Şifne Kaplıcası İçme ve Çamur Banyoları

Çeşme ilçesine bağlı, eski adı ‘Reisdere’ olan Şifne beldesi de, Şifne Kaplıca, İçme ve Çamur Banyoları’yla tanınan bir beldedir. Kaplıcalar, ilçe merkezinin 5 kilometre doğusunda, Küçük Şifne Koyu’nda yer alır. Karaburun Yarımadasının batısında, sahil şeridine kuzeygüney yönünde paralel uzanan bir fay hattı, hem Çeşme Ilıcaları’nın, hem de Şifne Termal Merkezi’nin suyunu temin etmektedir.

Şifne’nin termal özelliklerinin cilt hastalıklarına iyi geldiğini anlatan bir de efsanesi vardır: “Zamanın kralının kızı amansız bir cilt hastalığına yakalanır. Köpeği de aynı şekilde tüylerini döker”ve vücudunda yaralar oluşur. Kral bir gün ava çıktığında, köpeğinin çamurların içine yatarak yuvarlandığını, vücudunun her tarafını çamurla sıvadığını ve daha sonra suya girerek yıkandığını görür. Bu olaydan sonra köpeğin vücudundaki yaralar hızla kapanır, tüyleri yeniden çıkmaya başlar. Tüyler eskisine göre daha parlak ve daha sıktır. Kral, bu çamur ve banyo suyundan yararlanması konusunda kızını ikna eder. Kız da babasının sözünü dinler ve amansız hastalığından kısa sürede kurtulur. O günden bu yana, sedef, egzema, mantar, sivilce, kan çıbanı, ter ve ayak kokularından kurtulmak isteyenler bu yöreye gelir. Şifalı su da gün geçtikçe ününe ün katar…”

Dr. Rıza Reman, ‘Balneoloji’ adlı eserinde “Çeşme’den dört İngiliz mili uzaklıkta, bir körfezin yakınında bazı sıcak su kaynaklarının hastalıkların tedavisinde kullanıldığını ve düzenli banyolarının bulunduğunu…” ünlü gezgin MacFarlam’a atfen bildirmektedir. Binalar taştan ve İtalyan mimarisi tarzında olup, Roma lmparatorluğu’nun geç devirlerinde yapılmıştır. Farlam’ın gezdiği tarihlerde, banyoların bir kısmı yıkık ve bakımsızmış. Sularını ‘almost miraculous’ deyimiyle tasvir eden, aynı zamanda bir İtalyan gemisinin kaptanı olan MacFarlam, bizzat kalçasındaki romatizma ağrılarının da bu banyolarda geçtiğini yazmıştır.

Bu bölgede pek çok kaynağın bulunduğu bilinmekteyse de, bunlardan sadece dördünden yararlanılmaktadır. Yakın aralıklarla sıralanmış olan bu kaynaklar; kaplıca, içme ve çamur banyolarının suyunu karşılayacak düzeydedir. Hemen yanıbaşında yer alan deniz ve uygun iklim koşullarıyla birleşince, dünyada bu kadar özelliği bir arada bulunduran ender bir tedavi, sağlık ve dinlence merkezi haline gelmiştir. Sonuç olarak Şifne, termalizmle dinlencenin birlikte yaşandığı çok şanslı yörelerimizden biridir.

Sodyum klorürlü ılıca ve içmeler grubunda değerlendirilen bu şifalı suları sırasıyla inceleyecek olursak;

a) Şifne Kaplıcası: Bileşiminde klorür, sodyum ve magnezyum bulunur. Temperatürü 3842°C, radyoaktivitesi

8.50 eman (0.55 m.m.c), pH değeri ise 6.767.20’dir. Total mineralizasyonu yüksektir. (33 mg/lt)

