Kızılcahamam Maden Suyu

Kızılcahamam Maden Suyu, ilçeye 4 kilometre uzaklıkta, denizden 1050 metre yükseklikteki bir alanda kaynamaktadır. Daha önce bu suya; Acısu, Vişi, Akkara maden suyu gibi adlar takılmıştır.

Kızılcahamam Maden Suyu; dünyadaki benzerleri arasında ikinci sırayı almakta olup, sıcaklığı 18.5°C, radyoaktivitesi 8.7 eman, pH değeri 6.2’dir. Sodyum, kalsiyum, magnezyum içeren, bikarbonatlı, klorürlü, karbogazöz ve oligometalik sular grubundadır.

İçme tedavisi olarak; kaynak başında içme kürleri tarzında bir uygulama ön görülür. Sindirim sistemi, karaciğer, safra kesesi ve pankreas üzerinde hareketli ve salgıyı arttırıcı tesiri olmaktadır. Kan seviyesi dengesizliklerinde, yağların birikmesinde, metabolizma hastalıklarında, diyabet, gut ve şişmanlık hallerinde tavsiye edilmektedir.

Ülke çapında satışa sunulan Kızılcahamam Maden Suyu’nun günlük üretimi 15 bin şişe civarındadır.

Derman Kaplıcası

Derman Kaplıcası, Edremit ilçesine bağlı Bostancı köyündedir. Havran ilçesine 4 kilometre uzaklıktadır. Eski Kap lıca, yani Bostancı Kaplıcasının yerinde 1936 yılında inşa edilen tesislerde faaliyete geçirilen kaplıca, Derman Kaplıcası diye anılmaya başlanmıştır. Kaplıcanın denizden yüksekliği, sadece 5 metre, temperatürü 56°C, pH değeri 7.6, radyoaktivitesi 11.5 emandır. Madeni az ılıca ve içmeler grubunda değerlendirilen suyu, sodyum sülfürlü oligometalik bir sudur. Banyo tedavisi; romatizmalılar, artrit, filebit sekelleri ve kadın hastalıklarına önerilir. Gut ve şişmanlığa da iyi gelmektedir.

Kaplıcada, bir adet genel tedavi havuzu ile sekiz adet özel banyo yer almaktadır. Çeşitli sosyal tesisleri bulunan kaplıcada, ayrıca 40 yataklı bir otel de hizmet vermektedir. Sezon süresince kamp alanına çadır kurmak da mümkündür.

Kepekler Kaplıcası ve Çamur Suyu

Kepekler Kaplıcası ve Çamur Suyu, Susurluk ilçesinin 20 kilometre kuzeyinde, Göbel bucağına bağlı, eski adı Kepekler olan Ilıcaoba köyündedir. İlçenin en önemli şifalı su kaynaklarından birisidir. Kaplıca alanında Cenevizlilerden kalma eski yıkıntıların bulunması, kaplıcanın ilk kez Cenevizliler tarafından işletildiği kanısını uyandırmaktadır.

Kepekler Kaplıcası ve Çamur Suyu; madeni az ılıca ve içmeler grubuna dahildir. Kaplıca hamamında kullanılan şifalı su; sodyum bikarbonattı, klorürlü ve radonludur. Bu suyun çıktığı yer ‘Açık Kaynak’ diye anılır. Temperatürü 62°C, pH değeri 6.52, radyoaktivitesi ise 5438 Pci/lt=54 emandır. Çamur Suyu ise ayrı bir kaynaktan çıkar. Temperatürü 4152°C, pH değeri 7.1, radyoaktivitesi 20 emandır. Yüksek ısı ve içerdikleri bol miktardaki radyoaktif gaz emanasyonuyla dış uygulamalarda değerlendirilmesi gereken kıymetli bir sudur.

Banyo tedavisi; romatizma, nevralji, nevrit, polinevrit, felçler ve ankilozlar ile kadın hastalıklarında, çamur tedavisi ise; bütün romatizma çeşitleri, nevralji, nevrit, polinevrit, çocuk felçleri, kırıkçıkıklardan sonraki hareketsizliklerde, artritli hastalarda ve kadın hastalıklarında tavsiye edilmektedir.

Kepekler kaynak suyu; radyoaktif, çok sıcak ve litrede 2 gram kadar mineralizasyon içeren tuzlu bikarbonatlı, kalevi bir maden suyudur. Dış uygulamalar yoluyla kullanıldığında, suyun sıcaklığı ve radyoaktivitesi etkin unsur olarak dikkati çeker. Bilhassa bol radyoaktif emanasyonlar, üst solunum yollarından organizmaya girerek iç salgı bezleri üzerinde uzun zaman sürecek kalıcı bir etki gösterirler. Kanda birikmiş ürik asit miktarı üzerinde etkili olacağından, gutlu hastaların sükûn devresinde ‘iki kriz arasında’ tavsiye edilebilir. Radyoaktivitenin ve sıcaklığın aynı zamanda ağrı dindirici tesirleri bilinmektedir. Şu halde, romatizmal sendromlarda, kırık sekellerinde ve lokomotör sistem üzerinde yapılan cerrahi müdahalelerden sonra görülen ağrılı hareket güçlüklerinde, ke. za kronik ağrılı iltihaplı kadın hastalıklarında ve yine kronik ağrılı bazı kalın bağırsak sendromlarında önerilmesi gereken bir sudur. Bu suların ilginç bir yanı da, çamur uygulamalarına elverişli olmasıdır. Su ve çamur banyosu bir arada yapılabilmektedir. Hafif sodyum klorürlü bir suyla oluşan ve ‘Moor’ türüne yakın olan çamurun gerçek bileşimi ve içerdiği organik ve inorganik maddelerin zenginliği hakkında detaylı bir bilgimiz bulunmamakla birlikte, çamurda kuvvetli bir radyoaktif oranı olduğu kesindir. Şu halde, birçok ağrılı hastalıklarda, bazen genel banyo tarzında, bazen de daha geniş lokal uygulamalar halinde bu unsurdan istifade etmek düşünülebilir. Çamurlar ısıyı çok daha uzun süre taşırlar. Aynı zamanda, içlerinde bulunan organik maddelerden bazılarında ostrejen ‘hormonal’ etki görülür. Bu maddeler deri aracılığıyla vücuda geçebildiklerinden hormonal etki gayet açık olarak dikkati çeker. Radyoaktivite, bir yandan organizmada iç salgı sistemini uyarırken, diğer taraftan çamurun bileşiminde oluşan hormonlar deriden geçmek suretiyle bir ilaç etkisi gösterirler.

