Kabaağaç Kaplıcası

Kabaağaç Kaplıcası, Kuyucak ilçesinin 30 kilometre doğusunda, Kabaağaç köyündedir. Bu bölgenin suları, aynı Ortakçı Kaplıcası’nın tıbbi ve teknik özelliklerini taşır. Endikasyonları da benzer özelliktedir.

Gölemezli Çamur Kaplıcası

Gölemezli Çamur Kaplıcası, Denizli-Merkez ilçeye bağlı Gölemezli köyündedir. Sodalı sıcak maden suları kapsamında ele alınan bu şifalı suyun bileşiminde, ayrıca sülfat ve kükürt de bulunmaktadır. Deri hastalıklarına, solunum yolları ile romatizmal rahatsızlıklara iyi gelir. Kalpdamar hastalıkları, karaciğer, safra kesesi ve beslenme bozuklukları üzerinde olumlu etkisi görülür.

Gölemezli Çamur Kaplıcası, il merkezine olan yakınlığının verdiği avantajla, günü birlik gelen ziyaretçilerle dolup taşar. Doğal olarak, birkaç yardımcı tesisin dışında konaklama olanağı bulunmamaktadır.

Kavakbaşı Köyü Ilıcası ve Çamur Banyosu

Kavakbaşı Köyü Ilıcası ve Çamur Banyosu, Pamukkale’ye 4 kilometre uzaklıkta, Kavakbaşı köyündedir. Deri hastalıklarına iyi gelen sıcak ve şifalı suyu büyük ilgi görür. Çamur banyosundan faydalananlar, daha sonra ılıcanın suyunda banyo yaparak rahatlarlar. Konaklama ve yardımcı tesislerin bulunmadığı ılıcada, tüm gereksinimler yakın olan Pamukkale ilçe merkezinden karşılanmaktadır.

Karahayıt Kaplıcası

Pamukkale’ye 5 kilometre uzaklıkta bulunan bir diğer şifalı su kaynağı da Karahayıt köyündeki kaplıcadır. Madeni az ‘Oligometalik’ ılıca ve içmeler grubunda incelenen suyu üç ayrı kaynaktan çıkmaktadır:

a) Kubbeli Hamam Kaynağı= Kalsiyum bikarbonatlı, sülfatlı ve karbondioksitidir (943.36 mg/lt). Temperatürü 56°C, radyoaktivitesi 14 eman, pH değeri 5.98’dir.

b) Cami Kaynağı= Kalsiyumlu, bikarbonatlı, sülfatlı, magnezyumlu ve karbondioksitlidir. (649.09 mg/lt) Temperatürü 42°C, radyoaktivitesi 1.4 eman, pH değeri 6.26’dır.

c) Kızılleğen Kaynağı= Kalsiyumlu, bikarbonatlı, sülfatlı, magnezyumlu ve karbondioksitlidir (1116.54 mg/lt). Az miktarda florür ve demir de içerir (3.75 mg/lt) Temperatürü 40UC, radyoaktivitesi 1.56 eman, pH değeri 6.02’dir.

Karahayıt Kaplıcası’nın suları, Pamukkale sularıyla benzer özellikler gösterdiğinden, tedavi ettiği hastalıklar da aynıdır. Karahayıt köyünün batı ucunda yer alan ve ‘kırmızı su’ olarak anılan renkli travertenler, fayın derinliklerindeki olivin ve bazaltın içinde bulunan demir, manganez ve daha başka metal oksit minerallerinden oluşmuştur. Pamukkale’deki travertenlerin ve antik kent çevresindeki fazla yapılaşmanın önlenmesi amacıyla tüm termal tesisler bu bölgeye kaydırılmış ve bölgede çok sayıda nitelikli termal oteller ve tatil köyleri kurulmuştur. Köyü oluşturan yüzlerce ev pansiyona dönüştürülmüş bir şekilde müşterilerine termal hizmet vermektedir. Ancak, Pamukkale’de yaşanılan film, burada da tekrarlanmış ve o güzelim kırmızı, yeşil, sarı renkli travertenler yok olmaya yüz tutmuştur. Bugün için çok az miktarda ve çok küçük bir alanda kalan bu renkli sahada, etkili önlemler alınacağı yerde, yerli ve yabancı turistlere deve turları düzenlenmektedir.

