Balçova Kaplıcaları

Balçova Kaplıcaları, Türkiye’nin en büyük ve en modern tesislerinden biri, belki de birincisi, Balçova’da, Çeşme yolu üzerinde, eskinin ünlü İnciraltı plajlarına giden yolun tam karşısına düşen da.ğın eteğindeki bir dere yatağındadır. Balçova Kaplıcaları diye bilinen bu kaplıcaların tarihi ve ünü çok eskilere gitmektedir. Strabon ve daha birçok tarihçi ve gezgin, bıraktıkları eserlerde Agamemnon Kaplıcalan’ndan söz etmişlerdir.

Tarihi kaynaklara göre; romatizma ve siyatikten aşırı derecede rahatsız olan zamanın Akad’lar kralı, derdine deva bulmak amacıyla bazı kişileri görevlendirir. Bunlar arasından Agamemnon adındaki komutan, İzmir’Symra’yakınlarında bir kaplıca kaynağı olduğunu ve burada banyo yapıldığı zaman romatizma ve siyatikten kaynaklanan rahatsızlıkların sona erdiğini söyler. Kral, kaplıcada tedavi olmayı kabul eder ve banyo almaya başlar. Kısa bir süre sonra da şikâyetçi olduğu tüm hastalıklarından kurtulur. Sağlığına tekrar kavuşmasına yardımcı olan ve kendisine şifalı suları öneren Agamemnon’a ödül olarak hem kızını, hem de kaplıcayı verir. Agamemnon bu kaplıcayı ölünceye kadar çalıştırır. Ancak öldükten sonra kaplıca yavaş yavaş unutulur ve bir süre sonra da harap olur yıkılır. 1763 yılında Elfons Meil adındaki bir Fransız, tarihi kaynaklar üzerinden hareket ederek kaplıcayı yeniden ortaya çıkarır ve kaplıca üzerinde yeni tesislerin kurulmasına, o zamanın yöneticilerini ikna etmek suretiyle ön ayak olur. Yakın tarihlere kadar kaplıca üzerinde beş katlı konaklama tesislerinin bulunduğu, birçok yerli ve yabancı romatizmalı, siyatikli hastanın burada tedavi edildiği, günümüze dek ulaşan belgelerden anlaşılmaktadır. Ancak, tarihi kayıtların günbe gün çoğalması ve farklı geçmişlerin ortaya dökülmesi, bu geçmişler üzerinde yeni yorumların yapılmasına ve kaplıcanın bilinen tarihinden çok daha farklı öykülerin ortaya atılmasına neden olmuştur. Örneğin; M.Ö.310290 yıllarına dayandırılan yeni bir belgede, “…Akad’ların başkomutanı Agamemnon, bu kaplıcalara Truva Savaşı dönüşü İzmir’e geldiğinde uğramış, çamur banyosu ve şifalı sular kendisini ve askerlerini iyileştirince, sonradan adıyla anılacak ilk tesisleri yaptırmıştır.” denilmektedir.

Balçova ilçesinde 1980’li yıllarda yapılan sondaj çalışmaları, 100 metre derinlikte, 124°C sıcaklıkta su ve su buharının bulunduğunu haber vermiştir. 1983 yılı başından itibaren 150 metre derinliğe kadar inilmiş ve açılan 14 kuyudan gerçek rezervi tespit etmek mümkün olabilmiştir. Bu rezervin 70100.000 konutun ısıtılmasını sağlayacak büyüklükte olduğu görülmüştür.

Deniz seviyesinden 25 metre yükseklikte olan Balçova yöresinin çam ağaçlarıyla örtülü olması, hastaların bol bol temiz hava solumalarına ve olağanüstü bir panaromaya bakarak hoşça vakit geçirmelerine yardımcı olan etkenlerdir.

Madeni az ‘oligometalik’ sular sınıfında incelenen Agamemnon Kaplıcalarımın suyu; sodyum bikarbonatlı, klorürlü ve kalsiyumludur. Temperatürü 62°C, radyoaktivitesi 0.28 eman, pH değeri 6.45’tir. Bu suların iki özelliği dikkati çeker ki, birincisi hafif bikarbonat ve tuz içermeleri, ikincisi termalitelerinin yüksek olmasıdır. Bu bileşimiyle sodyum bikarbonatlı, yani alkalik bikarbonatlı sular grubuna da girmektedir. Total mineralizasyonu, bileşimine tuz karışmasına rağmen 1 gramı ancak geçmektedir. (1.369 gr/lt) Şu halde, oligometalik maden sularının özelliklerine göre de değerlendirilmesi gerekecektir ki, doğrusu da budur.

Banyo ve çamur tedavisinden; romatizma, nevralji, nevrit, polinevrit ve kadın hastalıklarıyla seboreik dermatozlar yararlanırlar. İçme olarak kullanıldığında ise; mide, bağırsak, karaciğer ve safra kesesiyle ilgili sistemlerin salgısını az da olsa uyaracak bir etki gösterir. Bileşiminde çok az miktarda bulunan serbest karbondioksitin içime yardımcı olacağı düşünülmemelidir. İçme suyu olarak kullanılmak istendiğinde, yapay olarak karbondioksit gazının bileşime katılması yoluna gidilmelidir. Suyun bileşimindeki tuzların az miktarda bulunması nedeniyle sofra suyu olarak değerlendirilebilecek bir sudur. Fakat, sıcaklık derecesinin yüksekliği göz önüne alınacak olursa, banyo olarak değerlendirilmesinin daha doğru olacağı sonucuna varılır. Banyo uygulamalarında, sedatif ve rezolutif etkisinden yararlanılır. Özellikle, lokomotör siste, min. ağrılı hastalıklarında ağrı dindirmek ve sertleşen hareketleri yumuşatmak gayesiyle kullanılabilir. Yine, havuz içinde grup halinde yapılacak olan uygulamalarda debisinin.fazla olması (26 İt/sn) dikkate alınmalı ve bu yönüyle de değerlendirilmelidir.

