Pamukkale Ilıcası

Denizli’ye 22 kilometre uzaklıkta bulunan Pamukkale’ye gelince; burası travertenleri (pamuktaşları) ile yeryüzünde eşi bulunmayan bir doğa harikasıdır. İşte, bu travertenlerin az gerisinde bir ılıca vardır. Bu ılıcanın topraktan fışkıran ve bir göl meydana getiren karbondioksit gazlı, sıcak ve kireçli suyu, derin kanallar içinden akarak ovaya dökülür. Binlerce yıldan beri devam eden bu akış sonunda, sıcak ve kireçli su, kaynaktan uzaklaştıkça soğur ve katılaşır. Katılaşınca da, tabakalar ve basamaklar halinde travertenleri, yani pamuktaşlarını oluşturur. Bugün hayranlıkla seyredilen Pamukkale travertenleri işte böyle meydana gelmiştir. Uzaktan bakınca pamuk yığınlarını andıran beyaz pamuktaşlarının çevresinde, modern turistik tesislerin yükselmesi gecikmemiştir. Dünyanın dört bir köşesinden gelen turistler, hem doğa harikası pamuktaşlarını seyrederler, hem de aynı bölgede yer alan İyonların ‘Kutsal şehri’ Hierapolis ören yerini dolaşırlar. Unesco’nun ‘Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunması Sözleşmesi’ne göre, dünyanın olağandışı evrensel değerlerinin uluslararası boyutta korunmaları ve bunların ilerki nesillere bozulmadan aktarılmaları için hazırlanan listede, Pamukkale’ye, hem ünlü traverten havuzları, hem termal kaynaklar ve hem de antik Hierapolis kentinin arkeolojik değeri nedeniyle yer verilmesi boşuna değildir.

Travertenleri meydana getiren bu sular, aynı zamanda, Türkiye’nin en önemli termal merkezlerinden biri sayılan Pamukkale Hıcası’na da kaynaklık ederler. Üç ayrı noktadan çıkan bu kaynaklar, çok sayıda termal tesisin havuz ve banyolarından geçtikten sonra ovaya doğru yönelir. Uçurum şeklindeki yamaçtan aşağı çağlayarak akarken, suyun içindeki karbondioksit birden uçar ve kalsiyum bikarbonatın karbonat haline dönüşerek çökelmesinden, beyaz renkli söz konusu taşlar oluşur. Karbondioksitin fazla çıkması nedeniyle, ılıca alanının üstünde pek fazla kuş görülmez. Hatta, bazen uçan kuşların bile gazdan etkilenerek yere düştükleri yöre halkı tarafından anlatılmaktadır. Kaplıca sularının aktığı yerlerde ise, en mahir bir elin dahi güç işleyebileceği ince nakışlarla süslenmiş kademeli teraslarda dünyanın eşine az rastlanır bir manzarası meydana gelir.

Kaplıcanın tarihi çok eskilere dayanır. Yakınında yer alan tarihi Hierapolis kenti, M.Ö. 34000 yıl önce kurulmuş çok eski bir kenttir. Çürüksu Ovası’ndan 100 metre kadar yükseklikte bulunan, kuzeyi Büyük Çökelez Dağı ‘Çaldağı’ ile kapalı bir düzlük üzerindedir. Hierapolis’in burada kurulmasının nedeni, dünyaca ünlü şifalı suyun varlığıdır. Makedonya egemenliği sırasında bugünkü şehrin çekirdeğinin atılmış olduğu, daha sonraları Bergama Kralı II. Eumenes tarafından M.Ö.190 yılında kentleştiği ve şehre Mysia Kralı Telefos’un karısı güzel Hiera’ya izafeten Hierapolis dendiği bilinmektedir. ‘Kutsal Şehir’ anlamına gelen bu kent, M.Ö.60 yılında, ünlü Roma İmparatoru Neron zamanında bir yer sarsıntısı sonucu tamamen yıkılmıştır. O zamanki şehirde 15 adet termal hamam bulunmaktaydı. Ayrıca, Pamukkale’nin şifalı suyunun çevresinde dini ayinlerin yapıldığı, şenliklerin düzenlendiği, termal suyun hastalıkların tedavisinde kulanıldığı, büyük devlet adamları ile imparatorların tedavi görmek amacıyla Hierapolis’e geldikleri, tedavilerin bizzat din adamları tarafından yönlendirildiği, mevcut tarihi bilgi ve belgelerde aktarılmaktadır.