Karahayıt sularından yararlanmak suretiyle müşterileri â ne konaklamanın yanı sıra termal hizmet de veren tesislerin en başta geleni, beş yıldızlı Colossae Thermal Hotel’dir. 224 odada 460 yatak kapasitesiyle hizmet veren bu otel, Sağlık Bakanlığı’nın ‘Termal Kaplıca ve Fizik Tedavi Laboratuvarı’ ruhsatına sahiptir. Termal su kaynaklı çamur havuzları, sağlık kabinleri, masaj, güzellik ve cilt bakım üniteleri, açık ve kapalı termal havuzlar, jakuzzi, Türk hamamı, sauna, sportif ve sosyal aktivite alanları vs. gibi üniteler, beş yıldızlı termal bir otelin kalitesini ortaya koyan diğer özelliklerdir.

Sıraladığımız bu özellikler, aşağıda yer alan termal teislerin hemen hepsinde mevcuttur.

400 yatak kapasitesiyle üç yıldızlı Lycus River Thermal Hotel, 832 yatak kapasitesiyle dört yıldızlı Polat Termal Otel, 614 yatak kapasitesiyle dört yıldızlı Richmond Thermal Hotel, 320 yatak kapasitesiyle dört yıldızlı Richmond Pamukkale Spa, 464 yatak kapasitesiyle Hierapolis Thermal HotelHoliday Village, 320 yatak kapasitesiyle dört yıldızlı Pam Hotel, 432 yatak kapasitesiyle üç yıldızlı Richmond Savanna Hotel, 428 yatak kapasitesiyle dört yıldızlı Ergür Otel ve 152 yatak kapasitesiyle KurTur Hotel, hem konaklamanın, hem de sağlıklı ve yeterli düzeyde termal hizmet almanın mümkün olduğu yerlerdir.

Pamukkale Ilıcası

Denizli’ye 22 kilometre uzaklıkta bulunan Pamukkale’ye gelince; burası travertenleri (pamuktaşları) ile yeryüzünde eşi bulunmayan bir doğa harikasıdır. İşte, bu travertenlerin az gerisinde bir ılıca vardır. Bu ılıcanın topraktan fışkıran ve bir göl meydana getiren karbondioksit gazlı, sıcak ve kireçli suyu, derin kanallar içinden akarak ovaya dökülür. Binlerce yıldan beri devam eden bu akış sonunda, sıcak ve kireçli su, kaynaktan uzaklaştıkça soğur ve katılaşır. Katılaşınca da, tabakalar ve basamaklar halinde travertenleri, yani pamuktaşlarını oluşturur. Bugün hayranlıkla seyredilen Pamukkale travertenleri işte böyle meydana gelmiştir. Uzaktan bakınca pamuk yığınlarını andıran beyaz pamuktaşlarının çevresinde, modern turistik tesislerin yükselmesi gecikmemiştir. Dünyanın dört bir köşesinden gelen turistler, hem doğa harikası pamuktaşlarını seyrederler, hem de aynı bölgede yer alan İyonların ‘Kutsal şehri’ Hierapolis ören yerini dolaşırlar. Unesco’nun ‘Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunması Sözleşmesi’ne göre, dünyanın olağandışı evrensel değerlerinin uluslararası boyutta korunmaları ve bunların ilerki nesillere bozulmadan aktarılmaları için hazırlanan listede, Pamukkale’ye, hem ünlü traverten havuzları, hem termal kaynaklar ve hem de antik Hierapolis kentinin arkeolojik değeri nedeniyle yer verilmesi boşuna değildir.