Balçova Termal Tesisleri: Termal hizmetin yanı sıra, gerek Deve Dağı ile Kaya Tepesi’nin yamaçlarında, gerekse Ilıca Deresi boyunca uzanan yemyeşil ormanlık arazide yürüyüş ve bakir doğa içinde farklı geziler yapmak olanağını da sağlar. Tesis, gerek tedavi kapasitesi, gerek uygulanan programlar bakımından Türkiye’de ilk sırada yer alır. Genellikle tedavi amacına yönelik kullanılan tesiste, geniş kadrolu bir sağlık ekibi, Fizik Tedavi Merkezi’nin farklı ünitelerinde görev yapar. Bu ünitelerde uygulanan tedavi tür ve yöntemleri şunlardır:

a) Balneoterapi: Mineralli ve sıcak su banyolarıyla yapılan tedaviler,

b) Elektroterapi: Alçak, orta ve yüksek frekanslı akımlarla ve ultrason cihazlarıyla yapılan tedaviler,

c) Aktinoterapi: IR. ve UV. ile görünür ışın kümeleriyle yapılan tedaviler,

d) Kineziterapi: Bireysel veya grup halinde, su içi egzersizleri tarzında yapılan tedaviler,

e>Masaj: Genel ya da lokal, elle yapılan masaj tekniklerinin uygulandığı tedavileri kapsamaktadır. Bunların yanı sıra hastalar, hidroterapi, su altı masajları, basınçlı duş, parafin banyoları, jakuzzi, rehabilitasyon, acil yardım ve erken teşhis gibi hizmetlerden de yaralanırlar.

Bu uygulamalar yardımıyla; romatoid artrit, akut eklem’ romatizması, psoriatik artrit, sjogren ve Behçet hastalığı, yumuşak doku romatizması, artroz gibi romatizmal hastalıkların her türü, ortopedik ve nörolojik rahatsızlıklar için rehabilitasyon, ürojenital problemler, sırt ağrıları, safra kesesi rahatsızlıkları, bel ve boyun kireçlenmeleri, iltihabi eklem hastalıkları, gut, çocukluk yaşı romatizmaları, baş ağrıları giderilmekte, şişmanlar için sağlıklı zayıflama programları uygulanmakta, erken teşhise yönelik araştırmalar yapılmaktadır. Tesiste, sübjektif ve objektif muayene kriterleriyle konulan tanılar sonucu hasta, kişiye özel programa alınmakta ve rehabilitasyon prensiplerine ve uygunluğuna göre tedavi cihetine gidilmektedir.

Doktor önerisine göre uygulanan 15 ya da 21 günlük kürler sonunda, hasta hem hastalığından kurtulmuş olmakta, hem de böylesine güzel ve ideal bir ortamda eskisine nazaran çok daha zindelik kazanmaktadır.

Aynı kompleks içinde yer alan üç yıldızlı Balçova Termal Hotel ise, hem konaklama (215 odada 435 yatak ve 2 kral dairesi), hem de ortak termal hizmeti vermektedir. Rehabilitasyon merkezinde yer alan uzman kadro (fizik tedavi, romotolog, dahiliye doktorlarıyla, fizyoterapist, masör ve masözler, hidroterapi ve röntgen teknisyenleri vs.) her bir hasta için ayrı olarak planlanan uygulamalar ve bilimsel veriler doğrultusunda şikâyetlerini gidermeye çalışmaktadır.

Şifalı sular açısından zengin illerimiz arasında bulunan İzmir’de, Balçova ilçesinin yerli ve yabancı turistlerin gözde tatil yörelerinden biri haline gelmesi, bölgede yeni termal otellerin açılmasını da teşvik etmiştir. Beş yıldızlı Thermal Princess Hotel de aynı amaçlarla faaliyete geçirilen tesislerden biridir. 300 odada 600 yatak kapasitesiyle (ayrıca 10 süit ve 2 kral dairesi de bulunmaktadır) hizmet veren tesiste, termal içerikli açık ve kapalı yüzme havuzları, fizyoterapi ve genel sağlık sorunlarıyla ilgilenen uzman kadrosuyla, konaklamanın yanı sıra kaplıca tedavisi ve rehabilitasyon hizmetlerinden yararlanılmaktadır.

Şifne Kaplıcası İçme ve Çamur Banyoları

Çeşme ilçesine bağlı, eski adı ‘Reisdere’ olan Şifne beldesi de, Şifne Kaplıca, İçme ve Çamur Banyoları’yla tanınan bir beldedir. Kaplıcalar, ilçe merkezinin 5 kilometre doğusunda, Küçük Şifne Koyu’nda yer alır. Karaburun Yarımadasının batısında, sahil şeridine kuzeygüney yönünde paralel uzanan bir fay hattı, hem Çeşme Ilıcaları’nın, hem de Şifne Termal Merkezi’nin suyunu temin etmektedir.

Şifne’nin termal özelliklerinin cilt hastalıklarına iyi geldiğini anlatan bir de efsanesi vardır: “Zamanın kralının kızı amansız bir cilt hastalığına yakalanır. Köpeği de aynı şekilde tüylerini döker”ve vücudunda yaralar oluşur. Kral bir gün ava çıktığında, köpeğinin çamurların içine yatarak yuvarlandığını, vücudunun her tarafını çamurla sıvadığını ve daha sonra suya girerek yıkandığını görür. Bu olaydan sonra köpeğin vücudundaki yaralar hızla kapanır, tüyleri yeniden çıkmaya başlar. Tüyler eskisine göre daha parlak ve daha sıktır. Kral, bu çamur ve banyo suyundan yararlanması konusunda kızını ikna eder. Kız da babasının sözünü dinler ve amansız hastalığından kısa sürede kurtulur. O günden bu yana, sedef, egzema, mantar, sivilce, kan çıbanı, ter ve ayak kokularından kurtulmak isteyenler bu yöreye gelir. Şifalı su da gün geçtikçe ününe ün katar…”

Dr. Rıza Reman, ‘Balneoloji’ adlı eserinde “Çeşme’den dört İngiliz mili uzaklıkta, bir körfezin yakınında bazı sıcak su kaynaklarının hastalıkların tedavisinde kullanıldığını ve düzenli banyolarının bulunduğunu…” ünlü gezgin MacFarlam’a atfen bildirmektedir. Binalar taştan ve İtalyan mimarisi tarzında olup, Roma lmparatorluğu’nun geç devirlerinde yapılmıştır. Farlam’ın gezdiği tarihlerde, banyoların bir kısmı yıkık ve bakımsızmış. Sularını ‘almost miraculous’ deyimiyle tasvir eden, aynı zamanda bir İtalyan gemisinin kaptanı olan MacFarlam, bizzat kalçasındaki romatizma ağrılarının da bu banyolarda geçtiğini yazmıştır.

Bu bölgede pek çok kaynağın bulunduğu bilinmekteyse de, bunlardan sadece dördünden yararlanılmaktadır. Yakın aralıklarla sıralanmış olan bu kaynaklar; kaplıca, içme ve çamur banyolarının suyunu karşılayacak düzeydedir. Hemen yanıbaşında yer alan deniz ve uygun iklim koşullarıyla birleşince, dünyada bu kadar özelliği bir arada bulunduran ender bir tedavi, sağlık ve dinlence merkezi haline gelmiştir. Sonuç olarak Şifne, termalizmle dinlencenin birlikte yaşandığı çok şanslı yörelerimizden biridir.

