasta, kişiye özel programa alınmakta ve rehabilitasyon prensiplerine ve uygunluğuna göre tedavi cihetine gidilmektedir.

Doktor önerisine göre uygulanan 15 ya da 21 günlük kürler sonunda, hasta hem hastalığından kurtulmuş olmakta, hem de böylesine güzel ve ideal bir ortamda eskisine nazaran çok daha zindelik kazanmaktadır.

Aynı kompleks içinde yer alan üç yıldızlı Balçova Termal Hotel ise, hem konaklama (215 odada 435 yatak ve 2 kral dairesi), hem de ortak termal hizmeti vermektedir. Rehabilitasyon merkezinde yer alan uzman kadro (fizik tedavi, romotolog, dahiliye doktorlarıyla, fizyoterapist, masör ve masözler, hidroterapi ve röntgen teknisyenleri vs.) her bir hasta için ayrı olarak planlanan uygulamalar ve bilimsel veriler doğrultusunda şikâyetlerini gidermeye çalışmaktadır.

Şifalı sular açısından zengin illerimiz arasında bulunan İzmir’de, Balçova ilçesinin yerli ve yabancı turistlerin gözde tatil yörelerinden biri haline gelmesi, bölgede yeni termal otellerin açılmasını da teşvik etmiştir. Beş yıldızlı Thermal Princess Hotel de aynı amaçlarla faaliyete geçirilen tesislerden biridir. 300 odada 600 yatak kapasitesiyle (ayrıca 10 süit ve 2 kral dairesi de bulunmaktadır) hizmet veren tesiste, termal içerikli açık ve kapalı yüzme havuzları, fizyoterapi ve genel sağlık sorunlarıyla ilgilenen uzman kadrosuyla, konaklamanın yanı sıra kaplıca tedavisi ve rehabilitasyon hizmetlerinden yararlanılmaktadır.

Şifne Kaplıcası İçme ve Çamur Banyoları

Çeşme ilçesine bağlı, eski adı ‘Reisdere’ olan Şifne beldesi de, Şifne Kaplıca, İçme ve Çamur Banyoları’yla tanınan bir beldedir. Kaplıcalar, ilçe merkezinin 5 kilometre doğusunda, Küçük Şifne Koyu’nda yer alır. Karaburun Yarımadasının batısında, sahil şeridine kuzeygüney yönünde paralel uzanan bir fay hattı, hem Çeşme Ilıcaları’nın, hem de Şifne Termal Merkezi’nin suyunu temin etmektedir.

Şifne’nin termal özelliklerinin cilt hastalıklarına iyi geldiğini anlatan bir de efsanesi vardır: “Zamanın kralının kızı amansız bir cilt hastalığına yakalanır. Köpeği de aynı şekilde tüylerini döker”ve vücudunda yaralar oluşur. Kral bir gün ava çıktığında, köpeğinin çamurların içine yatarak yuvarlandığını, vücudunun her tarafını çamurla sıvadığını ve daha sonra suya girerek yıkandığını görür. Bu olaydan sonra köpeğin vücudundaki yaralar hızla kapanır, tüyleri yeniden çıkmaya başlar. Tüyler eskisine göre daha parlak ve daha sıktır. Kral, bu çamur ve banyo suyundan yararlanması konusunda kızını ikna eder. Kız da babasının sözünü dinler ve amansız hastalığından kısa sürede kurtulur. O günden bu yana, sedef, egzema, mantar, sivilce, kan çıbanı, ter ve ayak kokularından kurtulmak isteyenler bu yöreye gelir. Şifalı su da gün geçtikçe ününe ün katar…”

Dr. Rıza Reman, ‘Balneoloji’ adlı eserinde “Çeşme’den dört İngiliz mili uzaklıkta, bir körfezin yakınında bazı sıcak su kaynaklarının hastalıkların tedavisinde kullanıldığını ve düzenli banyolarının bulunduğunu…” ünlü gezgin MacFarlam’a atfen bildirmektedir. Binalar taştan ve İtalyan mimarisi tarzında olup, Roma lmparatorluğu’nun geç devirlerinde yapılmıştır. Farlam’ın gezdiği tarihlerde, banyoların bir kısmı yıkık ve bakımsızmış. Sularını ‘almost miraculous’ deyimiyle tasvir eden, aynı zamanda bir İtalyan gemisinin kaptanı olan MacFarlam, bizzat kalçasındaki romatizma ağrılarının da bu banyolarda geçtiğini yazmıştır.