Aktarılan bir başka konu da, kente ait dilden dile, gönülden gönüle yayılan bir söylencedir. Söylenceye göre; yoksul bir ailenin çirkin mi çirkin bir kızı varmış. Gelinlik çağa geldiği, akranları evlenip çoluk çocuğa karıştığı halde garip kızın bir isteyeni çıkmamış. Buna üzülen kız alıp başını kırlara doğru yürümüş. Pamukkale’ye geldiğinde ölmeye karar vermiş. Kendini yüksek kayalardan aşağı atıvermiş. Bir su birikintisinin içine düşmüş ve orada kalakalmış. Denizli Beyi’nin yiğit oğlu da o sırada avdan dönüyormuş. Suların içinde birinin öylece yatıp durduğunu görünce koşup başına varmış. Kızı çevirip yüzüne bakınca, yüreği o anda daralmış, kıza vurulmuş. Genç kızın yüzü anlatılmaz güzellikteymiş. Yarasını beresini iyileştiren bey oğlu, daha sonra şifalı suyun bir çırpıda güzelleştirdiği yoksul kızla evlenmiş…

Pamukkale Ilıcası, kalsiyum bikarbonatlı sular grubuna dahil olup, suları oluşturan her üç kaynak da ayrıca sülfat ve karbondioksit içermektedir.

I. Kaynak; tiyatro yıkıntısının yakınındadır. Temperatürü 33.5°C, radyoaktivitesi 15.37 eman, pH değeri 6.02’dir.

II. Kaynak; mağaranın ağzındadır. Temperatürü 35°C, radyoaktivitesi 13.81 eman, pH değeri 5.83’dür.

III. Kaynak; Büyük Kilise yıkıntısının yanındadır. Temperatürü 33°C, radyoaktivitesi 14.81 eman, pH değeri 5.85’dir.

Kaynaklar açık arazide olup, üzerlerinde kaplıca türü hiçbir tesis yoktur. Toplam debileri 330400 İt/sn.dir. 6000 kişinin yararlandığı bu sularda, kişi başına günde 600 litre su düşmektedir.

Pamukkale’nin suyu, içimi hoş ve lezzetli bir sudur. Ilık olarak içilirse, özellikle hiperstenik ve spazmlı midelere iyi gelir. Suyun litresinde 1.5 gram kalsiyum bikarbonat ve 0.75 gram kalsiyum sülfat vardır. Bu nedenle çok değerli diüretik bir içmedir. Kanında ürik asit ve üre miktarı fazla olanlarda, böbreklerin kum ve taşlarında, idrar yolunun hafif iltihaplarında, banyo ile birlikte yapılacak içme tedavisinden çok iyi sonuçlar alınır. Bilindiği gibi, mide ve bağırsak bozukluğu başlığı altında toplanan rahatsızlıklarda, şifalı suların kullanımları şu şekilde bir sınıflandırmaya tabi tutulmuştur:

• Mide asidinin fazlalaşması sonucu görülen yanma, ekşime ve kramplı ağrılarda; sodalı sular içme olarak tavsiye edilir. Şişkinlik, gaz, başağrısı, baş dönmesi, salya ve tükürük artışı şeklinde kendini belli eden mide tembelliklerinde de sodalı suların içilmesi önerilir.

• Safra salgısının azlığı ile ortaya çıkan ishal, bazı gıdalara karşı hassas midelerin sebep olduğu ishal, tokluk ishali ve spazmlı kolitlerde; tuzlu sodalı sular ve radyoaktiviten az mineralli sular tavsiye edilir.

• Bağırsak genişlemesi sonucu ortaya çıkan kabızlıklarda; sodalı magnezyumlu sular iyi netice vermektedir.

• Mide ve bağırsak ameliyatlarının sonunda görülen hazımsızlık ve takibeden ağrılarda; radyoaktif ve az mineralli sular kullanılır. Az mineralli sular, aç karnına günde üç defa ikişer bardak, çok mineralli sular ise, günde dört defa ikişer bardak içilmelidir. Pamukkale’nin suyu, gazı kaçırılmadan soğutulursa güzel bir sofra suyu olur.

Banyo tedavisinde ise; banyoya girildikten birkaç dakika sonra bütün vücut gaz tanecikleriyle örtülür. Su ılık olduğu halde, karbondioksit gazının damar genişletici etkisiyle, banyo esnasında ve çıkıldıktan sonra vücut kırmızı bir renk alır. Bu nedenle fazla sıcağa dayanamayan nevraljili ve romatizmalı hastalarda, ılık banyo yapılması durumunda, sıcak su banyolarından alınan etkinin aynısı sağlanmış olur. Ilıca suyunda karbondioksitle birlikte radon ve diğer ender gazların da bulunması, ağrıların dindirilmesinde ve dinginliğin sağlanmasında çok önemli rol oynar.