Kaplıcada, genel tedavi havuzlarıyla birlikte, çamur banyolarının rahatlıkla yapılması için etrafı çevrili küçük havuzlar da bulunmaktadır. Konaklama için, yatak kapasitesi 200’ü geçen bir otel ve yardımcı sosyal tesisler vardır. Ayrıca, tek kişilik barakalarda ve sezon boyunca kurulan çadırlarda da kalmak mümkündür.

Tuzla İçmeleri

Tuzla İçmeleri, Bizans döneminden bu yana İstanbul halkı tarafından kulanılan çok değerli şifalı su kaynaklarımızdan biridir.

Kaynak itibariyle aslında Kocaeli’nin Gebze ilçesi sınırları içinde bulunmasına rağmen, İstanbul’un banliyösü konumunda olması ve Pendik ilçesinin Tuzla beldesi hizmetlerinden yararlanması, onun İstanbul ili şifalı suları kapsamında değerlendirilmesini gerektirmiştir. Tuzla’ya 7 kilometre uzaklıkta, sakin, huzurlu ve doğal bir ortamda olup, bölge aynı zamanda bir mesire yeri olarak kullanılmaktadır.
Tuzla İçmeleri ile ilgili olarak, ünlü gezgin Evliya Çelebi, Seyahatnamesi’ne şu notları düşmüştür: “Her sene temmuz ayında, kiraz mevsiminde, İstanbul’un değişik beldelerinden buraya binlerce adam gelip çadır kurarak sazlı sözlü, helva sohbetli âlemler yaparlar ki, bu âlemler kırk gün kırk gece devam eder. Öyle tüfek ve fişek gösterileri olur ki, dille tarif edilemez. Mide, bağırsak rahatsızlığından şikâyetçi olanlar, burada üç gece kalıp içme suyundan içerler…'”

Evliya Çelebi, o zamanlar tanık olduğu içme tedavisin’ den ise şu şekilde söz eder; “.. içen^kimse, önce üç gün asla tuzlu ve tinli bir şey yemeyip dördüncü günün sabahı ve akşamı birer fincan su içer ama kendisini de sıcak tutar. Üç gün bu şekilde vücudunu disipline eder. Takibeden üç gün süreyle de üç nöbet sudan alıp, ardından tuzsuz piliç suyu içer. 15 gün bu tarz davrandığında, alttan üstten yarar görür. Sonra, buradan gemilere binilerek karşıdaki Yalova ılıcalarına giderek banyoya girer. Tüm vücudu sağlık ve zindelik kazanır…”

Sodyum klorüriü, bikarbonattı, sülfatlı ve sodyum klorürlü, sülfatlı, bikarbonatlı sular grubunda incelenen Tuzla lçmeleri’nde iki içmece vardır:

a) Tuzla Büyük İçmece: Klorüriü, sodyum ve magnezyumlu bir sudur. Temperatürü 20°C, pH değeri 6.84, radyoaktivitesi 5.61 emandır. Suyunun litresinde 4 gramdan fazla klorür ve 0.75 gram sodyum ve magnezyum sülfat vardır.

Kalsiyum iyonu da fazla miktarda bulunur. Bikarbonat tuz oranı, sülfat oranıyla eşit değerdedir. İçimi hoştur. Günde 15-20 bardak su içenler vardır.

b) Tuzla Küçük İçmece: Klorüriü, sodyum, kalsiyum ve magnezyumlu bir sudur. Temperatürü 19°C, pH değeri 6.80, radyoaktivitesi 5.97 emandır. Suyu diğerinden daha az tuzludur. Litrede 3 gram kadar sodyum klorür içerir.

Buraya gelenlerin çoğu, üç günlük bir içme tedavisiyle sadece müshil etkisinden yararlanacaklarını düşünürler. Oysaki, Tuzla içmelerindeki tedavi ikiüç gün içinde kalıcı bir sonuç vermez. En aşağı üç hafta süreyle, ara vermeksizin, hafif mülayimlik verecek miktarda su içilmesi gerekir. İçme tedavisi, sabahakşam aç karnına ve yarımşar saat arayla 23 bardak içilmek suretiyle yapılmalıdır. Karaciğer yetersizliği, safra yolları iltihapları, safranın küçük kum ve taşlan, en çok yarar gören hastalıklardır.