Bu kaplıca, Doğu Akdeniz ikliminin bütün özelliklerini taşıması ve suyunun da fazla sıcak olması nedeniyle, bilhassa adenitli, rotinik ve eklem tüberkülozlu hastalara çok iyi gelmektedir. Astenik, iştahsız, zayıf ve kansız kişilerde, ağır ateşli hastalıklardan sonraki nekahat hallerinde de değerli bir şifa kaynağıdır. Şifne Kaplıcaları, aynı zamanda romatizma, siyatik, kadın hastalıkları ve idrar yolu rahatsızlıklarında yararlı olur. Sık sık burnu kanayanlar için birebirdir. Bazı iltihabı ve kronik sendromlarda, iltihabi kadın hastalıklarında, kronik üst solunum yolu hastalıklarında, lokomotör sistemin ağrılı hastalıklarında, enfeksiyöz ve dejeneratif romatizmalar ve polio sekellerinde tercih edilmesi gereken bir kaplıcadır.

b) Şifne Mide Suyu: Temperatürü 20°C, radyoaktivitesi 0.84 m.m.c, pH değeri 7.4’dür. Hipostenik midelere az miktarda içilmesi şartıyla yararlı olmaktadır.

c) Şifne Çamuru: Temperatürü 1925°C, radyoaktivitesi 0.235 m.m.c.’dir. Çamur banyosundan sonra derideki kızarıklıklar saatlerce devam eder. Şifne çamuru, özellikle Prtrez türü romatizmalarda yararlıdır. Ağrıyan yerlere lokal olarak uygulanır. Buradaki çamur, dünyaca ünlü ‘Moor’ çamurunun özelliklerini taşıması bakımından değerlidir.

d) Şifne Büyük İçme: Klorür, sodyum ve magnezyum içeren bir sudur. Temperatürü 1924°C, radyoaktivitesi 7.54 eman (0.4 m.m.c), pH değeri 6.52’dir.

e) Şifne Küçük İçme: Bileşimi aynıdır. Temperatürü 25°C, radyoaktivitesi 5.3 eman, pH değeri 6.56’dır. Litresinde 40 miligram serbest karbondioksit gazı bulunur.

Bütün bu bölgede kaynayan şifalı sularda olduğu gibi, Büyük ve Küçük içmelerin sulan da kuvvetli tuzlu sular sınıfına girmektedir. Debileri saniyede 12 litredir. Büyük lçme’de, litrede 13 gram, Küçük İçme’de litrede 22 gramın üstünde tuz bulunmaktadır. Ayru her iki su oldukça fazla miktarda sülfat anyonu taşır. Bu nedenle içimi pek hoş değil

dir. Her iki içmede hakim sodyum anyonunun yanı sıra fazla miktarda magnezyumun varlığı da dikkat çekicidir. Gerek sülfat, gerek klorür ve gerekse magnezyumun birlikte bulunması, bu suların müshil etkisini ön plana çıkarmaktadır. Az miktarda alınsa bile, bu etki özellikle mide ve bağırsaklar, karaciğer, safra kesesi ve pankreas üzerinde kendini gösterir. Sistemin sökresyon ve motilitesinin güçlü bir şekilde uyarıldığı gözlenir. Aynı etkinin, anneks sistemlerin, karaciğer, safra kesesi, mide ve bağırsağın nisbeten tembellik gösterdiği vakalarda, özellikle değişik nedenlere dayanan kronik kabızlıklarda olumlu sonuçlar verdiği bilinmektedir.

Şifne suları, genelde 14-21 seansta sonuç verir. Bu süre sonunda ciltteki hücreler yenilenir, sedef hastalığı, şişmanlık, sellülit, ödem, varis gibi cilt ve dolaşım hastalıkları ortadan kalkar. Sellülitin doğal tedavisinde kullanılan termal su, şifalı çamur ve aromaterapi masajlarıyla birlikte uygulanırsa daha etkili olur. Doğrudan doğruya termal suyun uygulanması durumunda, dokularda daha fazla ödem birikimine neden olacağından, tek başına termal su tercih edilmemeli, çamur tedavisiyle birlikte, isteğe bağlı olarak aromaterapiyle takviye edilmelidir. Tekniğine göre uygulanacak sellülit masajları, mevcut rahatsızlıkları doğal yoldan giderecektir.