Travertenleri meydana getiren bu sular, aynı zamanda, Türkiye’nin en önemli termal merkezlerinden biri sayılan Pamukkale Hıcası’na da kaynaklık ederler. Üç ayrı noktadan çıkan bu kaynaklar, çok sayıda termal tesisin havuz ve banyolarından geçtikten sonra ovaya doğru yönelir. Uçurum şeklindeki yamaçtan aşağı çağlayarak akarken, suyun içindeki karbondioksit birden uçar ve kalsiyum bikarbonatın karbonat haline dönüşerek çökelmesinden, beyaz renkli söz konusu taşlar oluşur. Karbondioksitin fazla çıkması nedeniyle, ılıca alanının üstünde pek fazla kuş görülmez. Hatta, bazen uçan kuşların bile gazdan etkilenerek yere düştükleri yöre halkı tarafından anlatılmaktadır. Kaplıca sularının aktığı yerlerde ise, en mahir bir elin dahi güç işleyebileceği ince nakışlarla süslenmiş kademeli teraslarda dünyanın eşine az rastlanır bir manzarası meydana gelir.

Kaplıcanın tarihi çok eskilere dayanır. Yakınında yer alan tarihi Hierapolis kenti, M.Ö. 34000 yıl önce kurulmuş çok eski bir kenttir. Çürüksu Ovası’ndan 100 metre kadar yükseklikte bulunan, kuzeyi Büyük Çökelez Dağı ‘Çaldağı’ ile kapalı bir düzlük üzerindedir. Hierapolis’in burada kurulmasının nedeni, dünyaca ünlü şifalı suyun varlığıdır. Makedonya egemenliği sırasında bugünkü şehrin çekirdeğinin atılmış olduğu, daha sonraları Bergama Kralı II. Eumenes tarafından M.Ö.190 yılında kentleştiği ve şehre Mysia Kralı Telefos’un karısı güzel Hiera’ya izafeten Hierapolis dendiği bilinmektedir. ‘Kutsal Şehir’ anlamına gelen bu kent, M.Ö.60 yılında, ünlü Roma İmparatoru Neron zamanında bir yer sarsıntısı sonucu tamamen yıkılmıştır. O zamanki şehirde 15 adet termal hamam bulunmaktaydı. Ayrıca, Pamukkale’nin şifalı suyunun çevresinde dini ayinlerin yapıldığı, şenliklerin düzenlendiği, termal suyun hastalıkların tedavisinde kulanıldığı, büyük devlet adamları ile imparatorların tedavi görmek amacıyla Hierapolis’e geldikleri, tedavilerin bizzat din adamları tarafından yönlendirildiği, mevcut tarihi bilgi ve belgelerde aktarılmaktadır.

Aktarılan bir başka konu da, kente ait dilden dile, gönülden gönüle yayılan bir söylencedir. Söylenceye göre; yoksul bir ailenin çirkin mi çirkin bir kızı varmış. Gelinlik çağa geldiği, akranları evlenip çoluk çocuğa karıştığı halde garip kızın bir isteyeni çıkmamış. Buna üzülen kız alıp başını kırlara doğru yürümüş. Pamukkale’ye geldiğinde ölmeye karar vermiş. Kendini yüksek kayalardan aşağı atıvermiş. Bir su birikintisinin içine düşmüş ve orada kalakalmış. Denizli Beyi’nin yiğit oğlu da o sırada avdan dönüyormuş. Suların içinde birinin öylece yatıp durduğunu görünce koşup başına varmış. Kızı çevirip yüzüne bakınca, yüreği o anda daralmış, kıza vurulmuş. Genç kızın yüzü anlatılmaz güzellikteymiş. Yarasını beresini iyileştiren bey oğlu, daha sonra şifalı suyun bir çırpıda güzelleştirdiği yoksul kızla evlenmiş…

Pamukkale Ilıcası, kalsiyum bikarbonatlı sular grubuna dahil olup, suları oluşturan her üç kaynak da ayrıca sülfat ve karbondioksit içermektedir.