Sodyum klorürlü ılıca ve içmeler grubunda değerlendirilen bu şifalı suları sırasıyla inceleyecek olursak;

a) Şifne Kaplıcası: Bileşiminde klorür, sodyum ve magnezyum bulunur. Temperatürü 3842°C, radyoaktivitesi

8.50 eman (0.55 m.m.c), pH değeri ise 6.767.20’dir. Total mineralizasyonu yüksektir. (33 mg/lt)

Bu kaplıca, Doğu Akdeniz ikliminin bütün özelliklerini taşıması ve suyunun da fazla sıcak olması nedeniyle, bilhassa adenitli, rotinik ve eklem tüberkülozlu hastalara çok iyi gelmektedir. Astenik, iştahsız, zayıf ve kansız kişilerde, ağır ateşli hastalıklardan sonraki nekahat hallerinde de değerli bir şifa kaynağıdır. Şifne Kaplıcaları, aynı zamanda romatizma, siyatik, kadın hastalıkları ve idrar yolu rahatsızlıklarında yararlı olur. Sık sık burnu kanayanlar için birebirdir. Bazı iltihabı ve kronik sendromlarda, iltihabi kadın hastalıklarında, kronik üst solunum yolu hastalıklarında, lokomotör sistemin ağrılı hastalıklarında, enfeksiyöz ve dejeneratif romatizmalar ve polio sekellerinde tercih edilmesi gereken bir kaplıcadır.

b) Şifne Mide Suyu: Temperatürü 20°C, radyoaktivitesi 0.84 m.m.c, pH değeri 7.4’dür. Hipostenik midelere az miktarda içilmesi şartıyla yararlı olmaktadır.

c) Şifne Çamuru: Temperatürü 1925°C, radyoaktivitesi 0.235 m.m.c.’dir. Çamur banyosundan sonra derideki kızarıklıklar saatlerce devam eder. Şifne çamuru, özellikle Prtrez türü romatizmalarda yararlıdır. Ağrıyan yerlere lokal olarak uygulanır. Buradaki çamur, dünyaca ünlü ‘Moor’ çamurunun özelliklerini taşıması bakımından değerlidir.

d) Şifne Büyük İçme: Klorür, sodyum ve magnezyum içeren bir sudur. Temperatürü 1924°C, radyoaktivitesi 7.54 eman (0.4 m.m.c), pH değeri 6.52’dir.

e) Şifne Küçük İçme: Bileşimi aynıdır. Temperatürü 25°C, radyoaktivitesi 5.3 eman, pH değeri 6.56’dır. Litresinde 40 miligram serbest karbondioksit gazı bulunur.

Bütün bu bölgede kaynayan şifalı sularda olduğu gibi, Büyük ve Küçük içmelerin sulan da kuvvetli tuzlu sular sınıfına girmektedir. Debileri saniyede 12 litredir. Büyük lçme’de, litrede 13 gram, Küçük İçme’de litrede 22 gramın üstünde tuz bulunmaktadır. Ayru her iki su oldukça fazla miktarda sülfat anyonu taşır. Bu nedenle içimi pek hoş değil

dir. Her iki içmede hakim sodyum anyonunun yanı sıra fazla miktarda magnezyumun varlığı da dikkat çekicidir. Gerek sülfat, gerek klorür ve gerekse magnezyumun birlikte bulunması, bu suların müshil etkisini ön plana çıkarmaktadır. Az miktarda alınsa bile, bu etki özellikle mide ve bağırsaklar, karaciğer, safra kesesi ve pankreas üzerinde kendini gösterir. Sistemin sökresyon ve motilitesinin güçlü bir şekilde uyarıldığı gözlenir. Aynı etkinin, anneks sistemlerin, karaciğer, safra kesesi, mide ve bağırsağın nisbeten tembellik gösterdiği vakalarda, özellikle değişik nedenlere dayanan kronik kabızlıklarda olumlu sonuçlar verdiği bilinmektedir.

Şifne suları, genelde 14-21 seansta sonuç verir. Bu süre sonunda ciltteki hücreler yenilenir, sedef hastalığı, şişmanlık, sellülit, ödem, varis gibi cilt ve dolaşım hastalıkları ortadan kalkar. Sellülitin doğal tedavisinde kullanılan termal su, şifalı çamur ve aromaterapi masajlarıyla birlikte uygulanırsa daha etkili olur. Doğrudan doğruya termal suyun uygulanması durumunda, dokularda daha fazla ödem birikimine neden olacağından, tek başına termal su tercih edilmemeli, çamur tedavisiyle birlikte, isteğe bağlı olarak aromaterapiyle takviye edilmelidir. Tekniğine göre uygulanacak sellülit masajları, mevcut rahatsızlıkları doğal yoldan giderecektir.

Şifne, sadece kaplıcaları, içmeleri ve doğal çamuruyla tanınan bir belde değildir. Dibe inip ısındıktan sonra yüzeye çıkarken birçok minerali de beraberinde getiren deniz suyu, güneş ve kumla birleşince apayrı bir şifa kaynağı oluşturur. Açık denizden gelen ‘Gerence’ rüzgârı ise, astım ve diğer solunum yolları hastalıklarına iyi gelir.

Konaklama sorununun yaşanmadığı, her türlü sosyal gereksinimin karşılandığı Şifne’de, Şifne Termal Oteli belediyeye bağlı olarak çalışan ve diğer kaplıcalar arasında özel bir yeri olan bir tesistir. Özelliği ise, kullanılan termal suyun hemen deniz kıyısından çıkmış olmasıdır. 40 odada 80 yatakla hizmet veren otelde, termal havuzlar ve uzman denetiminde yapılan çamur banyolarından en üst derecede yararlanmak mümkündür.

Çeşme Ilıcaları

Çeşme Ilıcaları, geçmiş tarihten günümüze kadar önemini korumuş şifalı su kaynaklarıdır. Bazı yazarlar, bu ılıcaların eski medeniyetlerce de işletildiğini yazarlar. Ancak, asıl ününü Osmanlı döneminde aldığı da bir gerçektir. Yaz aylarında İzmir, Ege adaları, Yunanistan, hatta Mısır’dan bile gelen hastaların bulunduğu, bu hastalar için aylar öncesinden yer ayrıltıldığı bilinmektedir. Dr. Rıza Reman, ‘Balneoloji’ adlı kitabında; Çeşme Ilıcaları suyunun ilk analizinin Osmanlı Padişahı Abdülhamit’in başkimyageri Bongovvski Paşa tarafından yapıldığını, daha sonra bu analizin Sorbonne Üniversitesi profesörlerinden M.Urban tarafından tekrarlandığını yazmaktadır.