Bu bölgede pek çok kaynağın bulunduğu bilinmekteyse de, bunlardan sadece dördünden yararlanılmaktadır. Yakın aralıklarla sıralanmış olan bu kaynaklar; kaplıca, içme ve çamur banyolarının suyunu karşılayacak düzeydedir. Hemen yanıbaşında yer alan deniz ve uygun iklim koşullarıyla birleşince, dünyada bu kadar özelliği bir arada bulunduran ender bir tedavi, sağlık ve dinlence merkezi haline gelmiştir. Sonuç olarak Şifne, termalizmle dinlencenin birlikte yaşandığı çok şanslı yörelerimizden biridir.

Sodyum klorürlü ılıca ve içmeler grubunda değerlendirilen bu şifalı suları sırasıyla inceleyecek olursak;

a) Şifne Kaplıcası: Bileşiminde klorür, sodyum ve magnezyum bulunur. Temperatürü 3842°C, radyoaktivitesi

8.50 eman (0.55 m.m.c), pH değeri ise 6.767.20’dir. Total mineralizasyonu yüksektir. (33 mg/lt)

Bu kaplıca, Doğu Akdeniz ikliminin bütün özelliklerini taşıması ve suyunun da fazla sıcak olması nedeniyle, bilhassa adenitli, rotinik ve eklem tüberkülozlu hastalara çok iyi gelmektedir. Astenik, iştahsız, zayıf ve kansız kişilerde, ağır ateşli hastalıklardan sonraki nekahat hallerinde de değerli bir şifa kaynağıdır. Şifne Kaplıcaları, aynı zamanda romatizma, siyatik, kadın hastalıkları ve idrar yolu rahatsızlıklarında yararlı olur. Sık sık burnu kanayanlar için birebirdir. Bazı iltihabı ve kronik sendromlarda, iltihabi kadın hastalıklarında, kronik üst solunum yolu hastalıklarında, lokomotör sistemin ağrılı hastalıklarında, enfeksiyöz ve dejeneratif romatizmalar ve polio sekellerinde tercih edilmesi gereken bir kaplıcadır.

b) Şifne Mide Suyu: Temperatürü 20°C, radyoaktivitesi 0.84 m.m.c, pH değeri 7.4’dür. Hipostenik midelere az miktarda içilmesi şartıyla yararlı olmaktadır.

c) Şifne Çamuru: Temperatürü 1925°C, radyoaktivitesi 0.235 m.m.c.’dir. Çamur banyosundan sonra derideki kızarıklıklar saatlerce devam eder. Şifne çamuru, özellikle Prtrez türü romatizmalarda yararlıdır. Ağrıyan yerlere lokal olarak uygulanır. Buradaki çamur, dünyaca ünlü ‘Moor’ çamurunun özelliklerini taşıması bakımından değerlidir.

d) Şifne Büyük İçme: Klorür, sodyum ve magnezyum içeren bir sudur. Temperatürü 1924°C, radyoaktivitesi 7.54 eman (0.4 m.m.c), pH değeri 6.52’dir.

e) Şifne Küçük İçme: Bileşimi aynıdır. Temperatürü 25°C, radyoaktivitesi 5.3 eman, pH değeri 6.56’dır. Litresinde 40 miligram serbest karbondioksit gazı bulunur.