I. Kaynak; tiyatro yıkıntısının yakınındadır. Temperatürü 33.5°C, radyoaktivitesi 15.37 eman, pH değeri 6.02’dir.

II. Kaynak; mağaranın ağzındadır. Temperatürü 35°C, radyoaktivitesi 13.81 eman, pH değeri 5.83’dür.

III. Kaynak; Büyük Kilise yıkıntısının yanındadır. Temperatürü 33°C, radyoaktivitesi 14.81 eman, pH değeri 5.85’dir.

Kaynaklar açık arazide olup, üzerlerinde kaplıca türü hiçbir tesis yoktur. Toplam debileri 330400 İt/sn.dir. 6000 kişinin yararlandığı bu sularda, kişi başına günde 600 litre su düşmektedir.

Pamukkale’nin suyu, içimi hoş ve lezzetli bir sudur. Ilık olarak içilirse, özellikle hiperstenik ve spazmlı midelere iyi gelir. Suyun litresinde 1.5 gram kalsiyum bikarbonat ve 0.75 gram kalsiyum sülfat vardır. Bu nedenle çok değerli diüretik bir içmedir. Kanında ürik asit ve üre miktarı fazla olanlarda, böbreklerin kum ve taşlarında, idrar yolunun hafif iltihaplarında, banyo ile birlikte yapılacak içme tedavisinden çok iyi sonuçlar alınır. Bilindiği gibi, mide ve bağırsak bozukluğu başlığı altında toplanan rahatsızlıklarda, şifalı suların kullanımları şu şekilde bir sınıflandırmaya tabi tutulmuştur:

• Mide asidinin fazlalaşması sonucu görülen yanma, ekşime ve kramplı ağrılarda; sodalı sular içme olarak tavsiye edilir. Şişkinlik, gaz, başağrısı, baş dönmesi, salya ve tükürük artışı şeklinde kendini belli eden mide tembelliklerinde de sodalı suların içilmesi önerilir.

• Safra salgısının azlığı ile ortaya çıkan ishal, bazı gıdalara karşı hassas midelerin sebep olduğu ishal, tokluk ishali ve spazmlı kolitlerde; tuzlu sodalı sular ve radyoaktiviten az mineralli sular tavsiye edilir.

• Bağırsak genişlemesi sonucu ortaya çıkan kabızlıklarda; sodalı magnezyumlu sular iyi netice vermektedir.

• Mide ve bağırsak ameliyatlarının sonunda görülen hazımsızlık ve takibeden ağrılarda; radyoaktif ve az mineralli sular kullanılır. Az mineralli sular, aç karnına günde üç defa ikişer bardak, çok mineralli sular ise, günde dört defa ikişer bardak içilmelidir. Pamukkale’nin suyu, gazı kaçırılmadan soğutulursa güzel bir sofra suyu olur.

Banyo tedavisinde ise; banyoya girildikten birkaç dakika sonra bütün vücut gaz tanecikleriyle örtülür. Su ılık olduğu halde, karbondioksit gazının damar genişletici etkisiyle, banyo esnasında ve çıkıldıktan sonra vücut kırmızı bir renk alır. Bu nedenle fazla sıcağa dayanamayan nevraljili ve romatizmalı hastalarda, ılık banyo yapılması durumunda, sıcak su banyolarından alınan etkinin aynısı sağlanmış olur. Ilıca suyunda karbondioksitle birlikte radon ve diğer ender gazların da bulunması, ağrıların dindirilmesinde ve dinginliğin sağlanmasında çok önemli rol oynar.

