Menteşe Kaplıcası

Manisa ili Soma ilçesi sınırları içerisinde bulunan Menteşe Kaplıcası kadın hastalıklarına iyi gelir. Ağrılı sendromları rahatlatıcı özelliği vardır.

Sultaniye Kaplıcaları

Muğla ili Köyceğiz ilçesinde bulunan Sultaniye Kaplıcaları, bazı tarihçilere göre, M.Ö. 1000 yıllarında Kaunoslular tarafından işletilmiştir. Kaplıcalar, daha sonra Bizanslılar zamanında yeni ilaveler yapılarak genişletilmiştir. Eski kalıntıları çevreye yayılmış durumdadır. Bir kısmı ise gölün suları altında kalmıştır.

Sultaniye’nin şifalı sulan, içerik yönünden yurdumuzun en önemli suları arasında yer alır. ‘Kapniç Girmesi’ ya da ‘Sultaniye Termal Turizm Merkezi’ adıyla da anılan bu kaplıcalar üç ayrı kaynaktan oluşmuştur.

a) Büyük Hamam: Temperatürü 3839°Colup, radyoak

tivitesi çok yüksektir. (126 eman)

b) Kubbeli Hamam: Radyoaktivitesi 27 emandır.

c) Soğuk Kaynak: Temperatürü 31.5°C, radyoaktivitesi 37 emandır.

Sultaniye Kaplıcaları, bir bütün olarak, sodyum klorürlü ılıca ve içmeler grubuna dahildir. Suyu, yöredeki diğer kaynaklarla aynı bileşimi gösterir. Klorür, sodyum, hidrojen sülfür ve bromürlüdür. Kaynakların bazılarında radon gazı oranı yüksektir. Temperatürleri 31.5°C ile 41.9°C arasında değişir. pH değerleri 6.40 – 6.74 arasındadır. Toplam debileri 42 İt/sn. olup, günde 10.000 kişinin banyo yapmasına yetecek kapasitededir.

Bu grup sular, yörenin diğer sularından, içlerindeki etkin unsurların fazlalığıyla ayrılmaktadır. Yüksek oranda tuz içermeleriyle dikkati çekerler. Litrede 1830 gramarasında tuz içerirler. Şu halde, deniz suyuna yakın yoğunlukta olup, tuzlu sular sınıfına girmektedirler. İkinci dikkati çeken husus; her birinde bulunan yüksek orandaki hidrojen sülfürdür. 10 miligram civarında olan bu unsur, maden suyuna kükürtlü su karakterini de kazandırır. Diğer taraftan, bazı kaynaklarda 30 emanın üstüne çıkan radyoaktif özelliği de dikkati çeken bir diğer husustur. Büyük Hamam kaynağının radyoaktivitesi 126 eman gibi çok yüksek bir değere ulaşmıştır. Suların sıcaklığı dış uygulamalara imkân verecek düzeydedir. Bunların bir kısmı 30-36°C, diğerleri ise 40°C’ye ulaşan sıcaklık derecelerine sahiptir.

Bütün bu saydığımız özelliklerin dış uygulamalarda olumlu etk ‘eri görülür. Daha ziyade tuzluluğun ve kükürt unsurunun kronik iltihaplar üzerindeki etkisi dikkate alınmalıdır. Tuzlu suların rezolutif özelliği, kükürdün antienfeksiyöz ve antienflamatuvar tesirini kuvvetlendirecektir. Ilımlı düzeyde bulunan termalite, antispazmodik ve sedatif etkisiyle değer kazanır. Dolayısıyla banyo tedavisi; romatizma, nevrit ve poliyomiyelitlerde, kadın hastalıklarında, ruhsal yorgunluklarda çok yararlıdır.

İçerdiği 12 çeşit mineral ile dünyada ikinci sırada yer alan Sultaniye Kaplıcaları; Köyceğiz’e 32 kilometre  uzaklıkta olup, göl üzerinden veya denizden motorla ulaşmak da mümkündür.