Pamukkale Ilıcası’nm asıl iyi geldiği hastalıklar kalp ve damar hastalıklarıdır ki, içindeki serbest karbondioksitin uçması ve miktarının litrede 0.500.40 grama kadar inmesiyle tansiyon düşürücü etki elde edilir. Eğer su, kaynaktan geldiği gibi kullanılırsa, aksine düşük tansiyonların yükseldiği gözlenir. Banyo ile birlikte deri altına yapılacak gaz enjekteleri, anderteritler ile Reynu hastalığında büyük yarar sağlar.

Pamukkale sularıyla yapılacak banyo, özellikle kalp hastalıklarının tedavisinde önemli yer tutar. Miyokarditlerde, hiposistoli dönemi kalp yetmezliğinde, kontrol altında yürütülecek tedaviden pek çok fayda sağlanır. Kalp nevrozları ve aritmlerin, bu sularla yapılacak banyolarla kısa zamanda düzeldiği görülür.

Kronik bronşitli ve anfizemli hastalarda ortaya çıkan kalp rahatsızlıklarında, banyo ve serpintilemeden çok faydalanılır. Bilhassa, kalpte arıza bırakmış Buyyo romatizması için tavsiye edilecek ideal bir ılıcadır.

Total mineralizasyonu litrede 2.36 gram olan bu sular, daha önce de söylediğimiz gibi, toprak alkali bikarbonatlı sular grubuna girmektedir. Suyun ikinci derecede önemli anyonunun sülfat olduğu dikkati çeker. Suyun içme kürleri halinde değerlendirilmesi durumunda, sindirim sistemi üzerinde, özellikle de mide, bağırsak, karaciğer ve safra yollan üzerin de olumlu etki gösterecektir. Bileşiminde bulunan boı miktardaki karbondioksit, bir taraftan içimi kolaylaştırıcı, diğer taraftan peristalizmi arttırıcı, sindirimi hızlandırıcı bir rol oynar. Bu nitelikleri göz önünde tutulacak olursa, bilhassa hipostenik dispepsiler ve karaciğerin fonksiyonel bozukluklarında, safra pigmentlerinin stazlarında, safra kesesi ve yollarının kronik iltihaplanyla safra taşlarında ortaya çıkan sindirim bozukluklarında kullanılmalıdır. Bu sulardan, yedek alkali miktarını düzenlemesi nedeniyle, şişmanlık, diyabet ve gut gibi metabolizma hastalıklarında etkin bir yardımcı unsur olarak yararlanılabileceği de unutulmamalıdır. Ilıca suyunun, bu amaçlar doğrultusunda şişelenerek sofra suyu olarak da kullanılması mümkündür.

Banyo şeklindeki uygulamalarda ise, başlıca iki endikasyon öne çıkar. Bunlardan birincisi, dolaşım sistemine ait hastalıklardır. Karbondioksitli banyolara giren kişilerde vazodilatasyon görülür. Bunun sonucu olarak da kan basıncı düşer, kalbin çalışması rahatlar. Bilhassa sol kalp üzerinde koruyucu tesiri etkindir. Sağ kalbin çalışmasında bir artış yaşanırken, bir yandan da karbondioksitin yardımıyla solunum sistemi üzerinde de olumlu ve sedatif bir etki elde edilir. Şu halde, ilk planda kalp, beyin ve büyük atardamarlarda, başta iskemik sendromlar olmak üzere, damar sertliği, tansiyon değişimi ve bazı bronşiyal astım vakalarında bu sular geniş bir uygulama alanına sahiptir. İkinci endikasyon grubu olarak, osteoartroz sınıfına giren ve bilhassa alt ekstremitelerde yerleşme gösteren romatizmal sendromlar dikkate alınır. Buna, akut devresini geçirmiş stabilize durumdaki artritis sendromları da eklenebilir. Özellikle, akut eklem romatizması geçirmiş olanlarda, sürekli kontrol altında bulundurulmak şartıyla yararlanılabilir. Aslında çok geniş uygulama alanı olan bu suların, ilkin doğru bir teşhisi gerektireceği ve banyo kürleri sırasında ortaya bazı beklenmedik reaksiyonların çıkabileceği göz önüne alınırsa, deneyimli bir doktorun kontrolünde uygulanması doğru olacaktır.