Pamukkale Ilıcası’nm asıl iyi geldiği hastalıklar kalp ve damar hastalıklarıdır ki, içindeki serbest karbondioksitin uçması ve miktarının litrede 0.500.40 grama kadar inmesiyle tansiyon düşürücü etki elde edilir. Eğer su, kaynaktan geldiği gibi kullanılırsa, aksine düşük tansiyonların yükseldiği gözlenir. Banyo ile birlikte deri altına yapılacak gaz enjekteleri, anderteritler ile Reynu hastalığında büyük yarar sağlar.

Pamukkale sularıyla yapılacak banyo, özellikle kalp hastalıklarının tedavisinde önemli yer tutar. Miyokarditlerde, hiposistoli dönemi kalp yetmezliğinde, kontrol altında yürütülecek tedaviden pek çok fayda sağlanır. Kalp nevrozları ve aritmlerin, bu sularla yapılacak banyolarla kısa zamanda düzeldiği görülür.

Kronik bronşitli ve anfizemli hastalarda ortaya çıkan kalp rahatsızlıklarında, banyo ve serpintilemeden çok faydalanılır. Bilhassa, kalpte arıza bırakmış Buyyo romatizması için tavsiye edilecek ideal bir ılıcadır.

Total mineralizasyonu litrede 2.36 gram olan bu sular, daha önce de söylediğimiz gibi, toprak alkali bikarbonatlı sular grubuna girmektedir. Suyun ikinci derecede önemli anyonunun sülfat olduğu dikkati çeker. Suyun içme kürleri halinde değerlendirilmesi durumunda, sindirim sistemi üzerinde, özellikle de mide, bağırsak, karaciğer ve safra yollan üzerin de olumlu etki gösterecektir. Bileşiminde bulunan boı miktardaki karbondioksit, bir taraftan içimi kolaylaştırıcı, diğer taraftan peristalizmi arttırıcı, sindirimi hızlandırıcı bir rol oynar. Bu nitelikleri göz önünde tutulacak olursa, bilhassa hipostenik dispepsiler ve karaciğerin fonksiyonel bozukluklarında, safra pigmentlerinin stazlarında, safra kesesi ve yollarının kronik iltihaplanyla safra taşlarında ortaya çıkan sindirim bozukluklarında kullanılmalıdır. Bu sulardan, yedek alkali miktarını düzenlemesi nedeniyle, şişmanlık, diyabet ve gut gibi metabolizma hastalıklarında etkin bir yardımcı unsur olarak yararlanılabileceği de unutulmamalıdır. Ilıca suyunun, bu amaçlar doğrultusunda şişelenerek sofra suyu olarak da kullanılması mümkündür.

Banyo şeklindeki uygulamalarda ise, başlıca iki endikasyon öne çıkar. Bunlardan birincisi, dolaşım sistemine ait hastalıklardır. Karbondioksitli banyolara giren kişilerde vazodilatasyon görülür. Bunun sonucu olarak da kan basıncı düşer, kalbin çalışması rahatlar. Bilhassa sol kalp üzerinde koruyucu tesiri etkindir. Sağ kalbin çalışmasında bir artış yaşanırken, bir yandan da karbondioksitin yardımıyla solunum sistemi üzerinde de olumlu ve sedatif bir etki elde edilir. Şu halde, ilk planda kalp, beyin ve büyük atardamarlarda, başta iskemik sendromlar olmak üzere, damar sertliği, tansiyon değişimi ve bazı bronşiyal astım vakalarında bu sular geniş bir uygulama alanına sahiptir. İkinci endikasyon grubu olarak, osteoartroz sınıfına giren ve bilhassa alt ekstremitelerde yerleşme gösteren romatizmal sendromlar dikkate alınır. Buna, akut devresini geçirmiş stabilize durumdaki artritis sendromları da eklenebilir. Özellikle, akut eklem romatizması geçirmiş olanlarda, sürekli kontrol altında bulundurulmak şartıyla yararlanılabilir. Aslında çok geniş uygulama alanı olan bu suların, ilkin doğru bir teşhisi gerektireceği ve banyo kürleri sırasında ortaya bazı beklenmedik reaksiyonların çıkabileceği göz önüne alınırsa, deneyimli bir doktorun kontrolünde uygulanması doğru olacaktır.