Çiftehan Kaplıcaları

Niğde ili Ulukışla ilçesine yaklaşık olarak 22 kilometre uzaklıkta bulunan Çiftehan bucağındaki Çiftehan Kaplıcaları, Niğde’nin en önemli şifalı su kaynağı olarak bilinmektedir. Kaplıca alanının denizden 1020 metre yükseklikte olduğu bu bölge, tarihin çok eski dönemlerinden bu yana ününü korumuş ve tedavi olmak isteyenlerin istilasına uğramıştır.

Yapılan arkeolojik araştırmalara göre; burası Etiler zamanından beri önemli bir yerleşme merkezi olarak kullanıla gelmiştir. Kazılarda Eti, Frig, Roma devirlerine ait seramik kalıntılarına rastlanmıştır. Örneğin; eski havuzun temel bölümleri Roma dönemine atittir. Bugün hâlâ kullanılan havuzlu banyolar, Selçuklular tarafından yaptırılmıştır. Havuzlu banyo, Selçuklu mimarisinin özgün örneklerinden birisi olarak dikkati çeker. Kadın ve erkeklere ait iki bölümden oluşan ve çiftehamam tarzında inşa edilen binanın her iki kısmı birer kubbe ile örtülüdür. Selçuklular tarafından yoğun olarak işletilen ve günümüze dek ulaşan kaplıcaların en başta gelenlerindendir. Bugünkü kaplıca binaları ise, 1974 yılında Nihat Güner ve Fuat Kınıkoğlu’nun ortaklaşa çalışmaları sonucu yapılmıştır.

Çiftehan Kaplıcaları, madeni az ılıca ve içmeler grubunda değerlendirilmiş olup, suyu sodyum sülfat, klorür, kalsiyum ve radonludur. Çiftehan’da çok sayıda kaynak bulunmakta, bunların arasında fiziksel özellikler açısından farklılıklar gösteren 6 kaynak dikkati çekmektedir.

Bunlardan Çeşme Kaynağı’nın temperatürü 22°C, radyoaktivitesi 11.23 emandır. Suyu, oligometalik acı bir sudur, bileşimi diğerleriyle benzer özellikler gösterir. Ancak içerdiği tuz miktarı daha azdır. Suyun içine az miktarda karbondioksit katıldığı takdirde sofra suyu olarak değerlendirilebilecek bir sudur. Bu şekliyle kullanıldığında diüretik etki gösterir.

Çelikli Kaynak, Mahmut Suyu, Kükürtlü Kaynak, Çamaşırlık Kaynağı ve Çiftehan Boru Suyu olarak adlandırılan diğer kaynakların temperatürleri 2253°C, pH değerleri 7.37.9, radyo aktiviteleri 1.111.23 eman arasında değişmektedir. Bileşimleri hemen hemen birbirinin aynıdır. Bunlar, litrede 2 gram civarında total mineralizasyon içeren acı sulardır. ‘Acı Su’ deyimi, bilindiği gibi toprak alkali sülfatlı sulara verilen bir isimdir. Yüzeye çıkarken geçtiği tabakalardan az miktarda tuz yüklenmiş olduğundan, Çiftehan suları tuzlu acı sular alt grubuna da girer. Termaliteleri yüksektir. Gazları yoktur. Bu içerikleriyle, halkın da alışageldiği şekilde, öncelikle dış uygulamalarda değerlendirilme yoluna gidilmelidir. Bu uygulamalar, özellikle lokomotör sistemin ağrılı hastalıklarına iyi gelir.