Bütün bu bölgede kaynayan şifalı sularda olduğu gibi, Büyük ve Küçük içmelerin sulan da kuvvetli tuzlu sular sınıfına girmektedir. Debileri saniyede 12 litredir. Büyük lçme’de, litrede 13 gram, Küçük İçme’de litrede 22 gramın üstünde tuz bulunmaktadır. Ayru her iki su oldukça fazla miktarda sülfat anyonu taşır. Bu nedenle içimi pek hoş değil

dir. Her iki içmede hakim sodyum anyonunun yanı sıra fazla miktarda magnezyumun varlığı da dikkat çekicidir. Gerek sülfat, gerek klorür ve gerekse magnezyumun birlikte bulunması, bu suların müshil etkisini ön plana çıkarmaktadır. Az miktarda alınsa bile, bu etki özellikle mide ve bağırsaklar, karaciğer, safra kesesi ve pankreas üzerinde kendini gösterir. Sistemin sökresyon ve motilitesinin güçlü bir şekilde uyarıldığı gözlenir. Aynı etkinin, anneks sistemlerin, karaciğer, safra kesesi, mide ve bağırsağın nisbeten tembellik gösterdiği vakalarda, özellikle değişik nedenlere dayanan kronik kabızlıklarda olumlu sonuçlar verdiği bilinmektedir.

Şifne suları, genelde 14-21 seansta sonuç verir. Bu süre sonunda ciltteki hücreler yenilenir, sedef hastalığı, şişmanlık, sellülit, ödem, varis gibi cilt ve dolaşım hastalıkları ortadan kalkar. Sellülitin doğal tedavisinde kullanılan termal su, şifalı çamur ve aromaterapi masajlarıyla birlikte uygulanırsa daha etkili olur. Doğrudan doğruya termal suyun uygulanması durumunda, dokularda daha fazla ödem birikimine neden olacağından, tek başına termal su tercih edilmemeli, çamur tedavisiyle birlikte, isteğe bağlı olarak aromaterapiyle takviye edilmelidir. Tekniğine göre uygulanacak sellülit masajları, mevcut rahatsızlıkları doğal yoldan giderecektir.

Şifne, sadece kaplıcaları, içmeleri ve doğal çamuruyla tanınan bir belde değildir. Dibe inip ısındıktan sonra yüzeye çıkarken birçok minerali de beraberinde getiren deniz suyu, güneş ve kumla birleşince apayrı bir şifa kaynağı oluşturur. Açık denizden gelen ‘Gerence’ rüzgârı ise, astım ve diğer solunum yolları hastalıklarına iyi gelir.

Konaklama sorununun yaşanmadığı, her türlü sosyal gereksinimin karşılandığı Şifne’de, Şifne Termal Oteli belediyeye bağlı olarak çalışan ve diğer kaplıcalar arasında özel bir yeri olan bir tesistir. Özelliği ise, kullanılan termal suyun hemen deniz kıyısından çıkmış olmasıdır. 40 odada 80 yatakla hizmet veren otelde, termal havuzlar ve uzman denetiminde yapılan çamur banyolarından en üst derecede yararlanmak mümkündür.

Paşa Kaplıcası

Paşa Kaplıcası, Bergama’nın 15 kilometre kadar kuzeyinde, ivrindi karayolunun doğusuna düşen Paşa köyündedir. Tarihi kaplıcalardan olduğu ve bazı araştırmacılara göre Romalılar tarafından işletildiği bildirilmektedir. Son yıllarda, eski yazıtlarda adı geçen ‘Skülapius Kaplıcalarının, Paşa Kaplıcası olduğuna dair kuvvetli kanıtlar bulunmuştur.

Saf sodyum bikarbonatlı sular grubuna dahil bulunan kaplıcanın suyu, bikarbonatlı, sodyumlu ve karbondioksitlidir. Temperatürü 43°C, radyoaktivitesi 0.68 eman, pH değeri 6.64’tür. içme tedavisi; hipostenik midelere, karaciğer ve safra yolları hastalıklarına iyi gelir. Banyo tedavisi ise; her çeşit romatizma, nevralji ve kadın hastalıkları üzerinde etkilidir. Her ikisinin birlikte kullanılması durumunda, nutrisyon bozukluklarından şikâyetçi olanlara büyük yararlar sağlar. Kronik romatizma, gıda metabolizması bozukluklarından ileri gelen gut, diyabet, şişmanlık, yaşlılıktan ileri gelen bezginlik halleri, kadınların genital organ hastalıklarında rahatlıkla kullanılabilir. Açık yaraların üzerine pansuman yapıldığında, yumuşatıcı bir etki gösterir.