Pamukkale Ilıcası, yakın zamana kadar bir adet genel tedavi havuzu ile buna bağlı bulunan moteller ve sayısı otuz civarında olan özel banyolardan ibaretti. Ancak, son yıllarda suların iyi kullanılmaması, bu doğa harikası için tehlike çanlarının çalmasına neden olmuş ve bazı önlemlerin alınmasını gerektirmiştir, ilkin suyun kullanımı kısıtlanmış ve halka açık havuz ile özel banyolar kaldırılmıştır. Ardından, travertenler bölgesinde bulunan konaklama tesisleri kapatılmış ve termal hizmet veren otellerin hemen hepsi 5 kilometre uzaklıktaki Karahayıt köyüne alınmıştır. Bugün için tek açık tesis, günübirlik yararlanılan antik havuzdur.

Pamukkale’nin sularını ve doğal güzelliğini korumak amacıyla yapılan bu kısıtlamalar, sonunda meyvesini vermiş ve Anadolu’nun bu ‘telli duvaklı gelini’ eski güzelliğine kavuşmuştur. Konaklama tesislerine su dağılımının düzene sokulması çalışmaları sırasında, bu önlemlerden etkilenmemiş birkaç tesis kalmıştır ki, bunlardan en önemlisi Özel İdare Pamukkale Moteli’dir. 55 oda ve 5 süitte hizmet veren bu tesis, antik şehir kalıntılarının doldurduğu termal havuzuyla tanınmaktadır. Gelen yerli ve yabancı turistler, eski şehrin devasa sütunları arasında termal sudan yararlanmakta ve bu da hoş bir manzara yaratmaktadır.

Geçmiş dönemde her biri termal sudan yararlanmış olan sayısız otel, motel ve pansiyonlar, şimdilerde sudan yoksun bir şekilde sadece konaklama hizmeti vermekle yetinmektedirler. Bunlar arasında, üç yıldızlı Tusan Otel; 47 odada 94 yatak kapasitesiyle, Traverten Hotel; 57 odada 120 yatak kapasitesiyle ve Koçak Hotel; 94 odada 190 yatak kapasitesiyle ilk sıralarda yer almaktadır. Diğer konaklama tesisleri hakkında bilgi almak, Pamukkale ve Karahayıt ılıcalarının termal özelliklerinden yararlanmak isteyenler, Pamukkale Turizm Danışma Bürosu’na başvurup istedikleri bilgiyi alabilirler.

Böğert Maden Suyu

Erzincan’a 11 kilometre uzaklıkta, kuzeydoğu yönündedir. Erzurum karayolunun güneyine düşer. Kaynağın bulunduğu yer aynı zamanda ‘Beytahtı’ diye bilinen ünlü bir gezi ve dinlenme yeridir. Beytahtı, özellikle yaz aylarında piknik yapmaya gelen Erzincan halkı ile içme ve çamur banyolarına gelen ziyaretçilerle dolup taşar. Burası, eski Horhor bataklığı ile Beytahtı bataklığının bulunduğu geniş bir alandır.

Halk arasında ‘Ekşisu’ olarak da adlandırılan Böğert Maden Suyu iki ayrı kaynaktan çıkar. Karayolunun hemen altından kaynayan ve asıl Ekşisu diye bilinen su, bikarbonatlı, kalsiyum, magnezyum ve karbondioksitlidir. İçimi güzel ve midevi olan bu suya halk çok rağbet göstermektedir. Ekşisu’yun 20 metre kadar ilerisinde kaynayan ve kükürtkükürtdioksit içeren suya ise halk, çıkış esnasında gürültü yaptığı için ‘Horhor’ adını vermiştir. Tesisler yapılıp kontrol altına alınmadan önce bu suda yıkananlardan gaz zehirlenmesi nedeniyle ölenlerin bulunduğuna dair kayıtlara rastlanmıştır. Her iki kaynağın temperatürü 1314°C, radyoaktiviteleri 0.930.83 eman, pH değerleri 6.26.1 arasında değişmektedir. Debileri ise yüksektir. (5 litre/saniye)

Böğert Maden Suyu’nun total mineralizasyonu 1 gramın altındadır. Bu nedenle içeriğinin endikasyon etkisi de doğal olarak daha az olacaktır. Buna karşılık karbondioksit oranının litrede 2 grama yaklaştığı görülür. Bikarbonatlı toprak kalevili olan bu şifalı su, adeta maden suyu üzelliğindedir. Sindirim sistemi, karaciğer ve böbrekler üzerinde güçlü bir etki gösterir. Horhor suyunun bileşiminin de aşağı yukarı aynı olmasına rağmen, buradaki karbondioksit miktarı daha azdır. Yine de aynı medikal endikasyonlar gözlenecektir.