Şifne, sadece kaplıcaları, içmeleri ve doğal çamuruyla tanınan bir belde değildir. Dibe inip ısındıktan sonra yüzeye çıkarken birçok minerali de beraberinde getiren deniz suyu, güneş ve kumla birleşince apayrı bir şifa kaynağı oluşturur. Açık denizden gelen ‘Gerence’ rüzgârı ise, astım ve diğer solunum yolları hastalıklarına iyi gelir.

Konaklama sorununun yaşanmadığı, her türlü sosyal gereksinimin karşılandığı Şifne’de, Şifne Termal Oteli belediyeye bağlı olarak çalışan ve diğer kaplıcalar arasında özel bir yeri olan bir tesistir. Özelliği ise, kullanılan termal suyun hemen deniz kıyısından çıkmış olmasıdır. 40 odada 80 yatakla hizmet veren otelde, termal havuzlar ve uzman denetiminde yapılan çamur banyolarından en üst derecede yararlanmak mümkündür.

Harapşehir İçmesi

Malatya ili Doğanşehir ilçesindeki Harapşehir İçmesi’nin suyu, idrar yolları hastalıkları ve böbrek rahatsızlıklarına iyi gelmektedir.

Kemerhisar İçmeleri

Niğde ili Bor ilçesinin 10 kilometre güneyinde, Kemerhisar bucağına yaklaşık 2,5 kilometre uzaklıkta yer alan Kemerhisar İçmeleri, denizden 1050 metre yükseklite ve suyu, sodyum, magnezyum, kalsiyum klorürlü ve bi karbonatlıdır. Temperatürü16°C, pH değeri 6.7, radyoaktivitesi 5.3 emandır.

Kemerhisar bucağı, eski Kapadokya krallığının başkenti olan Diana kentinin bulunduğu yörededir. Romalılar döneminde bu yöre kutsal sayıldığı için, hac maksadıyla bölgeye gelen Hristiyanlar bu sudan içer, hatta beraberlerinde götürürlermiş. Bu nedenle, Kemerhisar içmeleri tarihin her döneminde kutsal sulardan sayılmıştır.

İçme tedavisi; mide, bağırsak, karaciğer, safra ve idrar yolları hastalıklarına iyi gelir. Suyun bileşiminde yeterli ölçüde magnezyum iyonu da bulunduğundan, bağırsakların işleyiş düzenlerini olumlu yönde etkileyici özelliğe de sahiptir.

Sosyal ve yardımcı tesis sıkıntısının çekilmediği Kemerhisar’da içme çeşmelerinin yanı sıra, konaklamanın yapılabileceği 100 yatakla sınırlı bir de otel vardır. Yetersiz olduğu durumlarda bucak merkezindeki otellerden de yararlanmak mümkündür.

Çimil Ilıcası

Rize ili Merkez ilçesine yaklaşık 10 kilometre uzaklıkta bulunan Çimil Yaylasında bulunan Çimil Ilıcası’nın hem içmesi, hem de banyosu vardır. Banyo tedavisi; romatizma, bel ağrıları ve eklem tutukluklarına iyi gelir, mide ağrılarını giderir. İçme tedavisinin ise; idrar yolları hastalıkları ile kabızlığı giderici olumlu etkisi vardır.Ilıcaya gelenler, buradaki kısıtlı sayıdaki konaklama tesislerinin yetersiz kalması halinde, İkizdere’deki otellerde ya da köy evlerinde konaklarlar.

KaraAli Kaplıcaları

Urfa il merkezine yaklaşık 40 kilometre uzaklıkta bulunan KaraAli köyünde hizmet vermekte olan KaraAli Kaplıcaları 41-49 derece arasında değişen ve 150.000 metreküp/saat sıcak su kapasitesine sahiptir. Aynı zamanda barınma olanakları açısından üst düzeyde bir Kaplıca olan KaraAli Kaplıcaları masaj salonu, Türk hamamı, Sauna, Çocuk Havuzu, Yarı olimpik yüzme havuzu, bay-bayan kaplıca havuzları bulunmaktadır.

Nörolojik hastalıklar, kadın-doğum hastalıkları, böbrek ve idrar yolları hastalıkları, metabolizma hastalıkları, kalp-dolaşım sistemi hastalıkları, kas-iskelet sistemi hastalıkları, cilt hastalıkları, solunum sistemi hastalıklarına iyi geldiği bilinmektedir.