Bağırsakların görev bozukluklarında ve kronik anteritlerde çok iyi sonuçlar alınır. Kalsiyumun fazla olması nedeniyle hafif diüretik etki görülür. Suların 3234°C’ye kadar ısıtılarak kullanılması halinde, mide, ince ve kalın bağırsaklarda iltihabı önleyici etki yaratılır. Mide ve bağırsak salgılarını ve hareketlerini düzenler. Bu nedenle kronik iltihaplarda, karaciğer fonksiyonlarını ve metabolizma faaliyetlerini düzenlemede, gut ve şişmanlıkta, şeker hastalarının kan yağlarının ve bağırsak tembelliklerinin giderilmesinde içme kürlerinden çok yararlanılır.

Küçük İçme, hafif sodyum klorürlü bir sudur. Mineralizasyonu az olduğu için organizmadan geçerken fazla miktarda su yüklenmez. Bu nedenle mide ve bağırsak sistemi üzerinde etkisi az olur. Buna karşılık, vücuttan az miktarda madensel tuz çeker ve böbrek yoluyla dışarı atar. O halde, idrar söktürücü diüretik bir sudur. Bu su, idrar söktürmede ve bir kısım taşların dışarı atılmasında kullanılır. Ancak, yaşlı kişilerde prostat hipertrofisi varsa, bu sular ani tıkanıklıklar yaparak idrar retansiyonuna neden olabileceğinden dikkatli olunmalıdır.

Büyük İçme ise, sodyum klorürlü ve oldukça dikkati çeken miktarda magnezyum içeren, mineralizasyonu diğerine nazaran daha fazla olan bir sudur. İçinde çok miktarda tuz olduğu için, alındığından itibaren organizmaya etki eder. Kısa sürede ulaştığı midebağırsak yolundan su çeker. Bilindiği gibi tuzlu sular, öncelikle mide, bağırsak ve hemen bunun yanı sıra salgılama faaliyetleri üzerine etki ederler. Genellikle, geçtikleri sindirim yolundaki kas sistemine tesir ederek bunların hareketini arttırırlar. Diğer taraftan, salgı işlemini uyararak bağırsak boşluğunda salgılama faaliyetinin başlamasına neden olurlar. Yoğun tuzlu sular, içerdikleri magnezyumun da etkilemesiyle müshil etkisi yaparlar. Hipertonik gastritlerde, değişik nedenlerden ileri gelen kontraksiyonlarda, bağırsak parazitlerinde ve pankreasla safra kesesi rahatsızlıklarında rahatlıkla kullanılabilirler.

İnhalasyon kürleri; serbest veya cihazla yapılan soluma kürleri ya da gargara, sprey gibi uygumalarla, üst solunum yollan, burun, boğaz ve bronşlar üzerinde etkili olur. Kronik ve allerjik iltihaplarda, rinit, faranjit, bronşit ve sinüzit tedavilerinde kullanılır.

Mineralli sular, 3738°C’ye kadar ısıtılmakla banyo veya 2830°C’ye kadar ısıtılmak suretiyle de egzersiz havuzlarında kullanılabilir. Bu durumda, kronik iltihaplı eklem romatizmaları, dejeneratif romatizmalar ve yumuşak doku romatizmalarında etkilidir. Ortopedik ameliyat sonrasında, ayrıca jinekolojik iltihabi hastalıklarda yararlı olur.

Sprey uygulamasında ise; nötral yapıdaki suyun uyarıcı etkisinin de yardımıyla, sağlıklı bir cilt yapısına katkıda bulunması kaçınılmazdır.

İçmelerin bulunduğu alanda pek çok otel, motel ve kamp yerleri mevcut olup, ayrıca her türlü sosyal tesisi bünyesinde barındırmaktadır. Şifalı sudan uzun süre yararlanmak isteyenler, Kaplıca Konaklama Merkezimde kalabilirler. Burada kalanlar, Kaplıca Kür Kliniği’ndeki sağlık hizmetlerinden ve fizik tedavi uygulamalarından ücretsiz yararlanabilmektedirler. Her türlü ulaşımın sağlandığı kaplıca alanı, hafta sonlarını ve tatil günlerini değerlendirmek isteyen kişilerin önemli uğrak yerlerinden biri haline gelmiştir.

Yoncalı Kaplıcaları ve Çamur Banyosu

Yoncalı Kaplıcaları ve Çamur Banyosu, Kütahya’nın 16 kilometre kuzeybatısında, Tavşanlı yolu üzerindeki Yoncalı köyündedir. Deniz seviyesinden 1010 metre yükseklikteki kaplıca alanı, yaklaşık 500 dönümlük bir araziye yayılmıştır. Burası, Kirazlı çam ormanları ile Demirören ve Sarıören meşe ormanlarıyla kaplı, Kiraz Dağı’nın eteklerine kadar uzanan olağanüstü güzellikte bir dinlenme yeridir. Dr. Rıza Reman ‘Balneoloji’ adlı eserinde Yoncalı Kaplıcaları’ndan söz ederken, Hierokles, Busching, Hassel, Harles gibi araştırmacı gezginlerin bu kaplıcalardan övgüyle söz ettiklerini yazar. Dr. Reman, aynı eserinde; “1884 tarihli Hüdavendigâr Vilayeti Salnamesi’nde, Yoncalı tabir olunan ılıca hamamının banisinin hükümdarı sâlifeden Keykubat olduğu, meşhur ve mütevatidir kaydının bulunduğunu” söylemektedir. H. K. Erdem’den aktardığı bir başka ifadeye göre; “Yoncalı Kaplıcalan’nın Selçuklu hükümdarlarından Alaeddin Keykubat zamanında inşa edildiği, halen kullanılan iki genel havuzun Selçuklu dönemi eseri olduğu ve zaman zaman tamir gördükleri bilinmektedir” der. Her kaplıcanın kendine özel bir efsanesi olduğu gibi, Yoncalı Kaplıcalan’nın da çok yaygın bir efsanesi vardır:

“Selçuklu döneminde Kütahya’da, Sultan Alaeddin Keykubat’ın perdedârı Ramazan Bey’in kızı Gülümser Hatun, çok kötü bir cilt hastalığına tutulur. Devrin hekimleri bütün gayretlerine rağmen bu iğrenç ve bulaşıcı hastalığı tedavi edemezler. Kızın sağlığından ümit kesilir ve bulaşma korkusu nedeniyle ıssız ve sakin bir yere bırakılması düşünülür. Gülümser Hatun, beraberinde birkaç yardımcısıyla birlikte’, bugün ‘Yoncalı’ diye bilinen bölgeye getirilir. Çadırlar kurulur ve kız orada kendi kaderine terk edilir.

Cildinde oluşan yaralardan büyük üzüntü duyan Gülümser Hatun ve beraberindekiler, bir gün, oralarda dolaşan tüyleri dökük, etleri yara içinde bir cılız tilki görürler. Tilki, düzenli olarak her gün ikindi serinliğinde, çadırın yanından geçerek bir yere gider ve döner. Merak edip ilgilenirler. Gün geçtikçe tilkinin yaralarının kapandığını ve tüylerinin yeniden çıktığını sezinleyen Gülümser Hatun, bir gün gizlice tilkiyi takip eder. Bir de bakar ki, çayırlığın arkasında bir bataklık var ve tilki bir batağa girip yuvarlanıyor. Sonra, ikinci bir bataklığa giriyor ve son olarak da bir başka suda yıkanıp durulanıyor. Kızın canyoldaşları, onun da çamur banyosu yapmasını teklif ederler. Gülümser Hatun da bu doğrultuda bataklığa girip çıkar, ardından sıcak suda yıkanır. Günden güne iyileşir, eski sağlığına ve güzelliğine kavuşmaya başlar.

Bir gün, tam banyodan çıktığı sırada, civardan geçen bir çoban onu görür. Yüksek sesle; ‘İn misin, cin misin… yoksa peri kızı mısın?’ diye sorar. Kız bundan çok memnun olur. Karşılıklı olarak birbirlerini severler ve hep beraber geri dönüp babasının huzuruna çıkarlar. Babası çobana; ‘Dile benden ne dilersin?’ diye sorar. Çoban birkaç kez onun sağlığını dilerse de, sonunda Gülümser Hatun’ın ısrarlı bakışlarının etkisi altında kalarak kızına talip olduğunu söyler. Hemen düğün dernek kurulur, kızla çoban evlendirilir. Yoncah’nın şifalı sularından memnun kalan baba da, şükran ve memnuniyetinin bir ifadesi olarak o mevkide bir hamam ve bir camii yaptırır. (1233) Bugün dahi bu camii ve hamam, şifa umuduyla gelen hastalara hizmet vermektedir.”

Yoncalı Kaplıcalan’nı besleyen kaynaklar çoktur. Bileşimleri birbirine benzemekle beraber, beş ana grup halinde toplanmışlardır:

a) Göklıurna kaynakları: Bu kaynaklar, üç ayrı kaplıcanın bulunduğu bir gruba hitab eder. Temperatürleri 3943°C, pH değerleri 6.52-7.08 arasında değişmektedir. Bikarbonatlı, sülfatlı, kalsiyumlu ve karbondioksitli sulardır. Toplam debileri 8 İt/sn. civarındadır.

(aa) Erkekler Hamamı: Radyoaktivitesi 7 emandır.

(ab) Arslanağzı Hamamı: Radyoaktivitesi 10 emandır. Kayaların içine oyulmuş doğal bir kaplıcadır.43°C’deki sıcak su, arslanağızı tarzındaki bir oluktan hamamın içine döküldüğü için bu adı almıştır.

(ac) Kadınlar Hamamı: Radyoaktivitesi 7 emandır.

b) Namazgah Kaynağı: Son zamanlarda debisi azalan bu kaynağın suyu ayrı bir havuzda toplanmaktadır.

c) Çamur Suyu Kaynakları: Bu bölgede bulunan üç kaynağın ikisi tamamen bataklık halindedir. Üçüncü kaynağın debisi ise yüksek olup, etrafı çitle çevrilerek ayrı bir bölüm haline getirilmiş, çevresine dinlenme kabinleri ile duşlar yapılmıştır.

Bu kaynakların radyoaktivitesi 19 emandır. Bileşiminde yüksek oranda kükürt bulunmakta, temperatürü ise 3032°Carasında değişmektedir. ‘Moor’ türü çamurun en güzel örneğini burada bulmak mümkündür.

d) Çelikli Fokurdak Kaynakları: Bikarbonat, sülfat, kalsiyum ve magnezyum içeren kaynaklardır. Radyoaktiviteleri 21 eman civarındadır. Vali Kaplıcası’ndaki havuzu besleyen bu kaynaklar, aynı kaptajda toplanmış, radyoaktif ve çelikli sulardır.

e) Düldül Kaynakları: Bikarbonat, sülfat ve kalsiyum içeren bu kaynaklar, oligometalik maden sularının sahip olduğu özellikleri gösterirler. Ortalama radyoaktif değerleri 15 emandır. Toplam debi miktarı 16 İt/sn.dir.