Sodyum klorürlü ılıca ve içmeler grubuna dahil suyun içeriği çok zengindir. Klorür, sodyum, magnezyum, potasyum, kalsiyum, demir, alüminyum, klor, brom, flor, sülfat, nitrat ve hidrosülfatın yanı sıra, belli oranlarda radyoaktif madde içermektedir. Temperatürü 62°C, radyoaktivitesi 7 eman, pH değeri 6.58’dir. Türkiye’nin en fazla su akıtan kaplıcasıdır. Saniyede 15 litre debisi olan sudan günde 500 kişi yararlanmaktadır. Total mineralizasyonu yüksektir. (2.720 mg/It).

Çeşme Ilıcaları’nda tedavi edilecek hastalıkların başında romatizma gelir. Ateşli devresi geçmiş Buyyo romatizmasındaki eklem şişlikleri bu sularda çabucak kaybolur. Eklemlerin hareketi normal halini alır. Sıcak banyo kürü bitip şişlikler geçtikten sonra, hastalığın tekrarlanmaması için plajda yapılacak kum, güneş ve deniz banyosu, sağlanan yararı daha da arttıracaktır. Romatoid artritlerde ise, bir aylık kaplıca küründen büyük yarar elde edilir. Yine kaplıcayla birlikte yapılacak kum ve güneş banyosunun, hastalığın iyileşmesinde yardımı olacaktır.

Çeşme, artrozlular için ideal bir yerdir. Sodyum klorürlü suların kan dolaşımını arttırması ve deri üzerinde yarattığı uyarıcı tesirin uzun süreli olması nedeniyle, artrozlu hastaların ağrıları çabuk geçer. Ağrılar geçtikten sonra, kum ve güneş banyosuyla birlikte yapılacak deniz banyosu tedaviyi tamamlayacaktır. Diğer eklem travmalarındaki tedavi süresi ise çok daha kısa sürecektir.

Nevraljili hastalar, banyo ve çamurundan çok yararlanırlar. Özellikle nevrit ve kısmi felçlerde, sinirler çabuk rejenere olur, hasta sağlığına erken kavuşur. Eklem tüberkülozunda, adenitli, raşitik hastaların tedavisinde, ılıcada alınacak banyolarla birlikte, yöre ikliminin olumlu etkisi görülür. Kadın hastalıklarından amenore ve dismenore, küçük rahimliler ve iltihaplı hastalıklar, bu tedavilerden çok yararlanırlar.

Çeşme sularının tuzlu sular sınıfına girdiğini daha önce söylemiştik. Tuzluluk oranı, neredeyse deniz suyunun yoğunluğuna yakın bir derecededir. Litrede 27 gramın üstündeki tuzlulukla birlikte, oldukça yüksek miktarda sülfat ve toprak alkalitesi bulunur. Sıcaklığı yüksek olan bu sular, özellikle Fransa’nın ve bazı Avrupa ülkelerinin talassoterapi merkezlerinde yaygın olarak uyguladığı, deniz suyunun ısıtılmak suretiyle kullanılması işlevini, doğal olarak bize sağlamaktadır. Bu sularla yapılacak uygulamalarda; özellikle bazı iltihaplı ve kronik sendromlarda, kronik iltihaplı kadın hastalıklarında, suyun rezolutif özelliklerinden yararlanılabilir. Ayrıca, lokomotör sistemin ağrılı hastalıklarında, bazı enfeksiyonel vakalarda, dejeneratif romatizmal hallerde, siyatikte, kan oluşumunun geciktiği kırık olaylarında değerlendirilmesi gereken kıymetli bir sudur.

Çeşme Ilıcalan’ndaki şifalı su, sadece karadan değil, Yıldızburnu mevkiinde denizden de kaynamaktadır. Denizin jeotermal suya nazaran daha soğuk ve tuzlu olan suyu, sayısız şifalı kaynağın bulunduğu bu özellikli bölgede, sanki bir kaplıca ortamı yaratmakta, sıcaklık ortalaması 45°C’ye ulaşan suyun şifa etkisi daha da artmaktadır. Aslında Çeşme yöresindeki termal su, deniz suyunun magmaya inerek doğal yoldan ısınıp dezenfekte olduktan sonra termal suya dönüşmüş halidir. Bu nedenle şifa değeri, ülkemizdeki termal suların çoğundan daha yüksektir.

Çeşme, bölge olarak turistik önemi inkâr edilemez ender yörelerimizden biridir. Bu nedenle çok kişinin seyahat ettiği bu ilçede termal hizmet veren modern tesisler kurulmuş ve bölge gerçekten bir Termal Turizm Merkezi haline dönüştürülmüştür. Müşterilerine bu hizmeti sunan konaklama tesislerinin başlıcaları şunlardır:

Altınyunus Tatil Köyü: Çeşme’nin Boyalık mevkiindeki bu ünlü tesis, hem termal, hem de bir talassoterapi merkezi olarak hizmet vermektedir. Bilindiği gibi talassoterapi; deniz ve yan unsurlarından tedavi amacıyla yararlanmaktadır. Yan unsurlar ise; başta iklim olmak üzere, güneş kum, yosun gibi yardımcı faktörlerdir. Bu tür uygulamalar, 100 yıllık bir geçmişi olmasına rağmen, son 20 yılda daha sık gündeme gelir olmuştur.

Deniz suyu 30°C ve biraz üstünde ısıtıldığında, doğal kaplıca sularıyla ‘sodyum klorürlü sularla’ aynı özellikleri yüklenir. Çünkü deniz suyu, sodyum klorürlü, kalsiyum ve magnezyum sülfatlı, hidromineral bir sudur. İkincil durumda potasyum ve hidrokarbonat, üçüncül olarak da fosfor, iyot ve florür içerir. Deniz suyunda bulunan bu elementler, doğal bir şekilde havada bulunan ozon gazıyla birlikte temiz ve sağlıklı bir ortam yaratırlar. Böylelikle, biri normal deniz suyu, diğeri ısıtılmış deniz suyuyla doldurulmuş tedavi havuzlarında, tedaviye yönelik birtakım egzersiz programlan uygulanır. Kilo vermek isteyenler için hazırlanan bilimsel içerikli özel diyet programları sayesinde, sağlık turizmi çerçevesinde zayıflama ve zindeleşme çalışmaları yürütülür. Öncelikle, bilimsel ve etkin bir programa başlamadan önce bu tedaviden yararlanmak isteyenler tıbbi bir muayeneden geçirilir. Kişinin özel yapısına ve kilosuna göre yapabileceği egzersizler, özel duşlar, kontrollü diyet listeleri tespit edilir. 15 günlük zayıflama, diyet ve zindeleşme programı sonunda bu kürü uygulayanlar kilo vermenin ve daha sağlıklı, daha zinde olmanın mutluluğunu yaşarlar.