Burada bir konuya değinmekte yarar vardır: Romatizma denildiği zaman halk daima homojen bir hastalığın varlığını düşünür. Aslında, romatizma adı altında çok sayıda sendrom grubu bulunmaktadır. Bunların ortak özellikleri, evolüsyonlarının başlangıcında, ortasında veya sonunda, lokomotör sistemin ağrı ve tutukluklarıyla ilgili tabloda yer almalarıdır. Kürler, romatizmal sendromların akut devrelerinde kontrendikedir. Genellikle halkın ‘Sarı su’ diye adlandırdığı, eklemlerde sıvı toplanması vakalarında kaplıca tavsiye edilmez. Aktif dönem geçirildikten sonra, ayrıca ileri yaşlarda görülen çeşitli nedenlere bağlı artroz denilen eklem kireçlenmesi veya dejeneratif romatizmalarda, bazı bel fıtıklarında, buna bağlı siyatik ağrılarında, kalça eklemi kireçlenmelerinde bu kürlerden fayda sağlanır. Bu arada spaztik kolitler, karın içinde spazmdan doğan ve lezyona bağlı olmayan ağrılı sendromlar endikasyon yönünden dikkate alınabilir. Bu suların, böbrek taşlarının düşmesi esnasında üreter üzerinde spazmodik etkisi beklenir. Soğutularak içme kürleri şeklinde kullanılması da önerilebilir. Bu kürlerde sular, karaciğer ve safra kesesi üzerinde hafif bir etki oluşturabilirler. İçme kürlerinin bu tesiriyle, banyo uygulamalarının sedatif etkisi birleştirildiğinde, safra kesesi taşları, karaciğer iltihap sekelleri, kolesistektomi belirtileri endikasyon kazanırlar.

Banyo tedavisi; romatizma, kadın hastalıkları, nevralji, nevrit, polinevrit ve deri hastalıklarına iyi gelir. Sudaki bro t mür nedeniyle teskin edici bir etkisi vardır. İçme tedavisi ise; böbrek ve metabolizma bozukluğundan ileri gelen şişmanlık ve gut gibi hastalıklara önerilir. İçildiğinde laksatif etki eder. Özellikle, cilt hastalıkları üzerinde yaptığı olumlu etki, Mısır Kraliçesi Kleopatra’nın bu kaplıcalara kadar gelerek yıkandığı ve güzelliğini ona borçlu olduğu söylencesinin çıkarılmasına neden olmuştur. Bunun doğru olup olmadığı her ne kadar tartışılacak bir konu olsa da, kaplıca sularının şifalı olduğu, tedavi görenlerin vücutlarının güçlendiği, zindelik kazandığı bir gerçektir.

11 Özel İdaresi tarafından işletilen Çiftehan Kaplıcalarında; ikisi tarihi olmak üzere beş adet genel tedavi havuzu, elli üç adet özel banyo ve çok sayıda sıra banyo bulunur. Kaplıcanın Fizik Tedavi Ünitesi, bu konuda gereksinimi olan hastalara her türlü tıbbi yardımı sağlar. Konaklama, 1500 yataklı tesiste yapılabilmekte ise de, ancak bu rakam bile ihtiyacı karşılayamamaktadır. 13 ayrı motel, 169 tek kişilik oda ve 75 prefabrik ev yapımı yine yeterli olmamış, son olarak iki yıldızlı Otel Çiftehan devreye sokulmuştur. Termal hizmetin de verildiği otel, 50 odada 100 yataklıdır

Çimil Ilıcası

Rize ili Merkez ilçesine yaklaşık 10 kilometre uzaklıkta bulunan Çimil Yaylasında bulunan Çimil Ilıcası’nın hem içmesi, hem de banyosu vardır. Banyo tedavisi; romatizma, bel ağrıları ve eklem tutukluklarına iyi gelir, mide ağrılarını giderir. İçme tedavisinin ise; idrar yolları hastalıkları ile kabızlığı giderici olumlu etkisi vardır.Ilıcaya gelenler, buradaki kısıtlı sayıdaki konaklama tesislerinin yetersiz kalması halinde, İkizdere’deki otellerde ya da köy evlerinde konaklarlar.

Emirfakılı Kaplıcası

Emirfakılı Kaplıcası, Uşak ilinin Merkez ilçesi Güre beldesine 10 kilometre uzaklıktaki Emirfakılı köyünün yakınlarında bulunan bir doğal kaynaktır. Uşak ilinin en önemli ve yöre halkı tarafından rağbet gören kaplıcalarından bir tanesidir. Özel kişi mülkiyetinde bulunan bu kaplıca 1976’dan günümüze dek halka hizmet sunmaktadır. Emirfakılı Kaplıcası saniyede 6 litre debiye ve ortalama olarak 36 derecede sıcaklıktadır.