(ea) Küp Kaynağı Erkek Hamamı: Radyoaktivitesi 7 emandır.

(eb) Dübecik İncirli Hamamı: Debisi 5 İt/sn.dir. Radyoaktivitesi 18 emandır.

(ec) Dübecik Gelinyatan Hamamı: Radyoaktivitesi 15 emandır.

(ed) Dübecik Altıntaş Hamamı: Radyoaktivitesi 15 emandır.

Yoncalı bölgesinde bulunan tüm kaynak sularının bileşimleri hemen hemen birbirinin aynıdır. Bunlar, toprak kalevili, acı, bikarbonatlı sulardır. Toplam mineralizasyonları litrede 800 miligram civarında olup, oligometalik suların özelliklerini gösterirler. Az miktarda karbondioksit, bazılarında yine az miktarda florür bulunmaktadır. Endikasyon özellikleri birbirlerine yakın değerlerdedir. Ancak, burada sular, orga nik menşeli ve asırlardan beri birikegelmiş artıklarla karıştığından, yöreye has bir özellikte, bambaşka bir uygulama olanağı ve zenginlik kazandıran çamurlara sahiptir. Organik,etkinliği bilinen maden sularının bu etkinliklerini bir kat daha fazlalaştıran çamur banyolarının yapılacağı ideal bir ortamı oluştururlar.40°Ccivarındaki termalite, doğal yöntemlerle çamur banyosu yapılmasının yanı sıra, ağrılı organ ve eklemler üzerinde lokal uygulamalara da imkân vermektedir.

Banyo ve çamur tedavisi; her çeşit romatizma, siyatik, deri ve kadın hastalıkları, gıda metabolizması bozukluğundan ileri gelen gut ve şişmanlık hallerinde yararlı olur. Suların ve çamurun radyoaktiviteleri yüksek olduğundan, nevraljiIi hastalara çok iyi gelir. Nevrit ve polinevritlerde, çocuk felçlerinde, kırıkçıkık sekellerinde, hareket sistemi aksaklıklarında çok iyi sonuçlar alınır.

Yoncalı Kaplıcalarında bulunan Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi’nde; başta ortopedi ve fizik tedavi olmak üzere beş farklı branşta uzmanlaşmış doktor kadrosuyla, fizyoterapist ve diğer yardımcı personel görev yapmaktadır. Merkezde ayrıca; Türk hamamı, jakuzzi, jimnastik salonu vs. gibi yardımcı üniteler de mevcuttur. Kür merkezine tedavi amacıyla gelen hastalar, önce uzman hekim kontrolundan geçirilmekte, hastalığın tanısı konmakta ve sonra hekim ve fizyoterapist işbirliğiyle özel bir tedavi programı hazırlanmaktadır. Söz konusu kaynaklardan42°Csıcaklıkta çıkan termal suyun bikarbonat iyonunca çok zengin olması ve kalsiyum ve magnezyum iyonlarını da içermesi, Behçet hastalığı ve paget gibi hastalıkların tedavisini de mümkün kılmaktadır.

Kaplıca bölgesinin belediye hizmet sınırı içine alınmış bulunması, klasik koşullarda sürdürülen termal hizmetin görünümünü birden bire değiştirmiş ve Yoncalı Kaplıcalan’nın daha modern bir görünüm kazanmasına neden olmuştur. Bu gün, toplam yatak kapasitesi 1000’i aşmakta, çok sayıda otel ve motel, konaklama ihtiyacını karşılamaya yeterli olmaktadır. Bu tesislerden en önemlisi; dört yıldızlı TÜTAV Termal Otel ve Tedavi Merkezi’dir. Otel; 53 odada 184 yatak ve 8 süitle hizmet vermekte, fiziktedavi, masaj, bitki ve çamur banyoları vs. gibi birçok üniteyi bünyesinde bulundurmaktadır.

Cela İçmeleri

Kahramanmaraş ili Ekinözü ilçesi sınırlarında bulunan Cela İçmeleri aynı zamanda halk tarafından’Ekinözü İçmeleri’ diye de anılmaktadır. Cela İçmeleri, il merkezine 165, Elbistan’a 25 kilometre uzaklıkta, ilçe merkezinin yakınlarındadır. Hitit ve Roma dönemlerinde de kullanıldığı bilinen Cela içmeleri iki kaynaktan oluşur. Aralarındaki uzaklık 1.5 kilometrekadardır.

a) Aşağı İçme: ‘Altınözü İçmesi’ diye de bilinir. Suyu, bikarbonat, kalsiyum, karbondioksit ve demir içerir. Temperatürü14°C, pH değeri 6.15*dir.

b) Yukarı İçme: Bikarbonat, kalsiyum, karbondioksit ve bromür içeren bir sudur. Temperatürü 13°C, pH değeri 6.15’dir.

Görüldüğü gibi, her iki suyun bileşimi aşağı yukarı birbirine benzemektedir. Total mineralizasyonları 2 gramın biraz üstündedir. Toprak kalevili, karbondioksitli, bikarbonatlı sulardır. Bileşimlerindeki karbondioksit oranı 1 gramın üstündedir. İçme olarak kullanıldıklarında, özellikle metabolizma hastalıklarında değerlendirilmeleri öngörülür. Bu bakımdan, diyabetin hafif enfreklinik şekillerinde, şişmanlık ve gut hastalıklarında nazarı dikkate alınmalıdır. Safra kesesi, karaciğer, mide ve bağırsaklar üzerinde, fonksiyonları stimüle edici uyumlu bir etki beklenebilir. Sular, yemeklerden önce 23 bardak ölçüsünde alınıp, karaciğer bölgesine hafif sıcaklıkta lokal bir uygulama tatbik edilmeli, bu uygulama yarım saat kadar sürdürülmelidir. Bu sular, şişelendirilme yoluyla da sofra suyu olarak değerlendirilebilecek sulardır.