 

Yalova Termal Kaplıcaları

Yalova, Marmara Denizi kıyısında, doğal güzelliği ve turistik önemi haiz sahil şeridiyle, en çok ilgi çeken illerimiz arasında ilk sıralarda yer alır. Ancak asıl ününü, tarihi ve şifalı kaplıcalarıyla kazanmıştır. Bu herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Bu ün, il merkezine 12 kilometre uzaklıkta, Gökçedere ve Üvezpınar köyleri arasında, ormanlık bir arazide bulunan Yalova Kaplıcalarına aittir.

Kaplıcaların çok eski bir geçmişi vardır. Yunan, Roma Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde işletilmiş ve bir sağlık tesisi olarak kullanılmıştır. Bazı araştırmacı ve yazarlar, tarihte ‘Pythia’ adıyla ünlenen kaplıcaların, M.Ö. 2000 yılında meydana gelen bir deprem sonucu oluşan Yalova Kaplıcaları olduğunu iddia ederler ki, bu doğru değildir. Çünkü Pythia, Bursa’daki Çekirge yöresine verilen bir isimdir. The-ofan, Bizans imparatoru Jüstinyen’in eşi güzel Theodora’nın, 525 yılında 4000 kişilik maiyetiyle birlikte Pythia’ya gelerek günlerce zevk ve sefa sürdüğünü yazar. Avrupalıların, lmparatoriçe Theodara’nın gittiği Çekirge’deki Eski Kaplıca’ya ‘Theodora Hamamı’ adını vermeleri boşuna değildir. Buradan da anlaşılacağı üzere, Yalova, eski Pythia kenti değildir. Ram-say’ın bildirdiğine göre; Yalova’nın eski adı ‘”Plylai’dir. Haçlı Seferleri’nin tarihini yazanlar, Yalova’yı ‘Helenapolis’ olarak tanımlarlar ki, bu tanım daha doğrudur.

Aslında Helenapolis şehri, tam olarak şimdiki Yalova’nın bulunduğu yerde değildir. Yalova’dan Karamürsel’e doğru gidilirken, deniz kenarında, Helenapolis şehrinin kalıntıları görülür. Evliya Çelebi de, kaplıcanın yapılışını anlatırken, bugünkü Yalova’nın eski Helenapolis şehri olmadığını bildirmektedir.

Evliya Çelebi’nin aktardığına göre; Bizanslı Yanko’nun kızı Helena bir hastalığa tutulur. Kirpikleri ve kaşları dökülür. Doktorlar çare bulamazlar ve kızı hava değişim için bu yöreye getirirler. Kızcağız, dağlar arasından kaynayan sıcak sularla hem yıkanır, hem de susuzluğunu giderir. Kırk gün içinde de tamamiyle iyileşir. Babası, kızını böyle sapasağlam görünce sevinir ve kaynakların üzerine birkaç hamam yaptırır. Bugün, suyun kaynağında görülen kemer o zamanın anısıdır.

Helena, bilindiği gibi, ünlü Bizans İmparatoru Konstantinen annesidir. Kudüs’e gidip döndüğünde, kendisini büyük bir hastalıktan kurtadığı için, bu civarda hastane ve saraylar yaptırır. Oğlu Konstantin de buraya annesinin adını vererek Helenapolis şehrini kurar, geliştirir. Şimdiki kaplıcaların üst kısmında görülen sütunlu yıkıntılar da bu devirden kalmadır.

Şehir, Osmanlı Türkleri tarafından, ilk kez ‘Karayalva-çoğlu’ namlı bir bey tarafından alınmış ve artık harabolmaya yüz tutan Helenapolis yerine, kaplıcalara daha yakın yerde bugünkü Yalova şehri kurulmuştur. Osmanlı döneminde ‘Hamam Yerleri’ adı verilen kaplıcalardan, önceleri yöre halkı ya-rarlanmışsa da, sonraları yabancı bir şirkete işletilmek üzere devredilmiştir. Bu.şirket tarafından modern otel ve gazinolar yapılmış, hamamlar yeni baştan ele alınarak tamir ettirilmiştir. II. Abdülhamit zamanında, İstanbul’un Rum ve levanten doktorlarının ısrarlı tavsiyeleri üzerine burası, hem sağlık, hem de bir sayfiye yeri olarak ün kazanmıştır.