Romatizmal hastalıklar, kırık-çıkık sekelleri, ağrılı hastalıklar gibi hastalıklara iyi geldiği bilinmektedir.

Aksaz Kaplıcası

Uşak ili Ulubey ilçesine bağlı Bekimiş köyü yakınında Aksaz deresinde bulunan Aksaz kaplıcası yaklaşık olarak saniyede 4 lt debiye sahiptir. Deniz seviyesinden 650 metre yükseklikte bulunan kaplıcanın kaynak suyu Aksaz Çayı kenarındaki bir granit kayasının dibinden kaynamaktadır. Sıcaklığı yaklaşık olarak 39 derecedir. Aksaz kaplıcasının ağrı, felç, sancı ve cilt rahatsızlıklarına iyi geldiği bilinmektedir.

Yerköy Kaplıcası

Yozgat ili, Yerköy ilçesinde bulunan bu kaplıca , klorlu, sülfatlı sular grubundan olup ortalama sıcaklığı 44 derecedir. Halk arasında uyuz hamamı olarak da bilinen bu alanda, kaplıca sularının oluşturduğu göletlerde çamur banyosu da yapılmaktadır.

Suyunda sodyum, kalsiyum, magnezyum, demir-alüminyum, sülfat, klorür, hidrokarbonat ve nitrat iyonu bulunmakta olup, ayrıca metaslikat asidi içermektedir. Aynı zamanda kaplıca nevrit, kronik romatizmal hastalıklar, çeşitli ağrılı hastalıklar, cilt hastalıkları, kadın hastalıkları, nevralji hastalıklarının tedavisinde kullanılmakta olup, çamur kürleri de bulunmaktadır.

Karaçayır Kaplıcası ile Aşağıçayır Kaplıcası

Karaçayır Kaplıcası ile Aşağıçayır Kaplıcası , Merkez ilçeye bağlı olan Kozlu beldesinde bulunan iki şifalı su kaynağıdır. İl merkezine 20 kilometre uzaklıktadır. Aşağıçayır kaplıcasının mide , bağırsak ve karaciğer hastalıklarına iyi geldiği bilinmektedir. Suyun temperatürü 28°C’dir. Yaklaşık olarak saniyede 10 litre su akmaktadır. İçme tarzında kullanıldığında mide, bağırsak ve karaciğer safra yolları üzerinde etki gösteren bu Kaplıca suyu dış uygulamada ise içerdiği radyoaktif elementler sayesinde ağrılı sendromlarda olumlu etki göstermektedir. Ilıksu Kaplıcası, İl Özel İdaresi tarafından yatırım programına alınmıştır. Dolayısıyla şuanda kaplıca üzerinde ya da çevresinde herhangi bir tesis yapımına izin verilmemektedir.

Yalova Termal Kaplıcaları

Yalova, Marmara Denizi kıyısında, doğal güzelliği ve turistik önemi haiz sahil şeridiyle, en çok ilgi çeken illerimiz arasında ilk sıralarda yer alır. Ancak asıl ününü, tarihi ve şifalı kaplıcalarıyla kazanmıştır. Bu herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Bu ün, il merkezine 12 kilometre uzaklıkta, Gökçedere ve Üvezpınar köyleri arasında, ormanlık bir arazide bulunan Yalova Kaplıcalarına aittir.