İçme durumunda, özellikle mide salgısını ve çalışmasını artırır, sindirimi kolaylaştırır. Diüretik etkisi varır. Fazla içilirse hafif mülayimlik hali gösterir. Hiperstenik midelerde, yemek aralarında ve yemeklerden sonra içilirse çok yararlıdır. Banyo tedavisinde; suyun içeriğinde serbest karbondioksitin bulunması nedeniyle, dolaşım sistemi rahatsızlıklarında çok olumlu sonuçlar alınır.

Yaz kış açık olan içmeler, günde 34 bin küristin ihtiyacını karşılayacak şekilde düzenlenmiştir. Sosyal ve yardımcı tesisler yeterli düzeydedir. Konaklama gereksinimini rahatlıkla karşılayan otel, motel ve pansiyonlar açısından da hiçbir sıkıntı yaşanmaz. Belediye’nin yaptırdığı modern bir otel ve özel konaklama tesislerindeki toplam yatak kapasitesi 1000’i geçmektedir. Cela İçmeleri, bölgenin modern bir içme ve tedavi merkezi olması yönünde hızla ilerlemektedir.

Andon İçmesi

Rize ili Merkez ilçeye bağlı Küçükçayır köyü sınırları içinde bulunan Andon içmesinin Rize’ye olan uzaklığı 20 kilometre kadardır. İçmenin bulunduğu yer ormanlık ve güzel manzaralı olup, deniz seviyesinden 800 metre yüksekliktedir.

Sodyum, kalsiyum, bikarbonat, sülfat, magnezyum ve demir içeren suyu, aynı zamanda karbondioksitlidir. Temperatürü 10°C, pH değeri 6.1, radyoaktivitesi 3.6 emandır.

Andon İçmesi’nin bileşiminde 2.5 gram civarında total mineralizasyon bulunmaktadır. Karbondioksitli, demirli, kalevi ve toprak kalevili, acı bikarbonatlı bir maden suyudur. İçme kürleri için uygundur. Sayılan unsurlar, bu suyun karaciğer, safra kesesi, mide, bağırsak ve anneksleri üzerinde sökresyonu arttırıcı, fonksiyonları düzenleyici bir etki oluşturacağını gösterir. Litrede 1.5 grama yaklaşan karbondioksit, suyun içimini kolaylaştırır. Sindirim üzerinde rahatlatıcı etki yapar. Sarılık geçirenlerde, bozulmuş olan karaciğer fonksiyon testlerini düzeltmesi beklenir. Metabolizma hastalıklarından başka, hafif diyabet vakaları da dahil olmak üzere, şişmanlık ve gut gibi hastalıkların tedavisinde değerlendirilebilir. Suyu, 50-150 cm.küplük miktarlarda olmak üzere günde 3-4 kez aç karnına içmek uygun olur.

Salarha yolu üzerinden gidilen Andon İçmeleri’ne, geçen sürede pek önem verilmemiş, köy sakinleri burayı kendi olanakları ölçüsünde oturulur hale getirmişlerdir. İçme çeşmelerinden günde 1000 kişi yararlanmaktadır. Toplam yatak sayısı 200 civarında olan konaklama tesisleri yetersiz olsa da, bu ihtiyacı Rize kent merkezinde giderebilme imkânı bulunmaktadır.

Yalova Termal Kaplıcaları

Yalova, Marmara Denizi kıyısında, doğal güzelliği ve turistik önemi haiz sahil şeridiyle, en çok ilgi çeken illerimiz arasında ilk sıralarda yer alır. Ancak asıl ününü, tarihi ve şifalı kaplıcalarıyla kazanmıştır. Bu herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Bu ün, il merkezine 12 kilometre uzaklıkta, Gökçedere ve Üvezpınar köyleri arasında, ormanlık bir arazide bulunan Yalova Kaplıcalarına aittir.

Kaplıcaların çok eski bir geçmişi vardır. Yunan, Roma Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde işletilmiş ve bir sağlık tesisi olarak kullanılmıştır. Bazı araştırmacı ve yazarlar, tarihte ‘Pythia’ adıyla ünlenen kaplıcaların, M.Ö. 2000 yılında meydana gelen bir deprem sonucu oluşan Yalova Kaplıcaları olduğunu iddia ederler ki, bu doğru değildir. Çünkü Pythia, Bursa’daki Çekirge yöresine verilen bir isimdir. The-ofan, Bizans imparatoru Jüstinyen’in eşi güzel Theodora’nın, 525 yılında 4000 kişilik maiyetiyle birlikte Pythia’ya gelerek günlerce zevk ve sefa sürdüğünü yazar. Avrupalıların, lmparatoriçe Theodara’nın gittiği Çekirge’deki Eski Kaplıca’ya ‘Theodora Hamamı’ adını vermeleri boşuna değildir. Buradan da anlaşılacağı üzere, Yalova, eski Pythia kenti değildir. Ram-say’ın bildirdiğine göre; Yalova’nın eski adı ‘”Plylai’dir. Haçlı Seferleri’nin tarihini yazanlar, Yalova’yı ‘Helenapolis’ olarak tanımlarlar ki, bu tanım daha doğrudur.