Yalova’da ilk arkeolojik araştırmalar, 1933 yılında, Prof. Dr. Arif Müfid Mansel tarafından yapılmış ve kaplıca yakınlarında antik hamam kalıntıları bulunmuştur. 1970 yılında yapılan kazılar sonucunda ise, çok sayıda yapı izleri gün-yüzüne çıkarılmıştır.

Atatürk, ilk kez Yalova’ya 1927 yılında uğramış ve daha sonra birkaç kez Savarona yatıyla gelerek burada dinlenmiştir. Bu gelişmeler üzerine, ayrı tarih ve ayrı yerlerde Atatürk köşkleri inşa ettirilmiştir. Bu köşklerin en önemlileri; Millet Çiftliği’ndeki Atatürk Köşkü, Baltacı Çiftliği Köşkü, Cumhurbaşkanlığı Köşkü ve Yalova Termal Otel’deki Atatürk Oda-sı’dır. Atatürk’ün sağlığında tüm haklarıyla birlikte Sağlık Bakanlığı işletim ve denetimine aktarılan Yalova Kaplıcaları, birkaç kez el değiştirmesine rağmen, geçen süre zarfında yapılan yatırım ve eklentilerle bugünkü Yalova Termal Tesisleri haline gelmiştir. Burada bulunan tüm tarihi eser ve müzelerin yönetimi ise, eskiden olduğu gibi, yine TBMM’nde kalmıştır.

Deniz seviyesinden100 metreyükseklikte bulunan kaplıca alanında, birbirinden farklı özellikler gösteren dört kaynak bulunmaktadır:

a) Yalova Asıl Kaynak: Tempera türü57°C, pH değeri 7.66, radyoaktivitesi 2.89 emandır.

b) Valide Hanım Kurnabaşı: Temperatürü56°C, pH değeri 7.46’dır.

c) Valide Hanım Kaynağı: ‘Yeni Kaplıca’ diye de bilinen bu kaynağın temperatürü640C, pH değeri 7.48, radyoaktivitesi 0.57 emandır.

d) Yalova Göz Suyu: Temperatürü55°C, pH değeri 6.88, radyoaktivitesi 4.2 emandır.

Toplam debi miktarı 16 It/sn. (günlük 1700 ton) olan bu kaynaklar, madeni az ılıca ve içmeler grubunda değerlendirilirler. Hemen hepsi sülfat, sodyum, kalsiyum ve az miktarda da florür içerirler. Toplam mineralizasyonu 1.435 mg/lt.dir. Kaynak başlarında hafif kükürt kokusu duyulur. Bu durum, sülfatlı suların bir özelliğidir. Organik maddelerin sülfatları indirgemesi sonucu bir miktar kükürtlü hidrojen gazı çıkar.’ Organik madde yanıp bitince bu koku da kaybolur.

Düşük mineralizasyona sahip kaplıcanın suları, daha ziyade banyo tarzında kullanılmaktadır. İçmeye pek elverişli değildir. Ancak içildiğinde, hafif diüretik ve mülayim etki yapar. Esas uygulama banyo ve duş kürleri olsa da, son zamanlarda çamur banyoları da büyük rağbet görmektedir..

Yalova Kaplıcalarından yararlanan hastaların başında romatizmalılar gelir. Buyyo romatizması sekelleri, romatoid artrit, spondilit, rizomelik ve spondilo artrozlar, diğer artroz-lar, siyatik, kırık-çıkık sekelleri, eklem yapışıklıkları, kramp tarzında ağrılar oluşturan bacak atardamarlarından damar tıkanıklıkları vs. banyo, duş, çamur, sualtı masajı ve buğulama ‘buhar banyosu’ tedavileriyle çok çabuk şifa bulur. Nevralji, nevrit ve nevrasteni hastaları, elektrikli banyo ve sualtı rha-sajlarıyla kısa sürede iyi olurlar. Hemipleji ve diğer felçler, büyük tedavi havuzlarında yapılacak egzersizlerden, banyo ve lokal masajlardan çok yararlanırlar. Gutlulara, banyo ve sualtı masajları çok iyi gelir.