Altınyunus Tati Köyü’nde, bir tatil merkezinde olması gerekenlerin dışında, modern sağlık merkezlerinde bulunması gereken bütün üniteler de yer almaktadır. Bunları; sağlık kabinleri, jakuzzi, buhar banyosu, sauna, masaj, hidroterapi ve talassoterapi havuzları, solaryum, açık ve kapalı yüzme havuzlan, spor aktiviteleri, uzman personel vs. şeklinde sıralamak mümkündür. Tatil köyünde 515 odada 1030 yatak ve 8 suit dairede hizmet verilmektedir.

Çeşme’nin Ilıca mevkiinde, hemen hemen aynı ünitelere sahip, beş yıldızlı Sheraton Çeşme (373 odada 950 yatakla hizmet vermektedir), dört yıldızlı Sun Beach Süzer Otel (174 odada 360 yatakta hizmet vermektedir), üç yıldızlı Delmar Otel (100 odada 200 yatak ve 8 süitle hizmet vermektedir), üç yıldızlı Otel Hora (48 odada 100 yatakla hizmet vermektedir), 2 yıldızlı Naturel Thermal Hotel ve üç yıldızlı Grant Ilıca Hotel gibi tesisler, konaklamanın yanı sıra termal hizmeti birlikte sunan önemli kuruluşlardır.

Tekgöz Kaplıcası

Tekgöz Kaplıcası, Kayseri’nin Himmetdede beldesine bağlı Yemliha köyünde olup, il merkezine uzaklığı 38 kilometredir.

Tekgöz Kaplıcası, Selçuklular ve Osmanlılar zamanından bu yana işletilen tarihi kaplıcalarımızdan biridir. Kaplıca alanında, Selçuklulardan kalma büyük bir hamam yıkıntısı bulunmaktadır.

Madeni az ılıca ve içmeler grubuna dahil olup, sodyum bikarbonatlı bir sudur. Temperatürü 40°C, pH değeri 7.2, radyoaktivitesi ise 4.5 emandır. Su sıcaklığının ideal olmasına karşın, debisi çok fazladır. Bu nedenle üzerinde çok daha geniş işlevli modern tesislerin kurulmasında yarar vardır. Banyo tedavisi; romatizma, nevralji, nevrit, yarım felçler, kırık ve çıkıklardan sonra oluşan eklem tutuklukları, muhtelif kemik hastalıkları, ağrılı hastalıklar ve kadın hastalıkları için çok yararlıdır.

Yeterli sayıda konaklama tesisinin bulunduğu kaplıcanın, tedavi havuzları ve çok sayıda sıra banyosu bulunmaktadır. Her türlü yardımcı tesisin yer aldığı kaplıcada ulaşım sorunu da yaşanmaz.

Terme Kaplıcası

Terme Kaplıcası, Kırşehir’in olduğu kadar yurdumuzun da en ünlü kaplıcalarından birdir. Bu kaplıcanın suyu,, sadece Türkiye’de değil, bütün Avrupa’da az bulunur niteliktedir. Çok eski devirlerden beri kullanılan, ender özelliklere sahip bir sudur.

Terme Kaplıcası;kent merkezine 2 kilometre uzaklıkta, Kuşdili mevkiindedir. Şehrin güneyine düşer. Deniz seviyesinden 900 metre yüksekliktedir.

Madeni az ılıcalar grubunda incelenen, kalsiyum ve sodyum sülfatlı, oligometalik bir sudur. Temperatürü 40°C, pH değeri 6.29, radyoaktivitesi 412 emandır. Banyo tedavisinde en başta gelen uygulama alanı romatizmal hastalıklardır. Burada; omurga kireçlenmesi ‘spondilozlar’, spondilartrozlar, osteokondrozlar, eklem kireçlenmeleri ‘artezler’, romatoid artrit, ankilozan spondilit, periartrit, tendinit, tendoperiostit, bursit, fibrosit, sellülit gibi yumuşak doku romatizmaları, siyatik, selviko, bronşiyal ve interkostal nevraljiler, felçlerden hemipleji, parapleji, ameliyatlardan, yaralanmalardan, kazalardan kalan sekeller, eklem hareketlerindeki ağrı ve kısıtlanmalar, spor yaralanmaları, salpenjit, overit, rnetrit, parametrit ve adneksit gibi kadın hastalıkları, ruhsal yorgunluklar, sinirsel gerginlikler, vejetatif distoni vs. gibi hastalıklar tedavi olmaktadır. Banyo tedavisi ayrıca; nevralji, nevrit ve çocuk felçlerine, kalp ve dolaşım sistemi rahatsızlıklarına, ateşli hastalıklar sonrası nekahat dönemlerine yararlı olmakta, anemik ve kudretsiz hastalar için önerilmektedir. Suyunun soğutularak içilmesi durumunda, sofra suyu olarak sindirimi kolaylaştıracaktır. Yüksek tansiyonlu hastalar için, şifalı bir suda bulunması gereken karbondioksit miktarı tam ideal ölçülerdedir.

Terme Kaplıcası’nın suyu, debisi yüksek, 40″C sıcaklıkta bir maden suyudur. Isı kaybı önlendiği takdirde, soğutmaya gerek kalmadan oldukça ekonomik bir tarzda değerlendirilebilecek bir sudur. Debisinin yüksek olması, değişik uygulamalara olanak sağlar. Bu tarzda kullanıldığında, özellikle sıcaklığın sedatif etkisi ile karbondioksitin çevre dolaşımı üzerinde vazodilatatör etkisi ön plana çıkacaktır. Her iki etki sonucu, hipertansiyonlu hastalarda kan basıncının düştüğü görülür. Ayrıca, bronşlar üzerinde de sedatif bir etki meydana gelecektir. Bronşiyal astımlılarda bu husus mutlaka göz önüne alınmalıdır. İçme kürleri yapıldığında; karaciğer, safra kesesi, mide ve bağırsak sistemi üzerindeki etkisi yine ön plana geçecek, 1.5 grama yaklaşan total mineralizasyonuna rağmen serbest karbondioksit içermesi, içimi kolaylaştıracaktır.
Beslenme bozukluklarından ileri gelen hastalıklar üzerinde de olumlu etkileri görülecektir.
Kaplıcada; bir adet genel tedavi havuzuyla çok sayıda özel banyo yer almaktadır. Fizik Tedavi Ünitesi, yurdun dört bir köşesinden şifa umuduyla gelen hastalara uzman hizmeti vermekte, konaklama ise, civarda bulunan ve toplam yatak kapasitesi 1000’i aşan otellerde sağlanmaktadır. Bu otellerden en önemlisi; il Özel idaresi tarafından özel sektöre verilip işletilen üç yıldızlı Grand Hotel Terme’dir.