Kaplıcaların çok eski bir geçmişi vardır. Yunan, Roma Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde işletilmiş ve bir sağlık tesisi olarak kullanılmıştır. Bazı araştırmacı ve yazarlar, tarihte ‘Pythia’ adıyla ünlenen kaplıcaların, M.Ö. 2000 yılında meydana gelen bir deprem sonucu oluşan Yalova Kaplıcaları olduğunu iddia ederler ki, bu doğru değildir. Çünkü Pythia, Bursa’daki Çekirge yöresine verilen bir isimdir. The-ofan, Bizans imparatoru Jüstinyen’in eşi güzel Theodora’nın, 525 yılında 4000 kişilik maiyetiyle birlikte Pythia’ya gelerek günlerce zevk ve sefa sürdüğünü yazar. Avrupalıların, lmparatoriçe Theodara’nın gittiği Çekirge’deki Eski Kaplıca’ya ‘Theodora Hamamı’ adını vermeleri boşuna değildir. Buradan da anlaşılacağı üzere, Yalova, eski Pythia kenti değildir. Ram-say’ın bildirdiğine göre; Yalova’nın eski adı ‘”Plylai’dir. Haçlı Seferleri’nin tarihini yazanlar, Yalova’yı ‘Helenapolis’ olarak tanımlarlar ki, bu tanım daha doğrudur.

Aslında Helenapolis şehri, tam olarak şimdiki Yalova’nın bulunduğu yerde değildir. Yalova’dan Karamürsel’e doğru gidilirken, deniz kenarında, Helenapolis şehrinin kalıntıları görülür. Evliya Çelebi de, kaplıcanın yapılışını anlatırken, bugünkü Yalova’nın eski Helenapolis şehri olmadığını bildirmektedir.

Evliya Çelebi’nin aktardığına göre; Bizanslı Yanko’nun kızı Helena bir hastalığa tutulur. Kirpikleri ve kaşları dökülür. Doktorlar çare bulamazlar ve kızı hava değişim için bu yöreye getirirler. Kızcağız, dağlar arasından kaynayan sıcak sularla hem yıkanır, hem de susuzluğunu giderir. Kırk gün içinde de tamamiyle iyileşir. Babası, kızını böyle sapasağlam görünce sevinir ve kaynakların üzerine birkaç hamam yaptırır. Bugün, suyun kaynağında görülen kemer o zamanın anısıdır.

Helena, bilindiği gibi, ünlü Bizans İmparatoru Konstantinen annesidir. Kudüs’e gidip döndüğünde, kendisini büyük bir hastalıktan kurtadığı için, bu civarda hastane ve saraylar yaptırır. Oğlu Konstantin de buraya annesinin adını vererek Helenapolis şehrini kurar, geliştirir. Şimdiki kaplıcaların üst kısmında görülen sütunlu yıkıntılar da bu devirden kalmadır.

Şehir, Osmanlı Türkleri tarafından, ilk kez ‘Karayalva-çoğlu’ namlı bir bey tarafından alınmış ve artık harabolmaya yüz tutan Helenapolis yerine, kaplıcalara daha yakın yerde bugünkü Yalova şehri kurulmuştur. Osmanlı döneminde ‘Hamam Yerleri’ adı verilen kaplıcalardan, önceleri yöre halkı ya-rarlanmışsa da, sonraları yabancı bir şirkete işletilmek üzere devredilmiştir. Bu.şirket tarafından modern otel ve gazinolar yapılmış, hamamlar yeni baştan ele alınarak tamir ettirilmiştir. II. Abdülhamit zamanında, İstanbul’un Rum ve levanten doktorlarının ısrarlı tavsiyeleri üzerine burası, hem sağlık, hem de bir sayfiye yeri olarak ün kazanmıştır.

Yalova’da ilk arkeolojik araştırmalar, 1933 yılında, Prof. Dr. Arif Müfid Mansel tarafından yapılmış ve kaplıca yakınlarında antik hamam kalıntıları bulunmuştur. 1970 yılında yapılan kazılar sonucunda ise, çok sayıda yapı izleri gün-yüzüne çıkarılmıştır.