Aslında Helenapolis şehri, tam olarak şimdiki Yalova’nın bulunduğu yerde değildir. Yalova’dan Karamürsel’e doğru gidilirken, deniz kenarında, Helenapolis şehrinin kalıntıları görülür. Evliya Çelebi de, kaplıcanın yapılışını anlatırken, bugünkü Yalova’nın eski Helenapolis şehri olmadığını bildirmektedir.

Evliya Çelebi’nin aktardığına göre; Bizanslı Yanko’nun kızı Helena bir hastalığa tutulur. Kirpikleri ve kaşları dökülür. Doktorlar çare bulamazlar ve kızı hava değişim için bu yöreye getirirler. Kızcağız, dağlar arasından kaynayan sıcak sularla hem yıkanır, hem de susuzluğunu giderir. Kırk gün içinde de tamamiyle iyileşir. Babası, kızını böyle sapasağlam görünce sevinir ve kaynakların üzerine birkaç hamam yaptırır. Bugün, suyun kaynağında görülen kemer o zamanın anısıdır.

Helena, bilindiği gibi, ünlü Bizans İmparatoru Konstantinen annesidir. Kudüs’e gidip döndüğünde, kendisini büyük bir hastalıktan kurtadığı için, bu civarda hastane ve saraylar yaptırır. Oğlu Konstantin de buraya annesinin adını vererek Helenapolis şehrini kurar, geliştirir. Şimdiki kaplıcaların üst kısmında görülen sütunlu yıkıntılar da bu devirden kalmadır.

Şehir, Osmanlı Türkleri tarafından, ilk kez ‘Karayalva-çoğlu’ namlı bir bey tarafından alınmış ve artık harabolmaya yüz tutan Helenapolis yerine, kaplıcalara daha yakın yerde bugünkü Yalova şehri kurulmuştur. Osmanlı döneminde ‘Hamam Yerleri’ adı verilen kaplıcalardan, önceleri yöre halkı ya-rarlanmışsa da, sonraları yabancı bir şirkete işletilmek üzere devredilmiştir. Bu.şirket tarafından modern otel ve gazinolar yapılmış, hamamlar yeni baştan ele alınarak tamir ettirilmiştir. II. Abdülhamit zamanında, İstanbul’un Rum ve levanten doktorlarının ısrarlı tavsiyeleri üzerine burası, hem sağlık, hem de bir sayfiye yeri olarak ün kazanmıştır.

Yalova’da ilk arkeolojik araştırmalar, 1933 yılında, Prof. Dr. Arif Müfid Mansel tarafından yapılmış ve kaplıca yakınlarında antik hamam kalıntıları bulunmuştur. 1970 yılında yapılan kazılar sonucunda ise, çok sayıda yapı izleri gün-yüzüne çıkarılmıştır.

Atatürk, ilk kez Yalova’ya 1927 yılında uğramış ve daha sonra birkaç kez Savarona yatıyla gelerek burada dinlenmiştir. Bu gelişmeler üzerine, ayrı tarih ve ayrı yerlerde Atatürk köşkleri inşa ettirilmiştir. Bu köşklerin en önemlileri; Millet Çiftliği’ndeki Atatürk Köşkü, Baltacı Çiftliği Köşkü, Cumhurbaşkanlığı Köşkü ve Yalova Termal Otel’deki Atatürk Oda-sı’dır. Atatürk’ün sağlığında tüm haklarıyla birlikte Sağlık Bakanlığı işletim ve denetimine aktarılan Yalova Kaplıcaları, birkaç kez el değiştirmesine rağmen, geçen süre zarfında yapılan yatırım ve eklentilerle bugünkü Yalova Termal Tesisleri haline gelmiştir. Burada bulunan tüm tarihi eser ve müzelerin yönetimi ise, eskiden olduğu gibi, yine TBMM’nde kalmıştır.

Deniz seviyesinden100 metreyükseklikte bulunan kaplıca alanında, birbirinden farklı özellikler gösteren dört kaynak bulunmaktadır:

a) Yalova Asıl Kaynak: Tempera türü57°C, pH değeri 7.66, radyoaktivitesi 2.89 emandır.

b) Valide Hanım Kurnabaşı: Temperatürü56°C, pH değeri 7.46’dır.

c) Valide Hanım Kaynağı: ‘Yeni Kaplıca’ diye de bilinen bu kaynağın temperatürü640C, pH değeri 7.48, radyoaktivitesi 0.57 emandır.

d) Yalova Göz Suyu: Temperatürü55°C, pH değeri 6.88, radyoaktivitesi 4.2 emandır.

Toplam debi miktarı 16 It/sn. (günlük 1700 ton) olan bu kaynaklar, madeni az ılıca ve içmeler grubunda değerlendirilirler. Hemen hepsi sülfat, sodyum, kalsiyum ve az miktarda da florür içerirler. Toplam mineralizasyonu 1.435 mg/lt.dir. Kaynak başlarında hafif kükürt kokusu duyulur. Bu durum, sülfatlı suların bir özelliğidir. Organik maddelerin sülfatları indirgemesi sonucu bir miktar kükürtlü hidrojen gazı çıkar.’ Organik madde yanıp bitince bu koku da kaybolur.

Düşük mineralizasyona sahip kaplıcanın suları, daha ziyade banyo tarzında kullanılmaktadır. İçmeye pek elverişli değildir. Ancak içildiğinde, hafif diüretik ve mülayim etki yapar. Esas uygulama banyo ve duş kürleri olsa da, son zamanlarda çamur banyoları da büyük rağbet görmektedir..