132 odada 264 yatak ve 4 süitle hizmet veren otelde; iki adet kapalı termal havuz, bir adet açık yüzme havuzu, sağlık ünitesi, Türk hamamı ve spor aktiviteleri için ayrı bölümler bulunmaktadır.

Dereli Kaplıcaları

Dereli Kaplıcaları, Emet ilçesindeki ikinci büyük kaplıca grubudur. İlçe merkezinden27 kilometreuzaklıkta, EmetTavşanlı yolu üzerinde, Dereli mevkiindedir. ‘Dereli Hamamları’ diye de bilinir. Kükürtlü maden suları grubuna dahil olan bu kaplıcalar, bol miktarda karbondioksit içerirler. Karaciğer, safra kesesi ve böbrek rahatsızlıklarına, solunum yolları hastalıklarına, kalpdamar şikâyetlerine, romatizmal hastalıklara, her türlü ağrı ve sızılara şifa olan kaplıcalardır. Derekaynağı Kaplıcası ile Çardakönü Kaplıcası, Dereli Kaplıcaları’nın en önde gelenlerindendir. Basit tesislere sahip bulunmalarına rağmen, büyük rağbet gören kaplıcalardandır.

Eynal Kaplıcaları

Eynal Kaplıcaları, Simav’ın 4 kilometre kuzeydoğusundaki Eynal köyü sınırları içinde yer alır. Gölcük Dağı’nın eteklerinde, çok geniş bir araziye yayılmış durumdadır. Kaplıca alanının denizden yüksekliği ortalama 860 metredir.

Eynal Kaplıcalan’nın çok eskiden de kullanıldığı, bazı tarihi kayıtlardan ve yörede bulunan yıkıntılardan anlaşılmaktadır. Çamaşırlık Kaynağı’nın çıktığı yerde bulunan tarihi hamam kalıntısı bunu doğrulamakla beraber, bu kalıntıların Roma dönemine ait olduğu tam olarak tespit edilmiş değildir. Yaklaşık 3000 yıldan beri şifa dağıtan Eynal Kaplıcaları için, 1671 yılında bölgeden geçen Evliya Çelebi; “Dünyada ve Anadolu’da pek çok kaplıca gezdim, gördüm. Ama Eynal gibisini görmedim. Böylesi yeryüzünde yoktur.” demiştir.

Eynal Kaplıcalarında pek çok kaynak vardır. Bunların bazıları kaynadıkları yerde kaybolurlar. Sıcaklıkları 95kl’yi bulur. Bunlara halk ‘Şeytan kaynaklan’ adını takmıştır. Depremler sırasında bazı büyük kaynaklar kaybolmuş, yerlerine yeni kaynaklar çıkmıştır. Bölgede belli başlı beş kaynak sayılabilir. Bunlar; ‘Çamaşırlık kaynağı’, ‘Çamaşırlık üstü kaynağı’, ‘Erkek hamamı kaynağı’, ‘Kadın hamamı kaynağı’ ve ‘Böbrekten Suyu kaynağı’dır.

Bu kaynaklar, madeni az, yani oligometalik sulardır. Bileşimlerinde; bikarbonat, sülfat, sodyum ve arsenik bulunur. Bazılarında ek olarak metaborik asit, florür ve bromür vardır. Kadınlar hamamı kaynağında ise kalsiyuma rastlanmıştır. Temperatürleri 43-83°C, radyoaktiviteleri 13 eman, pH değerleri ise 6.36-8.46 arasında değişmektedir. Banyo tedavisi; her çeşit romatizma, nevralji, nevrit ve kadın hastalıklarına, kırık-çıkık sekellerine iyi gelir. Cilt hastalıklarına da tavsiye edilen bir sudur.

Bölgede pek çok sıcak su kaynağı saptanmıştır. Bu nedenle oluşan debi fazlalığı, geniş uygulama olanaklarını da beraberinde getirmektedir. Bileşimleri birbirine benzemekte ve Kütahya bölgesi sularının genel karakteristik özelliklerine uymaktadır. Bu sular, acı, bikarbonattı, alkalik sulardır. Total mineralizasyonları biraz daha artmış, litrede 2 grama yaklaşmış durumdadır. Ancak, Kadınlar Hamamı’nın suyunda oligometalik özellikler daha belirgindir. Taşıdığı yüksek florür ve 83 dereceye varan sıcaklığıyla dikkati çeker. Dış uygumalarda değerlendirildiği taktirde, bu suların, özellikle lokomotör sistemin ve batının ağrılı sendromlarından ziyade, jinekolojik sendromlarda ve spaztik ağrılar üzerinde sedatif bir etki göstereceği ve iyileşme süresini hızlandıracağı açıktır. Özellikle bel ve boyun kireçlenmelerinde, kas zayıflığında, felçlerde ve ameliyat sonrası egzersizlerde kullanılması doğru olacaktır. Termik etkisiyle kan dolaşımını hızlandırır, kas gerginliklerini çözer, ağrıları dindirir, hareket kapasitesini ve ter bezlerinin etkinliğini arttırır.

Eynal yöresindeki sıcak su kaynaklarından elde edilen jeotermal enerjiyle, sadece kaplıca tedavi tesisleri değil, yörede bulunan termal oteller ve motellerin yanı sıra, Simav’daki ev ve işyerleri de, bölgedeki seraların ısıtılması da gerçekleştirilmektedir. Elde edilen buharın sıcaklığı 163cC’ye ulaşmaktadır.

İnsanlar bu kaplıcalara, kent yaşamının karmaşasından sıyrılmak amacıyla da gelmektedirler. Yine de gelenlerin çoğunluğunu, sağlığına kavuşmak özlemiyle gelenler teşkil etmektedir. Kaplıca yöresinde ilk konaklama çalışmalarına 1934 yılında başlanmış ve kısa sürede yüksek bir kapasiteye ulaşmıştır. Bölgede; pansiyon olarak kullanılan 650 yatak kapasiteli lojmanların dışında, iki de otel bulunmaktadır.

Eynal Kaplıca Oteli: Belediyeye ait olan bu tesiste, termal sular birçok hastalığın tedavisi için kullanılır. Her türlü sosyal gereksinimin karşılandığı otelin; yüzme havuzu ve iki hamamı vardır. 20 odalı tesisin toplam yatak kapasitesi 65 civarındadır.

Otel Poyrazoğlu: Kaplıca sularının kullanıldığı ikinci tesistir. Bütün yıl açık olan otel, 50 yatak kapasiteli ve her türlü konfora sahiptir.

Murat Dağı Kaplıcaları

Murat Dağı Kaplıcaları, Gediz İlçe merkezine 30 kilometre uzaklıkta, Uğurluca köyü sınırları içindedir. Deniz seviyesinden yüksekliği 1450 metreolup, Murat Dağı’nın batı eteklerinde yer alır. Kaplıcalar, doğal termal ve klimatik koşulları bir araya getiren değerli şifa kaynaklarımızdan biridir.