Atatürk, ilk kez Yalova’ya 1927 yılında uğramış ve daha sonra birkaç kez Savarona yatıyla gelerek burada dinlenmiştir. Bu gelişmeler üzerine, ayrı tarih ve ayrı yerlerde Atatürk köşkleri inşa ettirilmiştir. Bu köşklerin en önemlileri; Millet Çiftliği’ndeki Atatürk Köşkü, Baltacı Çiftliği Köşkü, Cumhurbaşkanlığı Köşkü ve Yalova Termal Otel’deki Atatürk Oda-sı’dır. Atatürk’ün sağlığında tüm haklarıyla birlikte Sağlık Bakanlığı işletim ve denetimine aktarılan Yalova Kaplıcaları, birkaç kez el değiştirmesine rağmen, geçen süre zarfında yapılan yatırım ve eklentilerle bugünkü Yalova Termal Tesisleri haline gelmiştir. Burada bulunan tüm tarihi eser ve müzelerin yönetimi ise, eskiden olduğu gibi, yine TBMM’nde kalmıştır.

Deniz seviyesinden100 metreyükseklikte bulunan kaplıca alanında, birbirinden farklı özellikler gösteren dört kaynak bulunmaktadır:

a) Yalova Asıl Kaynak: Tempera türü57°C, pH değeri 7.66, radyoaktivitesi 2.89 emandır.

b) Valide Hanım Kurnabaşı: Temperatürü56°C, pH değeri 7.46’dır.

c) Valide Hanım Kaynağı: ‘Yeni Kaplıca’ diye de bilinen bu kaynağın temperatürü640C, pH değeri 7.48, radyoaktivitesi 0.57 emandır.

d) Yalova Göz Suyu: Temperatürü55°C, pH değeri 6.88, radyoaktivitesi 4.2 emandır.

Toplam debi miktarı 16 It/sn. (günlük 1700 ton) olan bu kaynaklar, madeni az ılıca ve içmeler grubunda değerlendirilirler. Hemen hepsi sülfat, sodyum, kalsiyum ve az miktarda da florür içerirler. Toplam mineralizasyonu 1.435 mg/lt.dir. Kaynak başlarında hafif kükürt kokusu duyulur. Bu durum, sülfatlı suların bir özelliğidir. Organik maddelerin sülfatları indirgemesi sonucu bir miktar kükürtlü hidrojen gazı çıkar.’ Organik madde yanıp bitince bu koku da kaybolur.

Düşük mineralizasyona sahip kaplıcanın suları, daha ziyade banyo tarzında kullanılmaktadır. İçmeye pek elverişli değildir. Ancak içildiğinde, hafif diüretik ve mülayim etki yapar. Esas uygulama banyo ve duş kürleri olsa da, son zamanlarda çamur banyoları da büyük rağbet görmektedir..

Yalova Kaplıcalarından yararlanan hastaların başında romatizmalılar gelir. Buyyo romatizması sekelleri, romatoid artrit, spondilit, rizomelik ve spondilo artrozlar, diğer artroz-lar, siyatik, kırık-çıkık sekelleri, eklem yapışıklıkları, kramp tarzında ağrılar oluşturan bacak atardamarlarından damar tıkanıklıkları vs. banyo, duş, çamur, sualtı masajı ve buğulama ‘buhar banyosu’ tedavileriyle çok çabuk şifa bulur. Nevralji, nevrit ve nevrasteni hastaları, elektrikli banyo ve sualtı rha-sajlarıyla kısa sürede iyi olurlar. Hemipleji ve diğer felçler, büyük tedavi havuzlarında yapılacak egzersizlerden, banyo ve lokal masajlardan çok yararlanırlar. Gutlulara, banyo ve sualtı masajları çok iyi gelir.

Yalova Kaplıcaları, uygulanan muhtelif termal kürler ve diğer modern tedavi yöntemlerinin yanı sıra, dinlenme ve huzurlu bir ortam için ideal bir yerdir. Gül bahçeleri ve mis gibi kokulu envai çeşit çiçek ve ağaçlar, nevrastenikler ve yorgun beyinler için, yeniden hayat bulmanın ve zindelik kazanmanın en güzel ortamını oluştururlar. Nörovejetatif düzensizliğe bağlı yüksek tansiyonlular, 21 günlük banyo ve dinlenmeden sonra, çoğu kez eskisinden daha sağlıklı bir şekilde kaplıcalardan ayrılırlar.