Bu suyun özellikleri tıbbi yönden oldukça ilgi çekicidir. Toplam mineralizasyonu litrede 2.5 gram civarındadır. Bikarbonatlı, alkalik bir sudur ve içinde kayda değer miktarda karbondioksit vardır. İçme tarzında kullanıldığında; mide, bağırsak, karaciğer ve safra kesesi üzerinde salgıyı ve motiliteyi arttırıcı bir etki yaratır. Ayrıca, karaciğerin bozulan fonksiyon testlerinin düzelmesini sağlar. Banyo tedavisi ise; özellikle suyun sedatif etkisi göz önüne alınarak önerilmelidir.

Paşa Kaplıcası’ndaki tedavi üniteleri, bir adet gene) havuzla birlikte içme çeşmelerinden ibarettir. Köydeki yardımcı tesisler diğer ihtiyaçların karşılanmasında yeterli olmamaktadır. Konaklamada da sorun yaşanmakta, sezon sırasında bölgeye gelen hastalar köy evlerinde ya da barakalarda pansiyoner olarak kalmakta, yeterli olmadığı durumlarda ise çadırlarda yatıp kalkmaktadırlar. Kaplıcanın, belirli bir plan dahilinde ele alınıp değerlendirilmesi çok yararlı olacak ve böylesine değerli bir suyun kaybolup gitmesi önlenecektir.

Güzellik Kaplıcası

İzmir’in Bergama ilçesi de, tarihi ve turistik değerde kaplıcalara sahip bir başka ilçedir. Bu kaplıcalardan en ünlüsü ise, merkeze uzaklığı 5 kilometre olup İzmir yolu üzerinde bulunan Güzellik Kaplıcası’dır. Denizden yüksekliği 66 metre olan kaplıca alanı, aynı zamanda güzel bir mesire yeridir. ‘Bergama Ilıcaları’ diye de bilinir.

Tarihi çok eskilere giden Bergama Güzellik Kaplıcasının, M.Ö.500 yılında Bergama Kralı Eumesen tarafından kurulup işletilmeye başlandığı bilinmektedir. O zamanlar ‘Eskülap banyoları’ diye anılan kaplıcanın, bir de büyük ünü vardı. 404 ‘

Şimdi içinde bulunduğu ören yeri tetkik edildiğinde, buranın Asklepion adına kurulmuş büyük bir sağlık merkezi olduğu görülecektir. Burası, gerçekten çağının en önemli tıp merkezlerinden biri, belki.de birincisiydi. Kentin ana giriş kapısının üstünde, “Buraya ölüm giremez!” yazısı bulunmaktaydı. Bölgede; Tıp ve Sağlık Tanrısı Asklepion adına inşa olunan Asklepion Tapmağı, alt katında hastaların rüya ve telkinle tedavi edildiği, üst katında da güneş ve su banyolarının uygulandığı iki katlı Telesferos Tapınağı, şifalı su ve çamur banyolarının yapıldığı kutsal havuzlar, midesinden rahatsız olanlara içilmesi halinde şifa veren kutsal suyun aktığı kutsal çeşme vs. bulunmaktaydı. Asklepion, ana kente 820 metrelik uzun bir yolla bağlıydı. Bugün, bir bölümü ortaya çıkarılan yolla, tapınağın altında yer alan 80 metrelik tünel gezilebilmektedir. Sağlı sollu odalarda yatan hastalar, sürekli akan su sesini dinleyerek rahatlarlar, şifalı suyun tedavi edici özelliklerinden yararlanarak kısa sürede eski sağlıklarına kavuşurlardı.