Yalova Kaplıcaları, uygulanan muhtelif termal kürler ve diğer modern tedavi yöntemlerinin yanı sıra, dinlenme ve huzurlu bir ortam için ideal bir yerdir. Gül bahçeleri ve mis gibi kokulu envai çeşit çiçek ve ağaçlar, nevrastenikler ve yorgun beyinler için, yeniden hayat bulmanın ve zindelik kazanmanın en güzel ortamını oluştururlar. Nörovejetatif düzensizliğe bağlı yüksek tansiyonlular, 21 günlük banyo ve dinlenmeden sonra, çoğu kez eskisinden daha sağlıklı bir şekilde kaplıcalardan ayrılırlar.

Göz Suyu kaynağında yapılan göz banyosundan, konjonktivit ve keratitlerin iyileştiği görülmektedir. Sudaki madenlerin tam iyonize ve kolloidal halde bulunması ve diğer tespit edilemeyen hayati özellikler, çok nazik bir organ olan göz zarlarının tedavisinde yararlı olmaktadır.

Yalova Kaplıcâları’nın sıcak suları, genellikle romatizmal sendromlar başta olmak üzere, hareket sisteminin ağrılı

hastalıklarında değerlendirilir. Ayrıca, ameliyat geçirmiş ağrılı batın hastalıklarında, kronik iltihaplı ve ağrılı kadın hastalıklarında, yine ağrılı böbrek ve idrar yollan hastalıklarında çok yararlıdır.

İçme ile birlikte yapılan banyo uygulamaları; diyabet, şişmanlık gibi metabolizma hastalıklarında, kanda biriken kolesterin, lipit gibi yağ cisimlerinin temizlenmesinde, fazla ürik asit birikiminin idrar yoluyla dışarı atılmasında etkili olur.

İç hastalıklar üzerinde de endikasyon etkisinin yüksek olduğu tespit edilmiştir. Karaciğer iltihaplanmalarında, siroz hastalığının tedavisinde, safra kesesi hastalıklarında, bunun yanı sıra mide ve bağırsak hastalıkları, kabızlık, çeşitli parazit türlerinin tedavileri, hemoroid vs. gibi birçok hastalıkta, ilk önce önerilecek sulardandır.

Modern tesislere sahip Yalova Kaplıcalarında; biri kapalı olmak üzere, iki adet termal yüzme havuzu, Bizans döneminden kalma tarihi Kurşunlu Hamam, kadın ve erkeklere ayrı ayrı tahsis edilen yine tarihi Valide Hamamı ‘Yeni Hamam’, sıra banyolar, yirmi altı adet özel kabinli Sultan Banyosu, dokuzu suit toplam yüz bir adet özel banyo odası, çamur banyoları, hidroterapi, masaj, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon üniteleri, jimnastik salonları vs. gibi bir termal merkezde bulunması gerekli her şey mevcuttur. Kaplıcada; banyo, içme, inhalasyon, duş, çamur, masaj ve sualtı masajı, elektroterapi, hidroterapi, fizyoterapi gibi her türlü uygulama, modern cihazlar eşliğinde ve uzman doktor kontrolünde yapılabilmektedir.