Göz Suyu kaynağında yapılan göz banyosundan, konjonktivit ve keratitlerin iyileştiği görülmektedir. Sudaki madenlerin tam iyonize ve kolloidal halde bulunması ve diğer tespit edilemeyen hayati özellikler, çok nazik bir organ olan göz zarlarının tedavisinde yararlı olmaktadır.

Yalova Kaplıcâları’nın sıcak suları, genellikle romatizmal sendromlar başta olmak üzere, hareket sisteminin ağrılı

hastalıklarında değerlendirilir. Ayrıca, ameliyat geçirmiş ağrılı batın hastalıklarında, kronik iltihaplı ve ağrılı kadın hastalıklarında, yine ağrılı böbrek ve idrar yollan hastalıklarında çok yararlıdır.

İçme ile birlikte yapılan banyo uygulamaları; diyabet, şişmanlık gibi metabolizma hastalıklarında, kanda biriken kolesterin, lipit gibi yağ cisimlerinin temizlenmesinde, fazla ürik asit birikiminin idrar yoluyla dışarı atılmasında etkili olur.

İç hastalıklar üzerinde de endikasyon etkisinin yüksek olduğu tespit edilmiştir. Karaciğer iltihaplanmalarında, siroz hastalığının tedavisinde, safra kesesi hastalıklarında, bunun yanı sıra mide ve bağırsak hastalıkları, kabızlık, çeşitli parazit türlerinin tedavileri, hemoroid vs. gibi birçok hastalıkta, ilk önce önerilecek sulardandır.

Modern tesislere sahip Yalova Kaplıcalarında; biri kapalı olmak üzere, iki adet termal yüzme havuzu, Bizans döneminden kalma tarihi Kurşunlu Hamam, kadın ve erkeklere ayrı ayrı tahsis edilen yine tarihi Valide Hamamı ‘Yeni Hamam’, sıra banyolar, yirmi altı adet özel kabinli Sultan Banyosu, dokuzu suit toplam yüz bir adet özel banyo odası, çamur banyoları, hidroterapi, masaj, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon üniteleri, jimnastik salonları vs. gibi bir termal merkezde bulunması gerekli her şey mevcuttur. Kaplıcada; banyo, içme, inhalasyon, duş, çamur, masaj ve sualtı masajı, elektroterapi, hidroterapi, fizyoterapi gibi her türlü uygulama, modern cihazlar eşliğinde ve uzman doktor kontrolünde yapılabilmektedir.

Tesis bünyesindeki sosyal ve yardımcı üniteler, her ihtiyacı karşılayacak düzeydedir. Konaklama ise, toplam yatak kapasitesi 1650 civarında olan otellerle karşılanmaktadır. Termal sudan yararlanan kaplıca işletmesine dahil otellerden; Termal Çamlık Otel (83 odada 174 yatak kapasitesiyle), Çınar Termal Hotel (17 odada 36 yatak kapasitesiyle)

Soyav Termal Hatel (101 odada 212 yatak kapasitesiyle), üç yıldızlı Türksev Yalova Termal Otel (101 odada 212 yatak kapasitesiyle) hizmet vermektedir. Termal sudan yararlanan, ancak kaplıca bünyesinde yer almayan konaklama tesislerinin belli başlıları ise şunlardır: 10 odada 20 yatak kapasitesiyle tek yıldızlı Dinana Otel, 28 odada 80 yatak kapasitesiyle Yeni Park Otel, 33 odada 67 yatak kapasitesiyle tek yıldızlı Ferah Oteli ve iki yıldızlı Gökçedere Otel. Ayrıca, gerek Gökçedere, gerekse Üvezpınar köylerinde, termal sulu köy pansiyonlarından da yararlanmak mümkündür.

Şavşat Ilıca Kaplıcası

Ilıca Kaplıcası: Şavşat’a 12 kilometre uzaklıktaki İlıca köyündedir. Bu nedenle ‘Ilıca Köyü Çermiği’ diye de bilinir. Suyu; romatizma ve siyatik gibi ağrılı hastalıkların tedavisin¬de etkilidir. Oteli ve sosyal tesisleri vardır