Pamukkale Ilıcası, yakın zamana kadar bir adet genel tedavi havuzu ile buna bağlı bulunan moteller ve sayısı otuz civarında olan özel banyolardan ibaretti. Ancak, son yıllarda suların iyi kullanılmaması, bu doğa harikası için tehlike çanlarının çalmasına neden olmuş ve bazı önlemlerin alınmasını gerektirmiştir, ilkin suyun kullanımı kısıtlanmış ve halka açık havuz ile özel banyolar kaldırılmıştır. Ardından, travertenler bölgesinde bulunan konaklama tesisleri kapatılmış ve termal hizmet veren otellerin hemen hepsi 5 kilometre uzaklıktaki Karahayıt köyüne alınmıştır. Bugün için tek açık tesis, günübirlik yararlanılan antik havuzdur.

Pamukkale’nin sularını ve doğal güzelliğini korumak amacıyla yapılan bu kısıtlamalar, sonunda meyvesini vermiş ve Anadolu’nun bu ‘telli duvaklı gelini’ eski güzelliğine kavuşmuştur. Konaklama tesislerine su dağılımının düzene sokulması çalışmaları sırasında, bu önlemlerden etkilenmemiş birkaç tesis kalmıştır ki, bunlardan en önemlisi Özel İdare Pamukkale Moteli’dir. 55 oda ve 5 süitte hizmet veren bu tesis, antik şehir kalıntılarının doldurduğu termal havuzuyla tanınmaktadır. Gelen yerli ve yabancı turistler, eski şehrin devasa sütunları arasında termal sudan yararlanmakta ve bu da hoş bir manzara yaratmaktadır.

Geçmiş dönemde her biri termal sudan yararlanmış olan sayısız otel, motel ve pansiyonlar, şimdilerde sudan yoksun bir şekilde sadece konaklama hizmeti vermekle yetinmektedirler. Bunlar arasında, üç yıldızlı Tusan Otel; 47 odada 94 yatak kapasitesiyle, Traverten Hotel; 57 odada 120 yatak kapasitesiyle ve Koçak Hotel; 94 odada 190 yatak kapasitesiyle ilk sıralarda yer almaktadır. Diğer konaklama tesisleri hakkında bilgi almak, Pamukkale ve Karahayıt ılıcalarının termal özelliklerinden yararlanmak isteyenler, Pamukkale Turizm Danışma Bürosu’na başvurup istedikleri bilgiyi alabilirler.

Yenice Kaplıcası

Buldan’ın en önemli şifalı su kaynağı ise, Yenice Kaplıcası’dır. İlçeye 16 kilometre uzaklıkta, Yenice köyü sınırlan içindedir. ‘Yenice Suyu’ ya da daha yaygın ismiyle ‘Çizmeli Hamamı’ diye de anılır. Kaplıca alanının deniz seviyesinden yüksekliği 120 metredir.

Kaplıca yakınında Roma döneminden kalma eski Tripolis kenti yıkıntıları bulunmaktadır. Bazı araştırmacılar, hamamın Romalılarca işletildiğine dair not düşmüşlerdir. Ancak bu konuda somut kanıtlara henüz ulaşılamamıştır. Kaplıcanın iki kaynağı vardır:

a) Hamam kaynağı= Bikarbonatlı, kalsiyum ve sodyum sülfatlıdır. Litrede 818.4 miligram karbondioksit içerir. Temperatürü 41.5°C, radyoaktivitesi 0.17 emandır.

b) Açık kaynak= Bikarbonatlı, sodyum, kalsiyum sülfatlı ve karbondioksitlidir. (572 mg/lt.) Temperatürü 56°C, radyoaktivitesi 1.49 eman, pH değeri 6.4’tür.