Çam ormanlarıyla kaplı Murat Dağı ve eteklerinde yeraldığı kaplıca bölgesi, temiz havasıyla tam bir dinlenme yeridir. Burada bulunan Kızılay Kampı, gençlerin bu ihtiyaçlarını gidermek için kurulmuştur.

Üç ayrı kaynaktan oluşmuş kaplıca; kalsiyum sülfallı ılıca ve içmeler grubuna dahildir. Bileşiminde; sülfat, kalsiyum, magnezyum ve bromür bulunur. Bu kaynaklardan Koca Hamam’daki radyoaktif oran, diğerlerine, yani Hacettepe Hamamı ile Kamp Hamamına göre çok daha yüksektir. (23 eman) Temperatürleri ortalama 41°C, radyoaktiviteleri 0.21 emandır. pH değerleri 7.2-7.6 arasında değişmektedir. Toplam debileri 23 lt/sn.dir.

Banyo tedavisi; romatizma, nevralji, nevrit, sinir hastalıkları, ruhsal yorgunluk, kadın hastalıkları, cilt hastalıkları ve vücut ağrılarına iyi gelir. Suyun sıcaklığının normal olması, önemli bir etkendir. Lokomotör sistemin ve batın hastalıklarının muhtelif ağrılı sendromlarında kullanılan değerli bir yardımcıdır. Antaljik ve antispazmodik etkisi, içme kürleriyle birlikte değerlendirildiğinde, safra kesesindeki taş oluşumuna zemin hazırlayan safra stazmın çözülmesinde, keza böbreklerde oluşan taşların atımını kolaylaştırmada geniş ölçüde faydalı olur.

İçme tedavisi ise, idrar yolları iltihaplarının giderilmesine, küçük taşların düşürülmesine ve karaciğer hastalıklarına önerilir. Hacettepe Hamamı suyunun diüretik etkisi vardır. Banyoyla birlikte daha yararlı olur. Böbrek ve karaciğer üzerinde çok daha fazla etkilidir. Böbrekte idrarın süzülme miktarına etki ederken, glamerüllerde filtrasyon faaliyetini uyarır. Karaciğer üzerinde, özellikle safrayı sulandırıcı ve akımını hızlandırıcı bir etkisi görülür. Kalevi sulardan sonra, karaciğer ve safra yollarının muhtelif hastalıklarında en çok kullanılan maden suyudur.

Kaplıcadaki genel tedavi tesisleri; dört büyük havuz ile sıra banyolardan ibarettir. Modern anlamdaki sosyal tesisleri yeterli düzeydedir. Konaklama ihtiyacını karşılamak üzere, yatak kapasitesi 500 civarında çok sayıda otel, motel vardır. Yurdumuzun en güzel çam ormanlarının bulunduğu mesirelik bir alan olması nedeniyle, temmuzeylül ayları arasında kamp kurmak da mümkündür. Murat Dağı Kaplıcalan’nın şifalı sıcak su kaynakları ile hemen yanıbaşında yer alan ve insana zindelik veren soğuk su kaynakları, mevcut doğal güzellik ve iklim koşullarıyla da birleşince, dünyanın en güzel yerlerinden birini oluşturmuştur.

Gediz Ilıcası

Gediz Ilıcası, Kütahya ili Gediz İlçesi’in 20 kilometre kadar güneybatısında, Simav yolu üzerindedir. Çam ağaçlarıyla süslü bir vadinin içinde, denizden 710 metre yükseklikte bulunur.

‘Buğuldak’, ‘Kara Hasan’ ve ‘Traverten’ adlı kaynaklardan çıkan suyun sıcaklığı 78-79°C, debisi 23 lt/sn., pH değerleri 6.5-7.9 arasında değişmektedir.

Sodalı sıcak maden suları grubuna dahil olan suyu, ayrıca sülfat ve serbest karbondioksit içerir. Banyo tedavisi, her türlü kas ve spazm ağrılarına iyi gelir. Sinir sistemine bağlı sıkıntıları rahatlatır. İçme olarak kullanıldığında; karaciğer ve böbrekler üzerinde olumlu etkisi görülür.

Gediz llıcası’na, kaplıca mevsiminde çevre illerden pek çok ziyaretçi gelmektedir. Konaklama sorunu yaşansa da, sosyal ihtiyaçların karşılanması konusunda bir sıkıntı bulunmamaktadır.

Kızılsinler Kaplıcası

Kızılsinler Kaplıcası, Eskişehir yolu üzerinde, il merkezine 27 kilometre uzaklıkta, Sabuncupınar beldesine bağlı, eski adı Kızılsinler olan Ilıca köyünde bulunmaktadır. ‘Ilıcaköy Kaplıcası’ ya da ‘Harlek Kaplıcası’ diye de anılmaktadır. Eskişehir-Kütahya karayoluna 4 kilometre mesafededir. Kaplıca alanının denizden yüksekliği 1050 metreolup, çevresi ormanlıktır. Bir vadinin iki yanına dağılmış evler ve villalarla kaplı tipik bir termal köy görünümündedir.

Kızılsinler Kaplıca’nın da kendine has bir öyküsü vardır. Bu öykü, her ne kadar Bursa-Çekirge Kaplıcalan’nın öyküsüyle benzerlik gösteriyorsa da, yine de tekrar tekrar anlatılacak güzellikte, destansı bir öyküdür.

“Evvel zaman içinde, insanların kaya kovuklarında, inlerde oturduğu bir çağda, şimdilerde hamam olan mağara bir koca ninenin evi, ‘Boyalık’ denilen yer de samanlığı imiş. Ninenin sarı saçlı, çakır gözlü, bal tenli bir kızı varmış. Kızın vücudu kadar, içi de temiz ve güzelmiş. Eliyle büyüttüğü sarı ineğe bütün sevgisiyle bağlanan kız, akşam sabah yemini, suyunu kendi eliyle verirmiş. Bir gece ineğine saman almak için samanlığa girmiş. Burada kulağına birtakım uğultular gelmiş. Çok derinden gelen bu sesleri hiçbir sese benzetememiş. Kulak vermiş, ses kendine hitabediyormuş:

Güzel kız, melek kız! Geliyorum, geliyorum! Ama. söyle bana; harlayarak mı geleyim, gürleyerek mi?

O ana kadar korku nedir bilmeyen ceylan yapılı dağların kızı, ilk kez bu gizemli ses karşısında irkilmiş, ilk kez bu sesle ürpermiş, sarsılmış. Hemen nineciğine koşmuş. Heyecanını onun sıcak koynunda söndürdükten sonra, her şeyi olduğu gibi anlatmış.