Selçuklu ve Osmanlı döneminde, kaplıca suyunun ‘debbag’lar tarafından derileri yumuşatmak amacıyla kullanılması, adını da etkilemiş ve daha sonra bu kaplıca ‘Dabaklar Kaplıcası’ diye anılmaya başlanmıştır. Günümüze kadar ulaşan eski hamam, tek kubbeli olup tarihi değeri bulunmaktadır.

Güzellik Kaplıcası’nın suyu, madeni az ılıca ve içmeler grubunda incelenmiştir. Bikarbonat, sülfat ve sodyum içerir. Temperatürü 36°C, radyoaktivitesi 10.55 eman, pH değeri 7.94’tür. Sodyum bikarbonatlı, alkalik maden sularından olup, toplam mineralizasyonu 1.5 gram kadardır. Bütün bu yöredeki maden sularında görüldüğü gibi, bileşiminde az miktarda sülfat anyonu da bulunur. Bu tür acı bikarbonatlı sular, mide, bağırsak, karaciğer ve safra yollarıyla metabolizma hastalıkları üzerinde etkilidir. Serbest karbondioksitin yer almaması nedeniyle, şişelenmesinin düşünüldüğü hallerde, yapay yolla karbondioksit eklenmesi iyi olacak, suyun içimini kolaylaştıracaktır.

Suyun antialjik etkisi yüzünden, başta romatizmal sendromlar başta olmak üzere, lokomotör sistemin çeşitli sendromlarının tedavileri, ancak akut dönemlerinin dışında değerlendirilebilir. Oligometalik bir su olması nedeniyle, içme yoluyla fayda sağlanılmasa bile, sindirimi kolaylaştırmak açısından faydalı olacaktır.

Bergama Ilıcaları, asıl ününü güzellik banyosuna borçludur. Suyunun güzelleştirici etkisi çok eski zamanlardan bu yana bilinmektedir. Bu etkinin, sudaki sodyum bikarbonatın yağlı ve seboreik deriler üzerinde yaptığı olumlu etkiden ileri geldiği bir gerçektir. Cildi çirkin gösteren seboreik akneler, yapılacak düzenli banyolardan sonra kaybolur. Yağlı derisi olanlara ve seboreden ileri gelen dermatozlara bu banyolar çok iyi gelir. Nevrastenikler, ruhsal ve bedensel yorgunluk çekip dinlenmeye ihtiyacı olan yaşlılar, kolay sinirlenen insanlar, bu kaplıcanın suyundan çok yararlanırlar.

Kadın ve erkeklere özel birer kapalı havuzun dışında, açık yüzme havuzu da olan kaplıcada, sosyal gereksinimi karşılayacak her türlü tesis bulunmakta, turistik bir otel ve çok sayıda motel ve pansiyon konaklama ihtiyacını karşılamaktadır. Kaplıcanın tarihi değerinin olması, çok sayıda yabancı turistin ilgi göstermesine neden olmaktadır. Daha modern hale getirilmesi gereken tesisin, bu yatırımların yapılması halinde dünya çapında bir sağlık ve güzellik merkezi olacağı kesindir.

 

Bozköy Kaplıcası

Bozköy Kaplıcası da, Menemen yakınlarındaki Bozköy’dedir. ‘Biçerova’ ya da ‘Nemrut Kaplıcası’ diye de bilinmektedir. Mide, bağırsak, karaciğer ve safra yolları hastalıklarına iyi gelen bir suyu vardır.

Menemen Kaplıcası ve İçmesi

Menemen ilçesi de, 15 kilometre güneybatısındaki Menemen Kaplıcası ve İçmesi’yle tanınmıştır. Tuzlu soğuk maden suları kapsamındaki kaplıcanın, solunum yollan, kalpdamar ve romatizmal hastalıklara iyi geldiği, içmesinin bağırsak hastalıklarını giderdiği bilinmektedir.

Deliömer Kaplıcası

Deliömer Kaplıcası; Cumaovası yönünde, 12 kilometre uzaklıkta Deliömer köyündedir. Böbrek hastalıklarına yararlı bir sudur.