Beytahtı, çeşmelerinden sekiz değişik özellikte su akan ve çok ilginç jeolojik yapısı olan bir yerdir. Belediye tarafından yapılan şişeleme tesisi aracılığıyla çok daha geniş kitlelere sunulan bu su, aynı zamanda yurtdışına da gönderilmekte ve böylelikle yöre ekonomisine katkıda bulunmaktadır. Suyun sızıntılarının değerlendirildiği çamur banyoları ise, romatizma ve uyuz hastalığından şikâyetçi olanlara şifa olmaktadır.

İnişdibi İçmesi ve İnişdibi Maden Suyu

Giresun-Merkez ilçede ise aynı görevi İnişdibi İçmesi ve İnişdibi Maden Suyu görür. Ulaşımın mümkün olduğu içme kaynağı sahilden 27 kilometre içeridedir. Araçlar kaynağa kadar çıkabilirler. Karaciğer, safra kesesi ve safra yolları, böbrek taşları, idrar yollarındaki kumlar ve bu rahatsızlıklardan doğan sancılı hallerde önerilen bir sudur. Aynı yerde işletmeye açılan dolum tesisleri aracılığıyla, bu şifalı suyun şişelenerek il ve yurt çapında pazarlanması yoluna gidilmiştir. Günde 10 bin civarında olan dolum kapasitesi işletmenin daha modern bir hale getirilmesiyle fazlalaşacaktır.

Tamzara Köyü Maden Suyu

Şebinkarahisar ilçesine bağlı Tamzara köyünde bulunan Tamzara Köyü Maden Suyu da yöre halkı tarafından çok tutulan kaynaklardır. Tamzara köyünün ilçeye çok yakın olması nedeniyle bu içmeye ‘Şebinkarahisar İçmesi’ adı da verilir. Burası, yaz aylarında şifa bulmak amacıyla akın eden binlerce hastayla dolup taşar. Sıcak olan suyu, mide, bağırsak, böbrek, safra yollan ve karaciğer rahatsızlıkları için çok yararlıdır.

Taşdelen Suyu

Taşdelen Suyu, İstanbul ilinde Beykoz-Şile yolu bölgesinde bulunan bir şifalı kaynak suyudur.

Taşdelen Suyu’nun sağlığa ne kadar yararlı olduğu gerçeğine gelince; suda bulunan serbest karbon, kaynaktan çıkıncaya kadar bir karışıma uğramadığından suda kalmakta ye bu da sindirimi kolaylaştırdığı gibi, böbreklerdeki kum ve taşların erimesini de sağlamaktadır. Bu özelliğinin halk arasında bilindiği ve çıktığı arazideki taşları erittiği içindir ki, suya Taşdelen adı verilmiştir. Nitekim, suların toplandığı dehlizin ağzına konulan 5 santim kalınlığındaki mermer blok üç yıl içinde erimekte ve her üç yılda bir yenilenmektedir.

Kumdöken Suyu

Kumdöken Suyu, İstanbul ilinde Beykoz-Anadolu Kavağı bölgesinde bulunan bir şifalı kaynak suyudur. Kumdöken suyunun böbrek hastalıklarına iyi geldiği bilinmektedir.

Deliömer Kaplıcası

Deliömer Kaplıcası; Cumaovası yönünde, 12 kilometre uzaklıkta Deliömer köyündedir. Böbrek hastalıklarına yararlı bir sudur.

Akyaka Maden Suyu

Akyaka Maden Suyu, Kars ili Akyaka ilçesindedir. ‘Akyaka Şifalı Suyu’ diye de anılır. Romatizma ve böbrek hastalıklarına iyi gelen bir sudur.

Soğanlı Çayı

Dutlu lçmeleri’nin yakınlarında bir diğer şifalı kaynak, Soğanlı Çayı Tedavisi yer alır. Soğanlı Çayı’nın kenarında, karaciğer ve böbrek taşlarına olan yararı nedeniyle yoğun talep gören şifalı bir kaynaktır. Hastalar içmelerin konaklama ve sosyal tesislerinden yararlanırlar. Yeşilhisar’ın Erdemsin Maden Suyu da, yöre halkının rağbet ettiği şifalı su kaynaklarından biridir.

Hasan Alp Maden Suyu

Hasan Alp Maden Suyu, İl merkezine 12 kilometre uzaklıktaki Hasan Alp köyünden kaynamaktadır. Hasan Alp Maden suyu, mide, karaciğer ve böbrek hastalıklarında tercih edilen bir sudur.