Tesis bünyesindeki sosyal ve yardımcı üniteler, her ihtiyacı karşılayacak düzeydedir. Konaklama ise, toplam yatak kapasitesi 1650 civarında olan otellerle karşılanmaktadır. Termal sudan yararlanan kaplıca işletmesine dahil otellerden; Termal Çamlık Otel (83 odada 174 yatak kapasitesiyle), Çınar Termal Hotel (17 odada 36 yatak kapasitesiyle)

Soyav Termal Hatel (101 odada 212 yatak kapasitesiyle), üç yıldızlı Türksev Yalova Termal Otel (101 odada 212 yatak kapasitesiyle) hizmet vermektedir. Termal sudan yararlanan, ancak kaplıca bünyesinde yer almayan konaklama tesislerinin belli başlıları ise şunlardır: 10 odada 20 yatak kapasitesiyle tek yıldızlı Dinana Otel, 28 odada 80 yatak kapasitesiyle Yeni Park Otel, 33 odada 67 yatak kapasitesiyle tek yıldızlı Ferah Oteli ve iki yıldızlı Gökçedere Otel. Ayrıca, gerek Gökçedere, gerekse Üvezpınar köylerinde, termal sulu köy pansiyonlarından da yararlanmak mümkündür.

Terziköy Kaplıcası

Terziköy Kaplıcası  Amasya-Gediksa-ray yolu yakınlarında yer alan ve modern tesisleriyle iç turiz¬me büyük katkılarda bulunan bir kaplıcadır. Terziler köyün¬de bulunması nedeniyle ‘Terziler Kaplıcası’ da denir.

Kaplıcanın tarihi hakkında kesin bir bilgi olmamakla be¬raber, yanı başında inşa edilen otelin temel kazısı sırasında Roma dönemine ait su borularıyla M.S. 4’üncü yüzyıldan kal¬ma bakır sikkeler bulunmuştur. Bu iki önemli bulgudan hare¬ketle kaplıcanın civarı tetkik edildiğinde, bu alanda geniş çapta Roma dönemi konuşlanmasından söz etmek mümkün¬dür. Suyunun içerik itibariyle içimi kolay sulardan olması, es¬ki devirlerde de içme suyu olarak kulllanıldığı kanısını uyan¬dırmaktadır. Esas kaynağın bulunduğu yerde Osmanlılardan kalma 4×4 metre ebadında bir havuz ve basit soyunma oda¬larını ihtiva eden ahşap bir bina vardır. Eski kaplıca kısmının havuzu, daha fazla kişinin rahatlıkla istirahat edebileceği şe¬kilde genişletilerek yeniden inşa edilmiştir.

Terziköy Kaplıcası, stablen tasnife göre; sodyum bikar-bonatlı ve kalsiyumlu sular grubuna dahildir. 37°C sıcaklıkta, litresinde 0.7009 gram mineralizasyon içeren, pH değeri 6.67 ve radyoaktivitesi 4.5 eman olan hipotonik ve izotermal bir sudur.

Debisi 12-13 Lt/sn. olan kaplıca suyu; sempatik sistemi frenleyici, parasempatik sistemi uyarıcı, enzimlerin tesirini arttırıcı, humoral ve hormonal sisteme etki edici özelliklere sahiptir. Bu özelliklerin halk dilindeki anlamı; erkeklik kudre¬tini arttırdığı şeklindedir ve bu nedenle de müşterisi boldur. Mide asiditesini azaltır, safra akımını çoğaltır. İdrar söktürü-cüdür. İçme kürlerinin uygulanması, kolesterin ve yağ asitle¬rinin seviyesinin düşürülmesini sağlar. Ayrıca diyabet hasta¬larında pankreas üzerinde baskı yaparak kan şekerini düşü¬rür. Çok geniş endikasyon alanı içinde, romatizmal felçler, mide-bağırsak hastalıkları, böbrek ve idrar yolları, eklem ki¬reçlenmeleri, kırık-çıkık sekelleri ve beslenme bozuklukları üzerinde etkilidir.

Konaklama için Terziköy Kaplıca Otelimden yararla¬nılabilir. 36 odada 76 yatakla hizmet veren otelde, ayrıca 26 adet özel banyo odası da vardır. İki genel tedavi havuzu bu¬lunan ve her türlü sosyal imkânlar sunan otelin yakınlarında daha küçük çapta konaklama tesisleri yer alır. Kaplıca alanı¬nın tamamı ağaçlandırılmış olup, ek olarak bölgede 14×7 me¬tre ebadında ve derinliği 1.20-1.70 metre arasında değişen bir yüzme havuzu da bulunmaktadır.