Karaköy Kaplıcası

İzmir ili Seferihisar ilçesinde bulunan Karaköy Kaplıcası üst yolunum yolları hastalıklarına iyi gelmektedir.

Dikmenpınarı Kaplıcası

İzmir ili Seferihisar ilçesinde bulunan Dikmenpınarı Kaplıcası üst yolunum yolları hastalıklarına iyi gelmektedir.

Doğanbey Kaplıcaları

Doğanbey Kaplıcaları, Seferihisar’ın 15 kilometre güneydoğusunda, Cuma Ilıcalan’nm güneyindedir.

Buradaki kaynakların denize uzaklığı 1.52 kilometredir. Sayıları 60’a ulaşan bir sürü küçük kaynağın birleşmesinden oluşmuştur. Kaplıcadan çıktıktan sonra, tek bir dere halinde denize akarlar. Bu kaynakların en sıcağı 76°C, en soğuğu ise 53°C’dir. Sodyum klorürün yanı sıra bromür de içerirler. Radyoaktiviteleri 1.24 eman, pH değerleri 7.14’dür. Litrede 6.5 gram tuz içerdiklerinden, içme tarzında kullanılmaları halinde, biraz daha sert olmakla birlikte bundan önceki grubun endikasyon özelliklerini gösterirler. Sıcaklıklarının yüksek olması/dış uygulamalarla değerlendirilmeleri gerektiğini gösterir. Romatizma ve eklem kireçlenmelerinde, ameliyat sonrası rehabilitasyon çalışmalarında etkin sulardır.

Üçüncü grup kaplıcalara gelince, bunlar daha j .meyde yer alırlar. Sırasıyla;

Karakoç Kaplıcası: Kavaklıdere köyündedir. Köy bitişiğinde yer alan bu kaplıcayı besleyen sular; sodyum klorürlü ve bikarbonatlı sular sınıfında değerlendirilmiştir. Temperatürü 64°C, radyoaktivitesi 1.74 eman, pH değeri 6.54’dür. Banyo tedavisi; romatizma, deri hastalıkları ve raşitizm üzerinde, içme tedavisi ise; mide ve bağırsak rahatsızlıkları, ile beslenme bozuklukları üzerinde etkilidir. Yöre halkı, kan çıbanlarının tedavisinde bu kaplıcanın sularından büyük ölçüde yararlandıklarını söylemektedirler.

Karakoç Çamur Suyu: Aynı kaynaktan beslenir. Sodyum klorür oranı yüksek, temperatürü 43°C, radyoaktivitesi 7.65 eman, pH değeri 7.24’dür.

Karakoç Açık Kaynak: Sodyum klorürün yanı sıra bromür de içerir. Temperatürü 58°C, radyoaktivitesi 2.7 eman, pH değeri 6.9’dur.

Yukarıda sıraladığımız kaynak sularının bileşiminde, litrede 5 grama yakın sodyum klorür bulunmaktadır. Bu yoğunluktaki tuzlu sular, başta mide ve bağırsak sistemi olmak üzere, karaciğer, safra kesesi ve diğer salgı bezleri üzerinde sökresyonu ve motiliteyi arttırıcı etki gösterirler. Bu nedenle laksatif ve müshil etkileri güçlüdür. Yüksek sıcaklıkları göz önüne alındığında, dış uygumalarda rahatlıkla kullanılabilecekleri ortaya çıkar. Ancak bu durumda, normal banyo sıcaklık derecesi olan 3440°C civarına kadar soğutulmaları gerekecektir. Kırıkçıkık sekellerinde, iş kazalarında, travmaya bağlı ağrılı Iokomotör sistem sendromlarında, kan oluşumu gecikmiş kırıklarda, üst solunum yollarının spazmodik sendromlarında değerlendirilebilirler. Suların sedatif ve rezolutif etkileri de ayrıca göz önünde tutulmalıdır. Keza, çamur banyolarına uygun olmaları, bu uygulamalardan geniş çapta yararlanılmasını sağlayacaktır.