Yalova Kaplıcalarından yararlanan hastaların başında romatizmalılar gelir. Buyyo romatizması sekelleri, romatoid artrit, spondilit, rizomelik ve spondilo artrozlar, diğer artroz-lar, siyatik, kırık-çıkık sekelleri, eklem yapışıklıkları, kramp tarzında ağrılar oluşturan bacak atardamarlarından damar tıkanıklıkları vs. banyo, duş, çamur, sualtı masajı ve buğulama ‘buhar banyosu’ tedavileriyle çok çabuk şifa bulur. Nevralji, nevrit ve nevrasteni hastaları, elektrikli banyo ve sualtı rha-sajlarıyla kısa sürede iyi olurlar. Hemipleji ve diğer felçler, büyük tedavi havuzlarında yapılacak egzersizlerden, banyo ve lokal masajlardan çok yararlanırlar. Gutlulara, banyo ve sualtı masajları çok iyi gelir.

Yalova Kaplıcaları, uygulanan muhtelif termal kürler ve diğer modern tedavi yöntemlerinin yanı sıra, dinlenme ve huzurlu bir ortam için ideal bir yerdir. Gül bahçeleri ve mis gibi kokulu envai çeşit çiçek ve ağaçlar, nevrastenikler ve yorgun beyinler için, yeniden hayat bulmanın ve zindelik kazanmanın en güzel ortamını oluştururlar. Nörovejetatif düzensizliğe bağlı yüksek tansiyonlular, 21 günlük banyo ve dinlenmeden sonra, çoğu kez eskisinden daha sağlıklı bir şekilde kaplıcalardan ayrılırlar.

Göz Suyu kaynağında yapılan göz banyosundan, konjonktivit ve keratitlerin iyileştiği görülmektedir. Sudaki madenlerin tam iyonize ve kolloidal halde bulunması ve diğer tespit edilemeyen hayati özellikler, çok nazik bir organ olan göz zarlarının tedavisinde yararlı olmaktadır.

Yalova Kaplıcâları’nın sıcak suları, genellikle romatizmal sendromlar başta olmak üzere, hareket sisteminin ağrılı

hastalıklarında değerlendirilir. Ayrıca, ameliyat geçirmiş ağrılı batın hastalıklarında, kronik iltihaplı ve ağrılı kadın hastalıklarında, yine ağrılı böbrek ve idrar yollan hastalıklarında çok yararlıdır.

İçme ile birlikte yapılan banyo uygulamaları; diyabet, şişmanlık gibi metabolizma hastalıklarında, kanda biriken kolesterin, lipit gibi yağ cisimlerinin temizlenmesinde, fazla ürik asit birikiminin idrar yoluyla dışarı atılmasında etkili olur.

İç hastalıklar üzerinde de endikasyon etkisinin yüksek olduğu tespit edilmiştir. Karaciğer iltihaplanmalarında, siroz hastalığının tedavisinde, safra kesesi hastalıklarında, bunun yanı sıra mide ve bağırsak hastalıkları, kabızlık, çeşitli parazit türlerinin tedavileri, hemoroid vs. gibi birçok hastalıkta, ilk önce önerilecek sulardandır.

Modern tesislere sahip Yalova Kaplıcalarında; biri kapalı olmak üzere, iki adet termal yüzme havuzu, Bizans döneminden kalma tarihi Kurşunlu Hamam, kadın ve erkeklere ayrı ayrı tahsis edilen yine tarihi Valide Hamamı ‘Yeni Hamam’, sıra banyolar, yirmi altı adet özel kabinli Sultan Banyosu, dokuzu suit toplam yüz bir adet özel banyo odası, çamur banyoları, hidroterapi, masaj, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon üniteleri, jimnastik salonları vs. gibi bir termal merkezde bulunması gerekli her şey mevcuttur. Kaplıcada; banyo, içme, inhalasyon, duş, çamur, masaj ve sualtı masajı, elektroterapi, hidroterapi, fizyoterapi gibi her türlü uygulama, modern cihazlar eşliğinde ve uzman doktor kontrolünde yapılabilmektedir.

Tesis bünyesindeki sosyal ve yardımcı üniteler, her ihtiyacı karşılayacak düzeydedir. Konaklama ise, toplam yatak kapasitesi 1650 civarında olan otellerle karşılanmaktadır. Termal sudan yararlanan kaplıca işletmesine dahil otellerden; Termal Çamlık Otel (83 odada 174 yatak kapasitesiyle), Çınar Termal Hotel (17 odada 36 yatak kapasitesiyle)

Soyav Termal Hatel (101 odada 212 yatak kapasitesiyle), üç yıldızlı Türksev Yalova Termal Otel (101 odada 212 yatak kapasitesiyle) hizmet vermektedir. Termal sudan yararlanan, ancak kaplıca bünyesinde yer almayan konaklama tesislerinin belli başlıları ise şunlardır: 10 odada 20 yatak kapasitesiyle tek yıldızlı Dinana Otel, 28 odada 80 yatak kapasitesiyle Yeni Park Otel, 33 odada 67 yatak kapasitesiyle tek yıldızlı Ferah Oteli ve iki yıldızlı Gökçedere Otel. Ayrıca, gerek Gökçedere, gerekse Üvezpınar köylerinde, termal sulu köy pansiyonlarından da yararlanmak mümkündür.