Nine ile sarı kız bir hayli düşünmüşler, ne bu diye? Dağ anası mı, orman ejderhası mı? İn mi, cin mi? Haydut mu, yoksa kıza gönül vermiş bir sevdalı mı? Ya harlamasına, gürlemesine ne demeli? Bunu bir türlü çözememişler ve kimselerç diyememişler. Her iyi ve kötü gün gibi, o günün de sabahı olmuş. Gündüz gözüyle köşeyi bucağı aramışlar, taramışlar, ama hiç kimseyi bulamamışlar.

Ertesi gece, her nedense, vakti geldiğinde kızla ninesi yerinde duramamış, samanlığa koşmuşlar. Bu sefer ses daha açık ve belirgin geliyormuş. Nine girdiğinde susan, kızla yalnız kaldığında beliren ve benliklerini sarsan o sese karşı yine hiçbir şey diyememişler. Üçüncü gün kız kararlıymış. Gaipten gelen sesin sahibi her kimse, neyse çıksın meydana istiyormuş.

O gece, karanlıkların derinliğinden süzülen ses tekrar ortaya çıkmış. Uğultular güçlenmiş ve sanki kayalar birden bire dile gelmiş. Ses;

Güzel kız, sarı kız! Geliyorum, geliyorum… izin ver! demiş.

Kızın şiddetle çarpan göğsünden yanıt olarak küçük bir çığlık yükselmiş. Dayanamayıp; İn misin, cin misin? Ne isen gel de göreyim! diye bağırmış.

Ses tekrar sormuş:

Harlayarak mı geleyim, gürleyerek mi?

Kız da, tüm cesaretini toplayarak karşılık vermiş:

Harlayarak gel, ey mübarek!

Bu duyulan son ses olmuş. Oyuklardan, deliklerden fışkıran sular her tarafı kaplamış. Samanlığa dolan sıcak sular, kısa sürede bu ay parçası kızı sarıp götürmüşler.

Koca nine ile sarı inek ne olmuş bilinmez! Fakat, o günden beri hamama giren ince, duygulu ve temiz içli kızlar, hamamın loşluğu içinde harlayarak akan suların aynasında, sarı saçlı, altın telli, melek çehreli bir kızın gülümsediğini görürler, akan suyun sesine karışan şakıyan sesini duyarlar ve onun sıcaklığında sarı kızın gönül ateşini bulurlar…”

Kızılsinler Kaplıcası’nda da, bileşimleri birbirine oldukça benzeyen çok sayıda sıcak ve soğuk su kaynağı bulunmaktadır. Temperatürleri 2543°Carasında değişen bu kaynaklardan bazıları kaplıca, bazıları da içme olarak kullanılmaktadır.

Mağaranın içindeki bir kayadan çıkan en önemli kaynaklardan biri Harlek adıyla bilinmekte ve bir havuzda toplanmaktadır. Bu su, Erkekler Hamamfnın tamamını, Kadınlar Hamamı’nın da yarısını beslemektedir. Önemli bir diğer kaynak ise Haslas Kaynağı’dır. Bu kaynak, açık yüzme havuzunu besler. Üçüncü önemli kaynak ise, Göz Suyu’dur. Diğer küçük kaynaklar, dere yatağının karşı tarafında yer alan otel ve motellerin banyolarını beslemekte kullanılmaktadır.

Yaz kış sürekli kür uygulamalarının yapılabildiği ender kaplıcalardan biri olan Kızılsinler Kaplıcası’nın suyu; madeni az, yani oligometalik ılıca ve içmeler grubuna dahil, bileşiminde kalsiyum bikarbonat, sülfat ve magnezyum bulunan bir sudur. Az miktarda da iyot ve bromür içerirler. Kaynakların sıcaklıkları 25.2-43°Carasında değişmektedir. Radyoaktiviteleri 0.32-1.82 eman, pH değerleri ise 6.64-6.87 arasındadır. Toplam debileri 41 İt/sn.dir.

Banyo tedavisinden; her çeşit romatizmalılar, nevralji ve nevritliler çok faydalanırlar. Açık havada yapılacak banyoIar; çocuk felçleri, hemipleji ve kırık-çıkıklardan sonra bacakların güçlenmesine çok iyi gelir. Cilt ve kadın hastalıklarına önerilen bir sudur. Kadınlar Hamamı içinde bulunan Göz Suyu’nun da, göz hastalıklarının tedavisinde yararlı olduğu bilinmektedir. Yine aynı hamamda yer alan çeşmenin suyu müshil etkisi göstermektedir.

Daha önce de söylediğimiz gibi, bu bölgede çıkan bütün maden sularının bileşimleri aşağı yukarı birbirinin aynıdır. Bir litredeki total mineralizasyon miktarı 800 miligramı geçmemektedir. Taşıdıkları hâkim anyon bikarbonattır. Buna göre, tüm bu suları, toprak alkali, bikarbonatlı, oligometalik sular grubuna dahil etmek gerekir. Ayrıca, az miktarda sülfat anyonu içerenleri de vardır. Her iki kaynağın suyu, Göz Suyu kaynağından farklı olarak 43°C termalite gösterirler. Sofra suyu özelliğini taşıyan bu sular, genellikle alkalik sofra sularında olduğu gibi, karaciğer ve safra yolları üzerinde, özellikle sülfat içermeleri nedeniyle de böbrekler üzerinde hafif bir etki oluştururlar. Keza, metabolizma hastalıklarında, kan düzeyinde birikmiş bazı maddelerin temi denmesinde bir lavaj suyu olarak değerlendirilebilirler. Sıcaklığı yüksek olan sularla yapılan uygulamalar, bilhassa ağrılı sendromların tedavisinde endikasyon kazanır.

Kaplıcada, tedavi tesisi olarak; günlük su ihtiyacı 480 metreküp olan üstü açık bir yüzme havuzu, Kadınlar Hamamı ile Erkekler Hamamı’nda birer havuz bulunur. Yardımcı tesis sıkıntısı çekilmez. Konaklama için ise, çok sayıda otel, motel, pansiyon ve kamp yeri mevcuttur. Toplam yatak kapasitesinin 1500’ü bulduğu kaplıca alanındaki en önemli tesis, Kütahya Belediyesi’ne ait olan iki yıldızlı Harlek Termal Otel’dir. 75 odada 168 yatakla hizmet veren tesisin, ayrıca 30 adet Bungalow tipi evi de mevcuttur. Tepe üzerinde, çam ormanları arasında bulunan otelin çevresinde trekking parkurları ve piknik alanları yer alır. Otelde; termal yüzme havuzu, havuzlu Türk hamamı, sauna, sağlık kabini vs. gibi üniteler bulunmaktadır.