Banyo tedavisi; romatizma, nevralji, nevrit, kadın hastalıkları, kalp hastalıkları ve damar sertliği için önerilir. İçme tedavisi ise; karaciğer, safra yolları ve bağırsak hastalıkları için tavsiyeye şayandır. İçimi çok hoş bir sudur.

Bu sular, mineral bakımından zengin sulardır. Acı bikarbonatlı, alkali ve toprak alkali maden suları grubundandır. Bileşimlerinde yaklaşık olarak 1 gram serbest karbondioksit bulunmaktadır. Bu tür sular içme kürleri şeklinde kullanıldıklarında, karaciğer, safra kesesi, mide ve bağırsakların salgı sistemleri ve böbrekler üzerinde olumlu etki yaparlar. Sıcaklıklarının 4050°C arasında olması nedeniyle, dış uygumalarda özellikle sedatif etkisinden yararlanılır. Bir taraftan lokomotör sistemin ağrılı hastalıklarında, diğer taraftan, karbondioksitin verdiği vazodilatatör özelliği ile de, damar sertliğine bağlı dolaşım sistemi yetersizliği sendromlarmda değerlendirilirler.

Kaplıcada, toplam yatak kapasitesi 500 civarında olan değişik konaklama tesisleri bulunmakta, sosyal gereksinimler açısından herhangi bir sıkıntı yaşanmamaktadır.

Babadağ Kaplıcası

Denizli’nin Babadağ ilçesinde bulunan Babadağ Kaplıcası da; bağırsak hastalıkları ve safra yolları üzerinde olumlu etkileri görülen bir kaplıcadır. ‘Babacık Kaplıcası’ diye anıldığı da olur.

Kızıldere Kaplıcası ve İçmesi

Sarayköy’e 11 kilometre uzaklıkta, Kızıldere köyündedir. Burası, Türkiye’de ender bulunan jeotermal alanlardan birine ev sahipliği yapar. Köyün yakınlarından 100°C ve daha fazla sıcaklıkta sular kaynamaktadır. Sıcak su ve buhar karışımının oluşturduğu bu olağanüstü enerji kaynağı kuyuların her birinden, günde 300500 ton arası sıcak su ve 40 ton karşılığı da buhar elde edilmektedir.

Suyunun zengin bir bileşimi vardır. Tuzlu, sodalı ve sülfatlı bir sudur. Gerek kaplıca, gerekse içme yoluyla kullanılması, solunum yolları, kalpdamar ve romatizmal hastalıklar üzerinde olumlu etki eder, beslenme bozukluklarını giderir. Bölgenin bir plan dahilinde ele alınmasının ve çok işlevli bir termal merkez haline getirilmesinin zamanı gelip de geçmektedir.

Tekkekokar

Tekkekokar, Tekkeköy sınırları içinde yer alan, sızıntı halindeki kaynak sularının değerlendirildiği şifalı bir alandır. Kaplıca özelliğinden ziyade ‘açık ılıca’ tarzında hizmet veren, genelde romatizmal hastalıklardan şikâyetçi olanların, kükürt içerikli su ve çamuruna girerek şifa aradıkları bir yerdir.

Tekkeköy Kaplıcası ve İçmesi

Tekkeköy Kaplıcası ve İçmesi, Sarayköy’ün 20 kilometre uzağındaki Tekke köyündedir. Sodalı sıcak maden suları grubuna giren suyu, aynı zamanda kükürtlüdür. 90°C’ye kadar ulaşan sıcaklığıyla bu su, ancak soğutulduktan sonra kullanılabilir hale gelebilmektedir. Banyo tedavisi; solunum yolu hastalıklarına, cilt hastalıklarına ve romatizmaya çok iyi gelir. İçme olarak kullanılması halinde; mide, bağırsak, karaciğer, safra kesesi rahatsızlıklarına ve beslenme bozukluklarına yararlıdır.